Özgürlük, Eşitlik ve Kardeşlik

Sloganın Özü:

1- Fransız Devrimi´nin radikal yanını, dolayısıyla özünü, «Özgürlük, Eşitlik ve Kardeşlik” sloganı ortaya koyar. Slogan özü içinde geçen kavramların tek başına değil fakat bir birlik içinde kavranmasını zorunlu kılar. Eşitlikten kopuk bir özgürlük, kardeşlikten kopuk bir eşitlik, özgürlükten kopuk bir kardeşlik üç tane sapmaya yönelir. Birincisi liberalizme, ikincisi dayanışmadan kopuk bir cumhuriyetçiliğe, üçüncüsü ise bazılarının adına ´´totaliter´´ dediği ve sözcüğün bu haliyle yanıltıcı olan baskıcı rejimlere yol açar.

Yeni Olan ve Biçimsel Ortaklık

2- Sloganın temelinde mevcut düzeni alaşağı edip yerine tüm öğeleriyle yepyeni bir sistem koyma çabasını görürüz. ´´Yepyeni´´ olma iddiası aristokrasinin ve krallık rejimlerinin ortak bazı yönlerinin de sahiplenilmesi nedeniyle suya düşer. Ancak bu sayede yüzebilir bir sistem doğar, zira bu ortak yönler sloganın gerçekleşmesini sağlar: Silaha dayanma (namluların gücünü kullanma), halk oylamasına sunulamayacak gerçeklerin kabulü ve dayatılması. ´´Yepyeni´´ olan ise silahın ardındaki gücün halk olması, kitlelerin istencinin esas alınması ve halk oylamasına sunulamayacak gerçeklerin ´´yeniliği´´dir.

Demokratikleşme Zorunluluğu

3- Paralı askerleri alt edebilmek için paralı askerlerin ve vergi tahsildarlarının baskısından bunalmış kitlelerin seferber edilmesi ve silahlandırılması hem kaçınılmazdır hem de başarı için şarttır. Dolayısıyla, zalimin ya da egemenin yıkılması için demokratik örgütlenme şarttır. Demokratikliğin sınırını iktidara talip olan devrimci sınıfın sistemle kurduğu bağlar ve öncülerin siyasal bilinci çizer.

Gerici Dogmalara Karşı Devrimci Dogmalar

4- Allah´ın Kralı yetkilendirmiş olması, İsa´nın ve Kilisenin kutsallığı, Kralın asil oluşu önceki sistemin halkoyuna sunulamayacak dogmalarıydı. İnsanlar köle doğabilirlerdi. Bu olanaklılık köleliği meşrulaştırmaya yarayan bir dogmaydı. Buna karşı halkoyuna sunulamayacak yeni dogmalar gerekiyordu: İnsanlar hür doğar ve fakat dünyanın her yerinde zincirlere vurulmuşlardır. İnsanların doğal haklara sahip olduğu dogması bundan böyle hukuk önünde eşitliği, özel mülkiyet dogması kralın mülkiyetini sınırlamayı, kardeşlik dogması sınıfsız ve kaynaşmış bir toplumu hedeflemişti. Sonrasında tüm bu kavramlar ikili bir karakter gösterdiler:

a) Hukuk önünde eşitlik, ekonomik anlamda egemen ve dolayısıyla fiilen egemen olanların gücünü gizlemeye yaradığı gibi onlara karşı direnen devrimci güçlerin de bayrağı olabilmektedir.

b) Özel mülkiyet dogması, pratikte serbest rekabeti sakatladığı için ve yine pratikte üretim araçlarının hakimiyetinin sanki herhangi bir kişiye ya da sınıfa geçebileceğini sağlıyormuş gibi görünen bir dogma olması nedeniyle sınıf çatışmasının üzerini örtmede kullanılır olmuştur. Ancak bu kavram yine pratikte hukuken tanınan bir hak olan özel mülkiyetin olanaksızlığına karşın yaşamayı sürdürdüğünden olumsuz koşulda olan kişilerin yasal mücadelelerinin bir aracı da olabilmektedir.

c) Sınıfsız ve kaynaşmış bir toplum düşüncesi sınıf çatışmasını örtüp durağan bir kavram olarak vatandaşlık kavramı üzerinden ´´milli birliği´´ sağlamada kullanılabildiği gibi yine aynı düşünce milli birliği gerçek anlamda bir birlik haline getirebilecek sosyalizan hareketlerin bir aracı da olabilmektedir.

