Atatürk ve Cumhuriyet Dönemi Eğitim Politikaları

En mühim ve feyizli vazifelerimiz millî eğitim işleridir.

Millî eğitim işlerinde mutlaka muzaffer olmak lâzımdır.

Bir milletin hakikî kurtuluşu ancak bu suretle olur”

Gazi Mustafa Kemal Atatürk

Eğitim konusu Cumhuriyet yönetiminin en öncelikli konularının başında geliyordu. En önemli işlevi de Türkiye Cumhuriyeti’nde yeni bir toplum yaratmaktı. 1 Her bilgiye ilim ve fen yoluyla ulaşılabileceğini söyleyen Atatürk, Türkiye’nin yıkılmaktan kurtularak modern medeniyetler seviyesine ulaşılmasının da yine ilim ve fen yolunda ilerlemekle olabileceğini söylemiştir. Büyük önder, Cumhuriyetin 10.yıl nutkunda da ilme bağlı olan Türk ulusunun üstün değerlerini dile getirirken ilerleme ve uygarlık yolunda Türk ulusunun müspet ilimler sayesinde ilerlenebileceğini söylemiştir.2

Atatürk’e göre modernleşmenin en etkili aracı da eğitimdir. Devletlerin en önemli görevi de kamu eğitimidir. Cumhuriyet döneminin eğitim politikalarının temelini de laiklik ve halkçılık ilkeleri oluşturmuştur.3 Atatürk Cumhuriyet eğitiminin bir başka amacının da “tam bağımsız ve onurlu yüce bir toplum yaratmak”4 olduğunu belirtmiştir. Cumhuriyet yönetiminin eğitimle ilgili ilk olarak yaptığı, 3 Mart 1924 tarihinde eğitim ve öğretimi Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile birleştirmek olmuştur. Böylece çok başlı eğitime de son verilmiştir. Kanunun temel yaklaşımı, geleneksel uhrevi eğitim yerine milli kültürü oluşturma amaçlı bir yön belirlemesidir. Hayata dönük, meslek ve beceri kazandıran, vatan ve millet sevgisi aşılayan yeni bir sistemi yerleştirmek hedef alınmıştır.5 Bu kanun ile Türkiye Cumhuriyeti’nin temel eğitim politikası devlet eliyle tek elden milli eğitim olarak belirlenmiş, milletin düşünce ve duygu bakımından birliğinin eğitimle sağlanabileceği vurgulanmıştır. Saruhan Mebusu Vasıf Bey ve arkadaşları tarafından TBMM’ne verilen Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun kanun teklifine ve kanuna da TBMM Meclis görüşmelerinde yer verişmiştir. 6 Aynı tarihte halifelik makamı ile Şer’iye ve Evkaf Nezareti de ortadan kaldırılmıştır. Misyoner okulları ise kendiliğinden ortadan kalkmıştır. Eğitim öğretimin birleştirilmesi yasası ile mektep-medrese ikiliğinin ortadan kalkmasının yanında, yabancı okullar ile cemaat okulları da denetim altına alınmıştır. Kanunun kabulü ile uzun yıllar sıkıntısı çekilen ikili eğitim sona ermiş, farklı eğitimlerden kaynaklanan ayrı ve çarpışan görüşler önemli oranda ortadan kalkmıştır.7 Millî Eğitim Bakanlığı’nın temel dersleri olan Türkçe, tarih ve edebiyat yabancı ve azınlık okullarında zorunlu hale getirilmiştir. Mustafa Kemal Cumhuriyet okullarında eğitim gören her bireyin dünyayı ve ülkesini tanıyan vatansever aydınlar olarak yetişmesini istemiştir. Bu konu ile ilgili olarak,

Eğitimin amacı yalnız hükümete memur yetiştirmek değil, ülkede ahlaklı, cumhuriyetçi, devrimci, atılgan, olumlu, giriştiği işleri başarabilecek yetenekte dürüst, yargılayıcı, iradeli, yaşamda karşılaşacağı engelleri yenecek güçte, karakter sahibi genç yetiştirmektir. Eğitim düzeni ve programı buna göre düzenlenmelidir.”8 demiştir.

