2000-2001 Eğitim-Öğretim Yılı’nda, KKTC’nde çalıştım. Adanın kuzeybatısındaki Lefke Avrupa Üniversitesi’nde (LAÜ) misafir öğretim üyesiydim.
Lefke deniz kıyısında, emperyalizmin kaynaklarını yağmaladığı, siyanür kullanarak bakırından altın ayrıştırdığı bir yerdir. Bu nedenle yağmur yağdığında, denizi bakır kırmızısı rengine bürünür. O zaman nüfusu 4.000 civarındaydı. İnsanları sıcak ve bonkördür. Sessizlik ve dinginlik arayanlar için, adeta bir cennettir.
LAÜ’nün ana binası, 1974’ten önce Rum Teknik Lisesi imiş. Akdeniz ve Lefke’yi seyreden bir yamaçta kurulmuş. Dersim olmadığı zamanlar, bazı meslektaşlarımla portakal bahçeleri arasından yürüyerek kasabaya inerdik. Bizleri tanıyan Lefkeli esnafa, içtiğimiz çay ve kahvenin parasını bir türlü veremediğimizi hatırlıyorum.
LAÜ bir devlet-vakıf üniversitesi. Yanlış hatırlamıyorsam, Sayın Rauf Denktaş da, Cumhurbaşkanı olarak üniversitenin mütevelli heyetinin başındaydı. Bahar yarıyılı başlamazdan önce, İngilizce Öğretmenliği Bölümü’nün başında olan arkadaşımız, öğrencilerine seçmeli olarak Yunanca dersi açıp açamayacağımı sordu. Şaşırdım. Bildiğim kadarıyla adanın kuzeyindeki üniversitelerin hiçbirinde, daha önce Yunanca dersi açılmamıştı. Birkaç kişiye özel ders vermiştim ama üniversitede, üstelik İngilizce öğretmenliği bölümü öğrencilerine, bu dersi hakkıyla verebileceğimden emin değildim. Uzatmayayım, teklifte bulunan arkadaşım sonunda beni ikna etti.
Benim Sayın Rauf Denktaş’la buluşmam, işte bu ders yüzünden oldu. Anladığım kadarıyla rektörlük, malum sebeplerden ötürü Yunanca dersi açmakta tereddüt etti. Bir şekilde konu, Sayın Denktaş’a götürüldü. Kendisi beni tanımak istemiş. Rektörümüz Mesut (Ayan) Bey ile birlikte, Lefkoşa’daki makamına gittik. Bizi güler yüzle karşıladı. Söze bir iki Yunanca cümle ederek başladı. İyi bildiğini söylemişlerdi. Yunanca’yı nerede öğrendiğimi sordu. Ardından- sırf Yunanca öğrendiğim ve doktoram sırasında Yunanistan’da bulunduğum için, beni hedef tahtasına koymuş bazı rezil akademisyenlere adeta ders niteliğinde olan- aşağı yukarı şu cümleleri söyledi: «Yunanca dersini açalım, önemlidir. Eskiden daha çok bilen vardı. Giderek unutuluyor. Rakibi kendi dilini bilerek, kendi kaynaklarını okuyarak izlemek gerekir”. Makamında değil, evinde ağırlanıyor gibiydik. Ders dışında nelerin konuşulduğunu pek hatırlamıyorum. Bizi uğurlamadan önce, birkaç poz fotoğraf çekmeyi de ihmal etmedi.
Sadece 20 dakika süren o neşeli buluşmadan sonra, seçmeli Yunanca dersi açıldı. Öğrenciler büyük ilgi gösterdiler. Bazı Lefkeliler dersimi misafir olarak izlemek istediler, bunlardan bir kısmının dilekçe bile verdiklerini duymuştum.
Sayın Rauf Denktaş ile daha sonra, LAÜ’nün düzenlediği ve benim de koordinatörü olduğum bir tarih toplantısı (Lefke Tarih Buluşması) katılımcıları için, Cumhurbaşkanlığının Girne’deki bir otelde verdiği yemekte karşılaştım. Selamlaştık. O akşam, beş yaşında olan kızımı sevmek için, işaretle birçok kez yanına davet ettiğini hatırlıyorum.
Kendisini Rum yönetimiyle yürüttüğü müzakerelerde, eşitlik ve egemenlik noktasındaki kararlı duruşundan ötürü hep takdir ettim. Kıbrıslı Türklerin özgürleşmesi/özgürleştirilmesi mücadelesindeki yeri ve öncülüğü hiç unutulmayacak. Merhuma tanrıdan rahmet, yakınları ve ulusumuza baş sağlığı diliyorum.