Aşk Bu Değil!

Her 3 kadından 1’inin şiddete maruz kaldığı ve bu şiddetin biz kadınların; babalarından, abilerinden, kocalarından, sevgililerinden görüldüğü düşünülürse ele alacağımız konunun önemi de ortaya koyuyor aslında. Şiddet denilince akla genellikle, fiziksel şiddet gelir ki, bu da şiddet türlerinden en önemlileri arasında yerini alır. Fakat bunun dışında psikolojik, cinsel, ekonomik gibi şiddet türleri de bu coğrafyada görülen yaygın şiddet türlerindendir. “Erkektir, yapar!” dan öte, “İnsan, insana bunu yapamaz, yapmamalı!” denmeliydi baştan beri belki de…

Bu şiddetleri ufakca bir açıklamaya girişirsek: Fiziksel şiddet; yumruk, tekme, tokat vb. şekilde bedene yapılan şiddet türüdür. Psikolojik şiddet; küsmek, baskı uygulamak, yalan söylemek, tehdit etmek, kıskanmak vb. şekilde ifade edilebilir. Cinsel şiddet; istenmeyen cinsel davranışları yapmaya zorlamadır. Ekonomik şiddet ise; ekonomik özgürlüğünü kısıtlama, para konusunda karşısındakini aşağılama şeklinde ifade edilebilir. Şüphesiz, ataerkil sistemin içerisinde bu şiddet türlerine maruz kalan kişi ya da kişiler biz kadınlardır.

Uzun yıllardır, erkek egemen sistemin dayatıları gelenek, göreneklere de yansımış olup, kültürel olarak hayatımızın içine işlemiş ve ne yazık ki bugüne kadar gelmiştir. Bugün hala; eşinin çalışmasını dahi istemeyen, eşinin kıyafetine, sosyal hayatına karışan, eşine bağıran, tehdit eden davranışlar sergileyen erkekler vardır. Bunlar yetmezmiş gibi bu erkekler aynı zamanda; başka kadınlara sözlü ya da fiziksel saldırıda bulunmaktan da çekinmezler.

Baktığımızda toplumsal hayatımızın içerisinde biyolojik cinsiyetlere özgü roller belirlenmiş, biz daha doğmadan hangi renk ve nasıl giyineceğimizden tutun da, hayatımızın “ev” ile mi yoksa “sokak” ile mi sınırlandırılacağı belirlenir. Çünkü bu topraklarda, kız çocuğu olarak dünyaya gelirseniz; pembe kıyafetleriniz olur, oyuncak bebeklerinizle büyür, evde annenizden sonraki temsilci olarak görülür evlilik hayatına giriş yapmadan önce ailenize, sonra da eşinize “hizmet” etmeniz beklenir!

Aslında meselenin özü, yine biz kadınların bu durumu kabullenişi ve ses çıkaramayışı, güçlenemeyişi ile de ilgilidir. 1960’larda kadınlar bu durumlarla mücadele etmeye başladıysa da, hala günümüzde yeteri kadar güçlü değildir. Bu gücün olamayışını, hala kadın politikalarının yetersizliğinden tutup, kadınlara yönelik şiddetin her geçen gün artıyor oluşuyla fark edebiliriz. Bireysel olarak, kapitalist sistem biz kadınları, rekabet içine sokarken, cinsiyetimize dayalı bir sürü ayrıştırıcı unsurları da karşımıza çıkarmaktan çekinmedi. Bu ayrıştırıcı unsurlar, bizi; eğitim ve öğretim hayatımızdan tutup, iş yerlerinde dahi bizi şiddete daha açık kıldı. Ama yok efendim, hala bizim pembe otobüslerimiz varken daha nasıl şiddete uğrayalım?!

Tarihle birlikte devam eden flört şiddeti, literatürde özellikle 13-23 yaş arasındaki kız çocuklarını ve kadınları kapsamaktadır. Çünkü ilk yaşanan flörtler genellikle bu yaşlar arasında yaşandığı için, ilk durumda flört şiddetine daha açıktırlar. Fakat yine de hala, bu durumun farkında olmayan, farkında olup da bastırılmaya çalışan, geleneksel ya da muhafazakar düşünceleri benimseyen kadın arkadaşlarımız var. Bu sebeple bir erkeğin koruyucu, kollayıcı tavırlarının yanında “şiddet” olarak bahsettiğimiz şeyler bir çoğunda fedakarlık olarak adlandırılıp, buna değer tepkileri aldığımız bir konu da olmuştur aynı zamanda. Buradan söylemek istediğim bir şey var, onlara: DEĞMEZ!

Değmez, kadın arkadaşım… Bir erkeğin senin kılığına, kıyafetine karışmasına, sosyalleşme sürecinde yaşadığın sıkıntılara, kıskançlık krizlerine, seni aşağılamasına; değmez!

Özellikle, eski bir erkek arkadaşımın yaşanan bir tartışma sonunda “Kadın cinayetleri nasıl işleniyor, çok iyi anlıyorum!” ifadesi bile kendinin şiddete meyilli halini bile haklı göstermeye çalışmasının bir ifade şeklidir. Fakat biz kadınlar şunu biliyoruz ki, flört şiddeti insanı; yalnızlaştırır, çaresizleştirir, güçsüzleştirir!

Aslında bahsettiğimiz flört şiddeti, bizim “o öyle demek istememiştir, o kötü niyetle söylememiştir” vb. yakıştıramama durumumuzdan dolayı geldiğini anlamadığımız lakin karşılaştığımız bir şiddet türüdür.

Evet kadın arkadaşım, flört şiddetiyle karşılaştığın anda unutmamanı isteyeceğim birkaç sözüm var: Buna katlanmak zorunda değilsin, seni güçlü kılacak olan senden başka kimse değil… Buna kader, alın yazısı demekten öte bununla mücadele edebilirsin. Unutma ki, bu kadar hor görülen yaşamak için bir mücadele ettiğimiz bu topraklarda, kadın olmak dahi güç gerektiren bir şeydir.

Ayrıca, sen bu gücü kendinde bulabilirsin ve unutma… Aşk bu değil!

Ne diyordu Bandsista; “Cinayetinize sessiz kalmaz, yastık değildir köşede durmaz, kol kırılsa yen içinde kalmaz, tarih yazar figüran olmaz!”

Şarkı için; https://www.youtube.com/watch?v=Ogp6vIMJGnw



Bunları da sevebilirsiniz

Bir cevap yazın