Cumhuriyet yönetiminin eğitim alanında yaptığı önemli işlerden biri de alfabe değişimidir. 1928 yılında kimsenin yapılabileceğine inanmadığı bir yeniliğe imza atıldı. Harf İnkılabı Kanunu ile Latin Alfabesine geçilmesi ve eski harflerle basılmış kitaplarla öğretim yapılmaması kabul edilmiştir. Halkın öğrenimini kolaylaştıracak hamle olan Harf İnkılabından sonra 1 Ocak 1929’da ülkede eğitim bayramı ilan edilmiş, “Milli Mektepler” kurulmuştur.9

Bu dönemde yeni Türk harfleri ile bütün vatandaşları okuryazar yapmak hedefi, devletin temel siyaseti olmuş, “Millet Mekteplerinin Başöğretmeni” 10 sıfatıyla Atatürk, dönemin meclis başkanı, başbakanı, genelkurmay başkanı ve bakanları, yerel yöneticiler başlatılan bu hamlede görev almışlardır. Yapılan bu yenilikle Cumhuriyetin ilk yıllarında %5-10 civarında olan okuma yazma oranı 1935’e gelindiğinde %20’ye yükseltilmiştir. Bu oran köylerde %1 e kadar düşmekteydi. 11

Cumhuriyet dönemi yeniliklerinin kahramanı Mustafa Kemal harf devriminin de öncüsüydü. Bu işin önüne öncelikle kendisini koymuştur. Arkasında ise ona yürekten inanan ve onu adım adım izleyen bir halk vardı. Mustafa Kemal, Anadolu’yu adım adım dolaşıyor halka alfabeyi öğretiyordu. Kısa zamanda okullar, camiler, kahveler, kışlalar, devlet daireleri birer halk okulu şeklinde çalışmaya başlamıştır.

Bu denli köklü bir değişimin gerçekleştirilmesi pek çokları için olanaksız gibi görünüyor, hatta dönemin başbakanı İsmet İnönü başarılacağına şüphe ile baktığı bu zor iş için yedi yıla ihtiyaç olduğunu söylüyordu.12 1929 yılında açılan millet mekteplerinde okuryazar olmayanlar yeni harflerle okumayı yazmayı öğreten kurslara gitmişlerdir. Kurslarda eski yazıyı bilenlerle yazıyı hiç bilmeyenler gruplara ayrılarak yeni alfabeyi öğrenmenin yanı sıra hayata dair bilgilerde öğrenmişlerdir.13 1929-1934 yılları arasında 1 milyon 200 bin kişi okuma yazma öğrenmiştir.14

Harf Devriminin hemen arkasından tamamlayıcı olarak dil devrimi ile sözlük çalışmaları başlatılmış, 1932’de tüm bu çalışmaların toplanacağı Türk Dili Tetkik Cemiyeti kurulmuştur.15 Eğitim alanında atılan önemli adımlardan bir diğeri ekonomik sorunları aşmak, kaynak kullanımını verimli hale getirmek amacıyla çıkartılan 1927 tarihli Eğitim Vergi Kanunu idi. Yasa ile, eğitim için belirlenen verginin toplanmasında İl Özel İdare Kurullarının yetkisi kaldırılarak, gelirlerin tamamı aynı yerde toplandı. 1935 yılındaki yasayla da (Eğitim Müdürleri Kanunu) eğitim ile ilgili tüm yetkiler Millî Eğitim Bakanlığına verilmiştir.16

Cumhuriyet yönetimiyle birlikte öğretmenlik mesleği de hak ettiği saygın ve istenir meslek olma konumuna gelmiştir. Dönemin eğitim sorunlarının incelenip tartışıldığı Terbiye, Maarif Vekilliği dergileri gibi yayınların varlığı da yine önemli eğitim atılımlarından biriydi. Cumhuriyet dönemi eğitim seferberliği kapsamında yapılan tüm işlerde hangi eğitim düzeyinde olunursa olunsun okula gitmiş herkes göreve çağrılmıştır.

1924 yılında Colombia Üniversitesinden eğitimci ve felsefeci John Dewey, 1925’te Alman Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Eğitim Danışmanı Prof. Kühne, 1927’de ise Belçika’dan ünlü eğitimci Omar Buyse ülkeye davet edilerek eğitim ile ilgili rapor hazırlamaları istenmiştir. Teklifler doğrultusunda toplumun yapısına uyan öneriler değerlendirilerek yeni eğitim programları hazırlanmıştır.17

Cumhuriyet dönemi eğitim atılımlarını desteklemeyen Darülfünuna karşı başlangıçta müdahale edilmediği gibi akademik sorunları da halledilmeye çalışılmıştır.1932 yılına gelene kadar da yönetim kararlarına ve öğretim uygulamalarına karışılmamıştır. 18 Darülfünun ülkede olup biten tüm gelişmelere ve değişime uzak durarak hatta sessiz bir direnişe geçerek karşı çıkmıştır. Maarif Vekili Reşit Galip bu konuyu şöyle değerlendirmiştir: “Ülkede siyasi, sosyal, ekonomik büyük devrimler olurken… Darülfünun bunlardan habersiz göründü, hiç tınmadı.”19

