Beka Sorunu

Türkiye’de hemen her sorun aşırı güvenlikleştirilir. Ekonomik, kültürel, siyasal hatta dinsel tartışmalar taraflardan birinin diğerini ”güvenlik” sorunu olarak sunmasıyla ”ciddileştirilir.” Bu hamlenin amacı, karşı tarafı şeytanlaştırmaktır, hiç kuşkusuz. Ne var ki, bu denli sık ve rahatlıkla yapılınca, ”güvenlik” veya ”beka” sorunu sulandırılmış olur.

Askeri bakımdan değil ama halihazırda iki güvenlik sorunumuz olduğu kanımca aşikar: 1) Ülkenin nitelikli iş gücüyle devlet-hükümet arasındaki mesafenin açılması ve 2) iç siyasetteki kutuplaşma.

Güvensizlik, akılla dalga geçmek ve yarı açık cezaevia

İki konu birbiriyle ilgili. Gelgelelim, iç siyasetteki kutuplaşma başkaca riskleri de doğuruyor. En adi suçlardan en nitelikli hatta en siyasi suçlara dek farklı kutupların haber kaynaklarının söyledikleri arasında uçurum var. Narin’in katledilmesi, Yenidoğan Çetesi, Hizbullah davası sanıklarının affedilmesi, Amiraller Bildirisi nedeniyle amirallerin gözaltına alınması ve yargılanması, genç teğmenlerin disiplin soruşturması ve ordudan atılmaları, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptali, kendisinin ve yakın çalışma arkadaşlarının tutuklanması, yargılanması, öte yanda eski ABB Başkanı İ. Melih Gökçek’e dair iddiaların soruşturulmaması vb. Örnekler ne yazık ki çoğaltılabilir.

Tüm bunlar olurken ifadeleri nedeniyle şafak operasyonlarıyla gözaltına alınan gençler, siyasal tepkilerini gösteren ve şiddete kalkışmayan gençlerin ölçüsüz polis şiddetine maruz kalması, tutuklanmaları…

Tüm bunlar olurken Bölücü Terör Örgütüyle anlaşma, bu örgütünün başının ”kurucu önder” olarak nitelenmesi…

Yargı ”Altın Çağı”nı yaşıyordu, değil mi? Seçilmiş milletvekili Can Atalay hala içeride. Gezi protestoları nedeniyle sürekli bir operasyon iması…

İnsanların aklıyla alay edilirse, en nihayetinde toplumda güvenden eser kalmaz.

Yakın zamana kadar ODTÜ’de araştırma görevlisi olarak çalışıyordum. Eskiden lisans son sınıf öğrencileri yurtdışında eğitim konusunda önerilerimizi almak için sohbet etmek isterdi. Şimdiyse, okulu kazanır kazanmaz ülkeden çıkmak istiyor gençler. Koca ülke bu gençler için yarı açık cezaevine dönüştü. Uyuşturucu baronları, çeteler, başkenti parsel parsel satanlar için özgürlükler ülkesi; düşünen, kendini yetiştirmiş, nitelikli iş gücü için maalesef cezaevine dönüştü bir süredir.

Çifte standartlar ülkesi ve çıkışsızlık

İhaleye fesat karıştıranlar siyasal yelpazenin her renginde var. Bu iddialar yelpazenin yalnızca bir renginde yoğunlaşınca güvensizlik hepten artıyor. Toplum o derece kutuplaşmış ki suçun görüntüleri anlık olarak yayınlansa bile izleyiciler dahil oldukları tarafa bakarak gördüklerini, inandıklarını değiştirebilir pekâlâ.

Toplumun yarısı bir siyasi önderi eleştirse kapısının kolluk gücü tarafında çalınması an meselesi. Toplumun diğer yarısının siyasi önderlerine hakaret edilse bile sonuç takipsizlik oluyor.

Toplumun bir kısmının dini inançlarına küfretmek serbest. Öte tarafta, ufak bir eleştiri zülfü yare dokunsa, linçler, gözaltılar, tutuklamalar kaçınılmaz.

Devletin memurları halkın bir kesimine hakaret, tehdit, şiddet savururken, diğer taraf çaresiz.

Bu iş kötü bir yere gidiyor. Güçsüz, dayanaksız, desteksiz kalanlar ya siner, ya yabancı güçlere el avuç açar ya da maceracı eylemlere girişir.

Akıllı, güçlü devletin yapması gereken, bu güvenlik sorunlarını ortadan kaldırmaktır. Aksi takdirde, devlet hangi siyasal tercihi yaparsa yapsın güçsüzleşecektir.

Şayet bu süreçler bilinçli işletilmeyip gizli odaklarca planlanıyorsa, burada mağdur yalnızca halk olmaz. Bu baskıya ortak olanlar meşruiyetlerini yitirir. Onlara baskı yapmak isteyen odakların hedefi haline gelir.

Umarım bu tehlikeler salt bir kuruntudan ibarettir.

Ne olursa olsun, bu topraklarda bu buhrandan çıkacak güç ve kabiliyet doğacaktır.

Bunları da sevebilirsiniz