Beden Olumlama Hareketi Ve Öz Sevgi

Beden olumlama hareketi nedir, ne değildir üzerine konuşacağımız bu yazımda özellikle “bedenin idealize edilmesi” ve “dünya düzeni” üzerine değinmek istiyorum. Öncelikle beden olumlama hareketi nedir, nasıl ortaya çıkmıştır üzerine konuşmaya başlayabiliriz.

“Body Positive Movement” yani dilimize beden olumlama hareketi olarak çevrilen hareket, 1960’lı yıllarda Amerika’da ortaya çıkan, günümüze kadar gelen bedenini sevme üzerine bir akımdır. Bu akım, öncelikle bir radyo programcısı ve bir gazetecinin isyan edip, Amerika’daki halkı bir eyleme çağırması ile başlar. Bu eylem Amerika tarihinde çok büyük sesler getirir, ardından bu hareket güçlenerek farklı coğrafyalara ulaşır ve günümüze kadar gelir.

Peki neden bu harekete ihtiyacımız var? Aslında bu harekete ihtiyacımız olmasının birçok sebebi var. Özellikle ilkokul ve lise dönemlerinde bedenleri üzerinde ayrımcılığa uğramamış bir kadın var mıdır aramızda bilmiyorum. Gözleri renkli, beyaz, sarışın, sivilcesiz, kilolu olmayan vb. bir sürü sistemin getirdiği standartlara uymayan bizler, elbette ki olumsuz olarak etkilendik. Büyüdük; makyaj yapmayı öğrendik, diyet ve spor yapmaya çalıştık, bedenimizde kusur olarak tabir edilen ne varsa örtmeye, kaybetmeye çalıştık. Oysa kendimizi ve kendi bedenimizi standartlaştırma ya da sıradanlaştırmaktan öte sevmeyi öğrenebilseydik, daha kolay olurdu bizim için her şey belki de…

Hepimizin yaşamak zorunda olduğu dünyada, ne yazık ki çoğu coğrafyada hakim olan ataerkil sistem biz kadınların bedenlerine de elini sürmekten tarih boyunca hiç çekinmemiştir. Geçen zamanla birlikte değişen güzellik algısı, özellikle de kadınların bedenlerini standartize etmek konusunda şüphesiz başarılı olmuşlardır. Sosyolog ve kadın çalışmaları profesörü Gail Dines şöyle der:

Eğer kadınlar yarın sabah uyanıp bedenlerini sevdiklerine karar verselerdi,

kaç işletmenin iflas edeceğini bir düşünün.”

Elbette beden olumlama hareketi yalnızca kadınlara özel bir hareket değildir; şişman, zayıf, kıllı, kılsız, kahverengi, beyaz gibi ırk, millet, cinsiyet ayrımı gözetmez. Erkekler de, LGBTİ bireyler de bu beden olumlama hareketine dahildirler. Fakat nedense, feminizm ile bağdaştırılan bu harekette kadın üzerine yoğunlaşacağız. Çünkü, erk’ek egemen sistemde bunun en fazla mağduriyetini yaşayan kadınlardır. “50 kilo olsun ama memeleri şöyle olsun, kolları ve bacakları kılsız olsun, bıyıkları olmasın, poposu şöyle olsun…” gibi bir sürü saçmalığa maruz kaldığımız ve bedenimizin üzerinden dillerini çekmeyen bir sistem vardır karşımızda. Bu sistem size kilonuzdan, kıl yoğunluğunuza, memenizden burnunuza, selülitinizden belinizin inceliğine kadar her şeyi eleştirir. Kaldı ki sonra zaten standart bir beden hayali kurup, o bedene sahip olmak için de bir anda kendinizi kapitalizm pazarında bulmanız pek ala mümkündür.

Peki hiç düşündük mü bunlar olurken, nasıl sürüklenip gittiğimizi? Ya da hiç sorguladık mı nereye kadar böyle gideceğini? Hep söylendiler, hep bir şeyleri eleştirdiler. Ensemizdeki, boynumuzdaki kıldan tutup, kalçamızın boyutuna; yüzümüzdeki sivilceden başlayıp, mememizin büyüklüğüne… Oysa çözüm; bizim bedenimizi ve kendimizi sevmemizdi! Nasıl seviyorsak öyle olmalıydı çünkü. Birileri sizin hayatınıza, sizin nasıl var olacağınıza sizden daha iyi karar veremezdi çünkü.

Sırf standart bir bedene sahip olmadığımız için; iş yerinde, evde, sokakta, sosyal hayatımızda ne çok zarar aldık değil mi? Oysa bizi eleştirmekten çekinmeyen insanlar ve sistem bize hiç şunları sormadı; “Ağda ya da lazer epilasyon canını ne kadar yaktı?”, “Aldığın selülit kremi seni maddi açıdan sıkıntıya soktu mu?”, “Zayıflamak için içtiğin ilaçlar bünyene ne kadar zararlı?”… Sadece belirli standartlar koyup, “standartlaşmış bir güzellik algısı” yaratıp, bizim de herkes gibi olmamızı istediler.

Oysa bizi, biz yapan farklılıklarımızdır; bunu ne kolay unuttuk. Kim bizim bedenimize karışabilirdi ki, biz istemedikten sonra? Bizi o çok eleştiren abilerimiz, babalarımız, amcalarımız, erkek arkadaşlarımız, kocalarımız mükemmeller mi? Onlar, kendi eksikliklerini sizin bedeninizdeki mükemmellikle tamamlamaya çalışırken, biz engel olduk mu? Ya da kaçımız çıkıp; “Ben buyum, kendimi böyle seviyorum ve sen bana karışamazsın.” diyebildik?

Çözüm kısmı aslında öz sevgiyi öğrenmekten geçiyordu. Öz sevgi, bizi hem daha mutlu hem standartlaşmaktan uzaklaştırıp, bizi biz yapan şeyleri sevmekten öteye götürerek bizi ataerkil sistemde daha özgür kılabilirdi.

Ne diyordu bir şarkıda; “Kadın dile düşünce, aile-devlet-mahkeme… Kadın dile gelince, hükmü yok üstümüzde!”

Şarkı için; https://www.youtube.com/watch?v=VhvlzmNm1ew





*Yazıyla ilgili görsel web alıntısıdır:

https://az616578.vo.msecnd.net/files/responsive/cover/main/desktop/2017/03/26/636261472587190632788540818_wp-1450044462126.png

Bunları da sevebilirsiniz

Bir cevap yazın