Darülfünun 1933’te kaldırılmış, Maarif Vekâletine 1933’ten başlamak üzere İstanbul Üniversitesini kurma görevi verilmiştir. Yeni üniversitenin yönetim yapılanması ve işleyişi 1934 yılında belirlenmiştir. Yeni yapılanmada kimi öğretim üyeleri görevden alınırken geri kalan üyeler üniversitede görevlendirilmiştir. 240 öğretim üyesinden 157’si görevden alınmış, 83 öğretim üyesi üniversitede görevlendirilmiştir.20 Üniversitelerin yenileşmesi Cumhuriyet döneminin eğitim politikaları içindeki en önemli konulardan birisi olmuştur. Yenileşme içinde yabancı bilim adamları da yer almıştır. Özellikle II. Dünya Savaşı öncesi Hitler Almanya’sında Nazizm’e karşı çıkan bilim adamları yok edilmeye çalışılınca bilim insanları sığınacak ülke arayışına girmişler, özellikle İsviçre’de örgütlenmeye başlamışlardır. Alman profesörler Mustafa Kemal tarafından Türkiye’ye çağrılmış, başta İstanbul Üniversitesi olmak üzere Yüksek Mühendis Mektebi ve İstanbul Güzel Sanatlar Akademisinde görev almışlardır. Dönemin Milli Eğitim Bakanı Dr. Reşit Galip yurt dışındaki Alman Bilim adamları Yardımlaşma Derneği Başkanı Prof. Dr. Philipp Schwatz ile genel bir antlaşma imzalamıştır. Yapılan antlaşmada, profesörler üniversitede tüm gün çalışacak ve başka bir iş yapmayacaklardır. Çevirmen aracılığı ile öğrenciler için Türkçe ders kitabı hazırlayacak üç yıllık süre içinde de dersleri Türkçe vermeye başlayacaklardır.21 Genç Cumhuriyet yönetimi yoksul bütçelerine rağmen yabancı bilim adamlarına ödedikleri yüksek maaşlarla da bilime ve aydınlanmaya ne kadar önem verdiklerini kanıtlamışlardır. Türkiye’de profesöre 150 lira ödenirken gelen yabancı profesörlere 500-800 lira ödenecektir. Ödenen miktarlar dönem milletvekillerinin aylıklarının da üç katıdır.22

SONUÇ

Toplumların en önemli sorunlarının başında şüphesiz eğitim- öğretim konusu gelir. Eğitim ve öğretim seviyesinin derecesi devletlerin en önemli gelişmişlik düzeyi olarak değerlendirilebilir. Eğitim öğretim faaliyetlerinin yaygınlaştırılması, ülkenin her noktasına ulaştırılması devletlerin en önemli görevlerinden biridir.

Türkler, XVII. yüzyıl başlarına kadar ki süreçte öğrenme ve bilimsel çalışmalar alanında başarılar elde etmiş, yaşanılan siyasi ve ekonomik çalkantılar neticesinde tüm reform hareketlerine rağmen eğitim konusunda istenilen noktaya gelememiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nun tek eğitim kurumu olan medreselerde özellikle din ağırlıklı bir eğitim anlayışı ile sürdürülen faaliyetler fen bilimleri ve beşerî ilimlerden uzak bir eğitim anlayışı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu durum daha iyi eğitim kurumlarına sahip batılı milletler karşısında Türk milletinin zayıf kalmasına neden olmuştur.

XIX yüzyıl başlarına gelindiğinde en çok ihtiyaç duyulan askeri ve sivil alanda, yeni okullar açılmaya başlanmıştır. Ancak az sayıda insan yetiştiren bu okulların varlığı da devleti olumsuz durumlardan çıkarmaya yetmemiştir. XX. yüzyıl başlarına gelindiğinde ise, Türkiye I. Dünya Savaşı’na dâhil olmuş ve savaşın sonuçlarından olumsuz etkilenen devletlerden biri olarak, imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması ile başlayan işgaller karşısında kurtuluş mücadelesini başlatmıştır. Mondros bir ateşkes antlaşması olmasına rağmen galip devletler nezdinde bir antlaşma metniymiş gibi değerlendirilmiş ve imza altına alınan hükümlere dayanarak Anadolu işgale açık hale getirilmiştir. 1922 yılına kadar devam eden kurtuluş mücadelesi sonunda 29 Ekim 1923’te Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulmuş, bu tarihten sonra savaşın tüm olumsuz koşullarının yeni devlet üzerindeki yıkıcı etkileri ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır. Eğitim konusu milli mücadelenin devam ettiği yıllar boyunca hep en öncelikli ele alınan konuların başında gelmiştir. 1921 yılında Maarif Kongresi’nin toplanıp eğitim konusunda önemli kararların alınmış olması savaş ortamında bile eğitim konusuna verilen önemi destekler bir örnektir. Kongrede ele alınan en önemli konu başlığı eğitim politikalarının belirlenmesi gerektiğidir. Kısaca henüz milli mücadele devam ediyorken odaklanılan tek konu askeri ve siyasi başarılar olmamış, toplumun eğitimi konusu ihmal edilmemiştir.

