Analiz 91

Geçtiğimiz ay kaleme aldığım Analiz 90 başlıklı yazımda belirttiğim üzere yazılarıma bir müddet ara verecektim. Ancak Dağarcık Türkiye ailesinin mütekait kadrolarından gelen istek üzerine “Analiz” başlıklı yazılarıma son yazımda belirttiğim düşüncelerime sadık kalarak devam ediyorum.

G20 toplantısı sonrası ülke liderlerinin fotoğrafı bana Titanic gemisi kaptanlarının 1912 yılında sefer öncesi çektirdiği fotoğrafı anımsattı. Bir farkla, dünya sisteminin kaptanları geminin rotasında en az iki buzdağı olduğunu biliyorlar; küresel iklim krizi ve büyük çaplı bir savaş. Eğer kaptanlar anlaşarak rotayı değiştirebilirlerse Titanic’in kaderini paylaşmayabiliriz. Giderek artan sayıda bilim insanı, küresel ısınma sürecinde artık geri dönülmez noktanın geçildiğini düşünüyor. Amerika’nın Paris İklim Anlaşması’ndan çekilmesi, İngiltere’nin küresel ısınma sorununu öncelikleri arasına almadığını açıklaması, dünyanın bu buzdağına doğru gitmekte ısrarcı olduğunu gösteriyor.

Diğer buzdağına gelince, Suriye-Irak hattında Musul ve Rakka kentlerinin IŞİD’den temizlenme süreci tamamlanırken, ABD, Rusya ve İran askeri güçleri birbirlerine tehlikeli bir biçimde yaklaşmaya başladılar. ABD, Rusya, İran ve Türkiye ittifaklar zemininde bölgedeki çıkarlarını korumaya çalışıyorlar.

Diğer tehlikeli hat ise Kuzey Kore hattı olarak karşımıza çıkmaktadır. Kuzey Kore 4 Temmuz tarihinde –ABD Bağımsızlık Günü- kıtalararası bir balistik füze denemesini başarıyla gerçekleştirdi. Böylece, Kuzey Kore ABD için yaşamsal tehlike yaratacak bir kapasiteye çok yaklaşmış olduğunu gösterdi.

Dünyada bu her iki bölgede de hegemonyacı emperyal güçlerle, yeni yükselen güçler karşı karşıya geliyorlar. Bu bölgelerden fitili ateşlenecek 3. Dünya savaşından sakınabilmek için, karşı karşıya gelen bu güçlerin acilen kendi aralarında da karşılıklı bir işbirliği oluşturması gerekmektedir. Bu işbirliğini gerçekleştirmesini beklediğimiz liderlerin durumuna bakınca , Kafka’nın “Umut var ama bizim için değil. ” sözünü anımsamamak olanaksız.

Büyük mali borç yükü ve fazla kapasite sorunu gibi, iki ciddi sorunla uğraşan dünya ekonomisi, yaşanabilecek küresel boyuttaki bir mali krizle felç olup dünyayı çok tehlikeli bir sürece sokabilir. ABD Başkanı Trump’ın G20 toplantısı öncesi Varşova’da yaptığı konuşmanın içeriği ülkelerarası işbirliğinin ne kadar zor olduğunu kanıtlıyordu.

Trump’a göre Batı uygarlığı yaşamsal bir tehlike ile yüz yüze bulunuyor; tehlikenin kaynağında ise radikal İslam, göçmenler ve devletçilik politikaları yer almakta. Polonya’nın II. Dünya savaşı deneyimini vurgulayarak, Rusya’nın yanı sıra Almanya’yı da resmin içine alan Trump’ın konuşmasının dünya için gerekli olan işbirliğini sağlamak bir yana, dünyayı bölmek ve çok tehlikeli bir noktaya götürmeye yönelik olduğunu söyleyebiliriz. Önümüzdeki dönemlerde dünya eko politiğinde ABD’den boşalan yeri Almanya ve Çin dolduracaktır.

Almanya Avrupa bağlamında , Çin ise Kuzey Kore ve dünya mali sistemi bağlamında vazgeçilmez ülke konumuna yükseldi. Yükselen güçler karşısında gerileyen ABD’nin konumunu kaybetme korkuları gün geçtikçe artmaktadır. Tarih bu koşullarda askeri ve teknolojik değişimin savaşa giden yolu kısalttığını gösteriyor. Çin bilgisayar teknolojisindeki ilerlemesinin yanı sıra, kuantum haberleşeme uydusu ve geçen ay hizmete soktuğu sessiz denizaltısıyla da dikkatleri üzerine çekiyor.

Evet belki umut var ama bu liderlerle ve bu eko politik sistemin mantığı ile değil.

Aydınlık bir ay dileği ile,

Bunları da sevebilirsiniz