5- Söz konusu dogmalar, o halde, geçmişte köleliğin dayanağını oluşturan dogmalara karşı birer kalkan, birer bariyer olarak iş görmüştür: İlahi yetkiye karşı anayasal güvence, teokratik egemenliğe karşı milli egemenlik, vb.

Eşit ve Özgür Olması İstenen Nedir?

6- Bireyi kutsayan bir anayasal mücadele tarihini içeren modernleşme hareketlerinin temel dogması bireylerin yasalar önünde eşit ve özgür olduğu ya da olması gerektiğidir. O halde, ´´birey´´den kasıt nedir? Bireyden kasıt herhangi bir toplumsal bağa indirgenemeyen bir kişidir. O halde, birey bir soyutlamadır: Toplumsal kimliklerinin üzerinden çıkarılmasıyla, soyulmasıyla elde kalan soyut kişidir.

7- Eşit olması beklenenin böylesi bir soyutluğa sahip olması demek, toplumdaki herhangi bir kişinin bu soyutlukça kapsanabilmesi demektir. Dolayısıyla, bu kişi herkes olabilir, herkes bu kişi olabilir: Hepimiz birimiz ve birimiz hepimiz için!

8- Bireyin böyle bir soyutluk içinde kavranmasında devrimci bir yan olduğu gibi bu kavrayışın realitede bu haliyle bulunduğu düşüncesi de pratikteki çelişmeleri örttüğünden gerici bir yan taşır. Bu gerici yan kişinin somut bağlarını yok etmesinden ileri gelmez. Aksine, bu bağları ihmal ederek onları yok etme, aşma projesinden vazgeçmesinden kaynaklanır.

Burjuvazinin Soyut Özgürlüğü

9- Özgürleşme soyutlaşmadır, soyut kişi kavramının somutlanmasıdır. Bireyin özgür olması onu kıskaç altında tutan toplumsal bağlardan soyutlanmasıdır. Buna karşın özgürlük, diğer yönden okunduğunda, sözü edilen soyut kişi kavramının, yani toplumsal bağlardan kopmuş nesnel bir akılla yaşama yetisine sahip kişinin gerçeklenmesi, somutlanmasıdır.

Soyut ´´Özgürlüğe´´ Karşı, Gerçek ve Somut Özgürlük

10- Özgürleşmenin bu burjuva devrimci yorumu ütopik sosyalizmin dayanağıdır. Bilimsel sosyalizmde ise soyut akılla davranabilen soyut kişi yerine somut bağlar içerisinde var olan ancak özgürleşmesi ancak hakikate ulaşabilir olmasıyla sağlanabilecek somut insan esastır. Dolayısıyla, soyut kişi kavramının doğada üretimi türünden bir fantezi yerine, mevcut insanın pratik içerisinde dönüşmesi ve kendisini tüm toplumsal varoluşuyla yeniden üretmesi esastır.

11- Kişinin özgürlüğü, toplumsallığın referansının ve dayanaklarının durumuna bağlıdır. Toplumsallığın referansı kişilere (şu veya bu kişiye değil, herkese) açıksa ve toplumsallığın dayanağı bu kişilerin istencine bağlıysa gerçek bir özgürlükten söz edebiliriz.

12- Töre, gelenek, akillerin buyurdukları, borsanın inip çıkması, başkanların belirlediği adaylar, dinin yol göstericiliği; tüm bu silahlar, kişilere açık olmayan ´´toplumsal´´ referanslardır. Bunların kullanımı ortaktır, ancak denetimi özeldir. Bu gerilim onların toplumsal oldukları iddiasına gölge düşürür.