Mustafa Kemal Atatürk, cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren yetersiz gördüğü eğitim öğretim faaliyetlerini düzenlemeye yönelik bir yol izlemiş, kesinlikle milli ve çağdaş bir eğitim politikasına sahip olunması gerekliliğini vurgulamıştır. Bu gereklilikten hareketle en büyük mücadelenin cehalete karşı verilmesini söylemiş, dolayısıyla cumhuriyet döneminin de kalkınma, aydınlanma ve öğrenme dönemi olması gerekliliğine inanmıştır. Bu kapsamda atılan adımların tamamı modernleşme çabaları olarak ele alınmıştır. Öncelikle ve özellikle sosyal hayatta, kültürel alanda ve en çok üzerinde durulan eğitim konularında pek çok atılımda bulunulmuştur. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk on yılı içinde çağdaş eğitim anlayışına sahip olabilmek adına pek çok faaliyetlerde bulunulmuştur. Cumhuriyet döneminin en önemli eğitim öğretim atılımlarından ilki medrese eğitimine son verilip, eğitim öğretim faaliyetlerinin birleştirilmesi olmuştur. Yapılan alfabe değişikliği ile de okuryazar oranını arttırmak hedeflenmiştir.

Savaş gerçeğine rağmen önemli eğitim faaliyetlerden biri de eğitim konusunda yabancı uzman görüşlerine başvurulmasıdır. Amerikalı eğitimci John Dewey, Alman sanat eğitimcisi Dr. Kuhne, teknik okullar hakkında rapor sunan Omar Buyse, üniversite reformu için İsviçre’den gelen Prof.Albert Malche bu isimlerden birkaçıdır. Görülüyor ki, eğitim konusu cumhuriyet yönetiminin öncelikli konularının başında gelmektedir. Batılı bilim insanlarının görüşleri ve önerileri doğrultusunda modern ve çağdaş bir yapının inşasına başlanmıştır.


1 Prof. Dr. Tülay Alim Baran, “Atatürk’ün Eğitim Düşüncesi”, Cumhuriyet Dönemi Eğitim Politikaları

Sempozyumu, Ankara, 2010, s.20.

2 Prof. Dr. Ergün Aybars, Atatürkçülük ve Modernleşme, İzmir, 2.basım, 2008, s.260

3 Ziya Bursalıoğlu, “Atatürk Döneminde Eğitim Felsefesi ve Yenileşmesi”, Atatürk Devrimleri ve Eğitim

Sempozyumu, Ankara, 1981, s.11-12.

4 Mehmet Başaran, Büyük Aydınlanmacı Öğretmenim Hasan Ali Yücel, Türkiye İş Bankası Kültür

Yayınları, İstanbul, 1.baskı, s.65.

5 Ercan Türk, Türk Eğitim Sistemi ve Yönetimi., s.173.

6 TBMM Zabıt Ceridesi, c.7., içtima: 1, devre: 2, s.25-26-27.

7 Baran, a.g.m., Ankara, 2010, s.27.

8 Hüseyin Cevizoğlu, Atatürkçülük, Ufuk Ajansı Yayınları, s.69.

9 Aybars, a.g.e., s.264.

10 Ercan Türk, a.g.e.,175.

11 Mahmut Âdem, Atatürkçü Düşünce Işığında Eğitim Politikamız, Ankara, Çağdaş Yayıncılık, 2000, s.39-41

12 Metin Aydoğan, Türkiye Üzerine Notlar 1923-2005., s.106.

13 Baran, a.g.m., Ankara, 2010, s.31.

14 Cumhuriyet Dönemi Türk Ansiklopedisi, İletişim yayınları, İstanbul, 3.C., s.661.

15 Agah Sırrı Levent, Türk Dilinde Gelişme ve Sadeleşme Evreleri, Ankara, 1972, s.406-407-408

16 Aydoğan, Türkiye Üzerine Notlar 1923-2005., s.108.

17 Cumhuriyet Dönemi Türk Ansiklopedisi, İletişim Yayınları, Ankara, 3.C., 2001, s. 664.

18 Metin Özata, Atatürk Bilim ve Üniversite, İzmir, Umay Yayınları, 2005, s.110.

19 Cumhuriyet Dönemi Türk Ansiklopedisi, İletişim Yayınları, Ankara, 3.C., 2001, s.666.

20 Özata, a.g.e., s.147.

21 Horst Widman, Atatürk ve Üniversite Reformu, Kabakçı Yayınları, İstanbul, 2000, s.114-115.

22 Widman, a.g.e., s.154.

Bunları da sevebilirsiniz