Baktığın Şeye Benzersin

İnsan hayata anlam katan bir varlıktır. Anlam katmak, anlamlı şeylerle birlikte olmak kişiye yaşadığını fark ettirir. Düşünecek olursak her şeyin yeknesak / aynı olduğu günlerden hiçbir şey aklımızda kalmaz. Bir şeylerin değiştiği, bir şeylerin acı veya tatlı farklılaştığı durumlar bizim için anlamlıdır. Çünkü hafızamız rutin olanı, benzer olanı kaydetmez. Hafıza benzeri benzer olarak yazar ve eski ile aynılaştırır.

Dünya tüketim çılgınlığında bu anlam katma işini tüketerek sağlamaya çalışıyor. Tüketmek ihtiyacımız olmasa bile farklılık olsun diye yaptığımız bir etkinliğe dönüveriyor. Niye böyle oluyor? Niçin tüketmek ihtiyacın önüne geçiyor ve bizzat farklılık yaratmanın aracı oluyor? Buna birçok yanıt verilebilir. Sanırım bu yanıtlar arasında en ikna edici olan, dünyanın tüketim merkezli bir ekonomik sisteme geçmiş olması ve hayatın tümünün metalaşması.

Metalaşmak nasıl bir şey olmalı ki insan bir nesne ile ve nesnenin kendine ait kılınması ile var oluyor, anlamlı oluyor, memnun oluyor. O nesnede ne var ki kişi onunla ilişki kurduğunda kendindeki bir parçasını bulmuş gibi tamamlanıyor, doyuyor, dinginleşiyor. Cevabımız sorunun içinde saklı, insan metalaştıkça ancak meta değeri olan şeylerle memnun oluyor, anlam buluyor, doygunlaşıyor.

Bu ne kadar acı aslında. Lübnan’lı ressam şair Halil Cibran « İnsan seven hayvandır” demişti. Şimdi bu çağda bu tespitin nasıl iyimser bir tanımlama olduğu düşünüllebilir. Çünkü sevmek başka bir ifade ile «karşılıksız vermek” metalaşmış bir anlayışın eski, geleneksel ve değersiz gördüğü bir eylemdir. Bu çağda çağın güçlülerince sevmek düşkünlerin, yoksulların, beceriksizlerin «kendi kendine uydurdukları bir sayıltıdır” çünkü nakte dönüşmeyen, karşılığı olmayan hiçbir şey metalaşmış insan için anlamsızdır.

Varsayalım sevmek böyle bir anlayışla yaşam alanlarımızın dışına atıldı, peki biz niçin karşılığı olmayan her şeyden arınmış zihnimizle, her şeyi metalaştırdığımız halde ve her şekilde tüketebildiğimiz halde kendimize yabancıyız ve tüketsek de içimizde kapanmayan bir boşlukla dolaşıyoruz.

Çünkü insan bu çağda kurduğu bu düzenle, kendi varlığına yabancı, doğasından uzak ve ruhundan yoksundur. Maddi ilişkiler bedenimizi doyurur ama ruhumuz alarak değil ancak vererek doyar. Ruhumuz makul olmayanları anlayarak, tanış olmadıkları ile kaynaşarak, aşkın olana hesapsız savrularak doygunlaşır.

İşte metalaşan bir çağda meta olmayı kabul etmiş bizler derin vijdanımızdaki sevmek arzusuyla çıldırıyor ve anlam yaratmak, anlam bulmak için birbirimizle tanışıyor, kaynaşıyoruz. Makul olmayan akıl yürütmelerle makul bir hayat yaşamayı dilimize doladığımız «sevebilen hayvan insandır” sözü ile bağlayarak söylüyoruz.

Başka arayışlar, başka buluşlar metalaşmış dünyada, meta değeri olmayan verme deneyimleri ile somutlaşıyor. Bu verme ile dolan ruhumuz daha fazla saçılmaya başlıyor. İdealist bir biçimde prensiplerle yetiştirdiğimiz öğrencimizin gözünde, vatan sevgisi ile varlığını hediye edene askerin onurlu duruşunda, namusunu satmamak için kalemiyle doğruları yazıp cezaevlerinde yatan aydınlarımızda hep o parlak ışıltıyı görüyoruz.

İşte onlar yüreğe, sevgiye, yüceliğe ve ideal olana adanmış ömürleri ile metalaşmış dünyada sevme talimleri yapmaya devam eden, karşılıksız vermede öncü olanlar. Bizlere başka yaşama biçimlerinin olduğunu gösterenler, sizler gönlünüzdeki aydınlığa bakarak, insan olmayı hak edenlersiniz. Sizler bizlerin unuttuğu yüce değerleri duruşuyla bizlere hatırlatan vermeyi, hem de kendinden karşılıksız vermeyi bizlere öğretenlersiniz.

İnsan olmak hayata anlam katmakla ilgili diye başlamıştık. Gerçekten de günümüzde sevmenin, yüceleşmenin, inanmanın her türlüsüne karşı metalaşan bir saldırı varken bunları kendinde mecz edenler ne yüce duruşlu varlıklardır, başka bir ifade ile gerçek insanlardır.

Meta ile anlamın boğulduğu dünyamızda, yetişkin olup zulüm yapan veya zulme ortak olan olmaktansa çocuklaşmayı seçenler insanlar var. Temiz değerlerin kirletilmemesi ve korunması için «pire için yorgan yakan” insanlar var. Bir gün olur bütün insanlar insana dair ideal değerlere kavuşur diye gönüllerindeki sınırsız verme gücünü meta karanlığına hiç bir karşılık beklemeden «göle yoğurt mayası çalmak” gibi verenler var.

Nereye bakarsanız oraya benzersiniz. Metaya bakan metalaşırken aşkın değerlere bakan ve aşkın değerleri insan olmak onuruyla bütünleştiren aşkın değerlere benzer. Ve bir gün aşkın gibi görülen değerler herkesin paylaştığı değerler olur. İşte bu güzel insanların marifetidir, uygarlıklar, güzellikler, incelikler ve yücelikler.

Karanlığa değil yüreğinin aydınlığına bakanlara selam, yüreğinden onuruyla konuşanlara saygıyla.

Bunları da sevebilirsiniz