Erkeklerin Ayakları Altındaki Cehennem

İstanbul Sözleşmesi’nin içeriği çerçevesinde kadına yönelik şiddeti geçen ayki yazımda incelemiştim. Ancak Şubat ayı sonunda öyle bir olay yaşandı ki, harekete geçmek için daha ne beklendiğini sorgular haldeyim. 20 yaşındaki üniversite öğrencisi Özgecan Aslan cinayeti Türkiye’nin acı gerçeklerini bir kez daha gözler önüne serdi. Mersin’de yaşanan olayda okuldan çıkıp, evine dönmek için bindiği dolmuş onu vahşice bir cinayete götürdü. Şoför genç kıza önce tecavüz etmek istemiş; ancak Özgecan’ın direnmesine karşılık bıçaklamış, başını sert bir cisimle ezip sonrasında da yakmıştır. Akla hayale gelmeyen bu korkunç tabloyu sadece kadın olduğu için yaşamıştır Özgecan.

Günlerce doğru, yanlış bir çok yorumla her gazetede, televizyon kanalında bahsedilen bu korkunç olay ne yazık ki ne ilk ne de sondur. Evet, hiçbir mantığa uymayan bu durum Türkiye’de kadın olmanın gerçeğidir. Bir ülke düşünün ki, toplum yapısı ve ahlak kurallarıyla kadınları eve hapsediyor. Bir devlet düşünün ki; çalışma hayatından tutun sağlık hizmetlerine ve eğitime kadar hiçbir alanda kadının haklarını sağlayamıyor ve koruyamıyor. Ve bu ülkede, bu devletin yönettiği bir birey düşünün ki; başka bir bedene zarar verme, rızasını ve haklarını çiğneme gücünü kendinde görüyor. Bu yapısal zincirleme sonucunda başka ne beklenebilir ki? Bilinçsiz bireyler, dogmalarla beslenen bir toplum, bundan nemalanan bir devlet yapısı ve sonucunda kadınların kanıyla ıslanan ülke toprakları…

Yapılması gerekenler ve alınması gereken önlemler yıllardır söylenmesine rağmen neden Türk toplumu bir adım ileriye gidememekte? Maalesef ki günümüzde bunu sorgulamak ya da eleştirmek için bile vaktimizin kalmadığını düşünüyorum. Bu nedenle ‘kadına yönelik şiddete’ karşı neler yapılabileceğine tekrar ve tekrar değinelim. Tam adı «Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” olan en güçlü ve güncel kaynağımız, bu alanda «İstanbul Sözleşmesi”dir. Bu sözleşme gereği, taraf ülkelerin sorumlulukları:

– Devlet, ölüm riski ve durumun aciliyetini göz önüne alınarak her türlü önlemi almalıdır. Kolluk kuvvetlerinin, mağdurlara yönelik her türlü şiddete acil ve yerinde müdahale etmesi için çok daha etkin önlem almaları sağlanmalıdır. Emniyet, savcı ve mahkeme arasında etkin bir işbirliği oluşturulmalıdır.

– İhbar mekanizmasının işleyişi hızlandırılmalıdır. Bunun için yargı, polis ve sağlık birimlerinin eğitimine gerekli olan bütçe ve zaman ayrılmalıdır.

– Şiddet mağduruna ikametini değiştirmesi için destek verilmelidir. Ayrıca şiddet mağduru kadına asgari ücretin günlük tutarına göre devlet tarafından geçici maddi destek verilmelidir. Bu koşul özellikle maddi açıdan eşine bağımlı olan kadınlar için hayati önem taşımaktadır. Çünkü ekonomik özgürlüğe sahip olan bir kadın her zaman attığı adımlarda daha bağımsız olma şansına sahiptir.

-Mağdur korunmalı ve psikolojik destek almalıdır. Mağdurun faille temas etmemesi sağlanmalıdır. Fiziksel ya da psikolojik şiddete uğramış olan kadının yaşadığı travmanın boyutları hayal bile edilemez. Bu nedenle telefon ile internet üzerinden ya da sürekli takip gibi yollarla devam eden failin zarar ve tehditlerinin önüne kesinlikle geçilmelidir.

– Kadına yönelik şiddete yataklık edenler de cezalandırılmalıdır.

– Devlet radyo ve televizyonlarında her ay en az 90 dakika toplumsal cinsiyet eşitliğine dair yayın yapılmalıdır. Toplumun geleneksel algısını değiştirmek için bu maddenin acil uygulamaya geçmesi gerekmektedir. Medya gücünün en etkili araç olduğu günümüzde, görsel ve işitsel yayınların bu alandaki programlara yer vermesi şarttır. Ayrıca yayınlanan program, dizi ve haber bültenlerinin özellikle kullandığı dil, ‘kadına yönelik şiddeti’ ele alış şekilleri değiştirilmelidir.

– İlk ve Ortaöğretim müfredatına, kadının insan hakları ve kadın erkek eşitliği konusunda eğitime yönelik dersler konulmalıdır. Çünkü bu alanda bireyde bilincin sağlanması için gerekli eğitimin en erken yaşta başlatılması gerekir. Ancak bu şekilde farkındalık sahibi bireyler yetişebilir. Geleneksel görüşlerin, davranışların, dogmaların biçimlendirdiği bir nesile artık dur denilmelidir.

-Zorla evlendirmelerin suç sayılması için gereken hukuki, idari ve cezai önlemler alınmalıdır. Çünkü bu durum kadının en temel hak ve özgürlüklerinin çiğnenmesidir. Bir devlet ve sahip olduğu yargı sistemi bunu önlemekle yükümlüdür.

-Şiddet üreten geleneksel rol modellerinin değişmesi için çalışılmalıdır. Bu madde ile de sayılan önlemlerin yanında daha çok çalışılması gerektiği açıktır. Sosyal, ekonomik, siyasal, hukuksal yapılarda, eğitim, sağlık gibi temel hak ve özgürlükler alanında hakim olan dogma ve tabular yıkılmalıdır.

Yani demek istediğim lafta «cennet anaların ayakları altındadır” demek ile olmuyor. Asıl mesele kadınları, erkeklerin ayakları altından kurtarmaktır!

Bunları da sevebilirsiniz