Sokakta, adliyede, iş yerinde… Bir fısıltı dolaşıyor: “Acaba temiz eller operasyonu mu geliyor?”
Bir umut bizimkisi. Başta yargı olmak üzere, böyle bir operasyona ihtiyaç var. Nitekim rüşvet, casusluk, görevi kötüye kullanma gibi suçların faili olduğu iddia edilen kimi avukatlar tutuklu. E bu şüpheliler rüşveti üç harflilere mi dağıttı? İddialar doğruysa elbet birileri rüşvet aldı. O halde temiz eller operasyonu şart.
Yerel yönetimlerden şirketlere, spor kulüplerinden avukatlara, yargı mensuplarından savunma sanayiine pek çok ismin adı geçiyor. Öyle ki kimse de “o yapmaz” demiyor. Erdemsizliğin yaygınlığı konusunda hemen hepimiz hemfikiriz sanki.
Fakat meseleyi böyle koyunca, erdemlilerle erdemsizler arasında bir ayıklamanın yeterli olduğu izlenimi oluşuyor insanda. Oysa erdemsizliği yaratanı, erdemsizleri cesaretlendireni, erdemlileri sindireni konuşmalıyız.
John M. Parrish 2007 yılında Cambridge Üniversitesi Yayınları tarafından yayımlanan Paradoxes of Political Ethics: From Dirty Hands to the Invisible Hand adlı kitabında ilginç bir noktaya temas ediyor. Siyaset felsefesindeki pek çok kurucu kavramın kamusal hayatta (bizim örneğimizde siyasette) kirli ellerin baskınlığının yarattığı ahlaki ve politik sorunlara deva olsun diye sunulmuş. Buna katılmamak güç.
Sorunu anımsayalım. Toplumda şu veya bu nedenle kirli eller çoğaldığında, tıpkı kirli paranın temiz parayı kovması gibi, temiz eller kamusal hayattan çekiliyor. Bu iki türlü oluyor: Ya temiz eller kirleniyor ya da “bu tiplerle mi uğraşacağım, bunların kötülüğüne diğerlerinin umursamazlığına değmez” deyip temiz eller köşesine çekiliyor. Her iki seçenekte de başlangıçtaki el bir miktar kirleniyor. En sonunda, kirli ellerin koalisyon ve çatışma biçimlerine göre sistem dönüşüyor. En sonunda, temiz kalmanın kerizlik yahut ihanet olarak yorumlandığı bir ortam oluşuyor. Bundan sonra sistemi temizlemek de güçleşiyor. Çünkü sistem adeta buharlaşıyor. Sistemsizlik, başı boşluk görünüşü hakim oluyor. Ne de olsa her şeyi gözeten bir göz, koruyan bir el yok. Bunun yerine her biri serbestçe at koşturuyormuş gibi görünen bir yığın erdemsiz insan var.
Bu görünüş aldatıcı. Esasında tıkır tıkır işleyen bir sistem var. Ne var ki, bu sistem suç ortaklığının, umursamazlığın, özel çıkarın failleri birleştirdiği bir yağma sistemi. İşte siyaset felsefecileri yüz yıllardır bu olmasın diye didinip duruyor. Parrish’in dediği gibi Augustine’in içselleştirilmiş etiği, Hobbes’un egemen devleti, Adam Smith’in görünmez eli işler bu denli bozulmasın diye ortaya kondu. Kişilerin özel çıkarları, şehvetleri, tutkuları işleri rayından çıkaramasın diye yetkiyi paylaştıran, yetkiyi dağıtan, yetkiyi parçalara ayıran veya insanları diğerkam hareket etmeye teşvik eden kavramlar üretildi. Oysa şimdi bunlar kar etmiyor. Ne de olsa insanları durduracak büyük idealler, manevi ilkeler devri kapandı.
Bu tablo karşısında kimileri “siyasette ahlak yasası”na bel bağlıyor. Oysa orada da bir güvence yok. Şeklen ortaya konmuş yasaların çiğnendiği, buna mukabil şeklen ortaya konmamış, herkesçe bilinmeyen birtakım yasaların veya raconun uygulandığı bir sistemde sistemi işleten suç çarklarını durdurmaya dönük yasa çıkarsanız ne olur ki?
Siyaseti ahlakla dizginleme hayali, planı, temennisi artık gülünç olmaya başladı. Yaptırımlarla desteklenmiş, hukukta ısrar edecek örgütsel ve güçlü bir irade gerekiyor. İsmet İnönü’nün işaret ettiği gibi namusluların cesur olması gerekiyor. Evet, sistem namusla yürümeyecek. Ama namuslular örgütlü, güçlü ve mevcut insanın duygu-durumuyla uyumlu bir siyasal programla ortaya çıkmalılar. Bu programın uygulanmasını sekteye uğratmayacak ölçüde erdemli bir grup insana var. Yoksa en doğru program bile ilkelerini satacak, teslim olacak, korkacak insanların işlemez hale gelecektir.
Kirli ellerin döndürdüğü çarkları kırıp temiz ellerin artacağı, güçleneceği bir sistemi kurmak için kirli ellerin icraatından en çok çekenlerin bir adım öne çıkması gerekiyor. Mesleği töhmet altında kalan avukatların, evleri yıkılanların, işsiz kalanların kısacası kirli eller tarafından onuru, dünü, bugünü ve en nihayetinde geleceği çalınan milyonların kirli ellere karşı adım atması gerekiyor. Aksi takdirde, kirli ellerin içinden bir kısmı aklanıp aralarında en işlevsiz, en yaramaz olanları elenecek ve yine gözümüz boyanacak.
Temiz eller operasyonu gerek ama yetmez. Elleri ve ortamı temizleyecek bir operasyona ihtiyaç var. Sistem her geçen gün daha fazla tıkanıyor. Temizliği biz yapmazsak temizlik diye diye kül yutmaya devam ederiz.