13- Gerçek özgürlük için bu silahlara karşı toplumsal silahlar gerekecektir: Bütçenin açıklığı, akıl, yasalar, kamusal yatırım ve harcamalar, vicdan, bilim. Bu silahlarla doğuştan kişiye yüklenen Tanrı Dağı kadar Türklük; Hira Dağı kadar Müslümanlık; Zağros Dağları kadar Kürtlük; Dersim Dağları, Toros Dağları kadar Alevilik kişilerin tanımlayıcıları olmaya son verir. Kişinin yalnızca kültürel bir kimliği olur. Politikleşemeyen bu kültürellik, yasallık ve demokrasi önünde bir belirleyen olmaya son verir. Bunun için kişileri soyut olarak tanımlamak yerine fiilen var olanların soyut kişi kavramına uygun hareket edebilmelerinin politik-toplumsal zeminini ortaya koymak gerek.

Kölelik Oyla Kalkmaz, Eşitlik Oyla Gelmez!

14- Eşitliğin zemini oy değil, hakikattir. Kölelik, bir dogmadır ve bir başka dogmayla kalkar. Kültürellik de bir dogmadır. Hiçbir kültürel kurum kendisini akıl ve mantık çerçevesinde meşru kılamaz. Bu dogmaya karşı bir arada yaşam dogmasıyla, yani belirli kültürlerin özel alanlarının ötesine geçen bir ortak zeminle mücadele etmek gerek. Farklı kültürlere mensup farklı bireylerin özgürlüğünün güvencesi kültürler üstüymüş gibi görünen bir dogmanın kabulüdür. İnsan haklarının devrimci yanının anlamı budur.

Devletin Meşru Vaatleri

15- İnsan haklarının işleyebilmesinin güvencesi kişiyi kültürel özelliklerinden soyut bir insan gibi ve devletin edim ve söylemlerine tabi bir yurttaş gibi tanımlayan otorite aracının varlığıdır. Bu aracın günümüzdeki biçimi devlettir, ulus-devlet ya da modern devlettir. Bu devletin yurttaşı, hayali bir toplumsallığın soyut yurttaşıdır. Sorun, bu soyut tanımı uygulamada geçersiz kılan burjuva devletini bu büyük vaadini uygulatmak için zorlamak ve nihayet söz konusu vaadi hayata geçirebilmek için devleti ele geçirmektir.

16- Devleti ele geçirme ve/veya zorlama hedefi demokratikleşmeyi zorunlu kılar. Ele geçirme hedefinin bir iktidar hedefi olması nedeniyle de demokratik ittifakın bünyesinde kardeşliğin hakim kılınması esastır. Yarın bozulacağı apaçık bir biçimde görünen bir ittifakın sarsılması kaçınılmazdır. Dolayısıyla, iktidar hedefinde diretmek demokraside ve kardeşlikte diretmek demektir.

17- İktidar hedefinin tutması arkasındaki maddi kuvvete bağlıdır. Maddi kuvvet son tahlilde insandır, kitlelerdir. Kitlelerin özlemi özgür bir hayat sürmektir. Bu özlem için kitleleri mücadeleye sevk edebilecek temel vaat, yasa karşısında ve hayatta kalma olanaklarında eşitlik vaadidir. Dolayısıyla, kitle çizgisi adaletle sınırlı kalamaz, son tahlilde eşitliği zorunlu kılar.

Kardeşliğin Güvencesi: Vaatlerde Israr, İktidarda Israr

18- Ulus-Devletin anayasal vaatlerinde diretip vaatleri pratikte egemen kılacak bir devlet ve iktidar hedefine yönelmiş siyasi mücadele, özgürlük, eşitlik ve kardeşliğin, dolayısıyla BARIŞ ve DEMOKRASİ´nin gerçek zeminidir. Ulus-Devleti bu denli zorunlu kılan, söz konusu mücadelenin siyasal düzlemi olmasındadır.

Bunları da sevebilirsiniz