Benim de dâhil olduğum pek çok kişi 6’lı Masanın çalışmalarını büyük bir ilgiyle izliyor. Bu birlikteliğe kategorik olarak karşı çıkanlar ve kategorik olarak destekleyenler var muhakkak. 6’lı Masanın ve Millet İttifakının tarafındayım. Ne var ki, İttifakın bileşenlerinin bir araya gelme nedenlerini kimi zaman es geçtiklerini düşünüyorum.
Açıklanan son anayasa taslak metni pek çoklarınca beğeniyle karşılandı. Kanımca, yeterince destek görmedi. Oysa çok doğru değişiklikleri içeriyor. Demokrasimizin yapısal pek çok sorununa merhem olacak bir dizi değişikliği bir çırpıda sayabiliriz: Uluslararası anlaşmaların bağlayıcılığı, Cumhurbaşkanının görev ve yetkilerinin sınırlandırılması, yurttaşların “ödev”lerindense hak ve yetkilerinin altının çizilmesi, YÖK’ün nihayet kaldırılması, Güven Oyu’nun geri gelmesi, savunma makamının iddia makamıyla eşitlenmesi vb. Bunlar çok önemli ve olumlu hamleler.
Parti kapatmayı zorlaştırmaya dönük bir değişiklik de söz konusu. Bu değişikliğe göre, parti kapatma davası açmak isteyen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı önce TBMM’den izin isteyecek. İlk bakışta, çok olumlu görünen bir değişiklik. Ne de olsa ülkemizde uygulandığı haliyle siyasal partileri kapatma rejimi çoğu zaman demokrasiyi boğmakla veya rövanşist tepkilerin çığ gibi büyümesiyle sonuçlandı.
Siyasal partilerin kapatılma rejimini, kapatılan siyasal partinin bir kimliği, bir ideolojiyi yahut bir sınıfı savunduğu ve kapatılmasının da bir başka kimliğin, ideolojinin veya sınıfın diğerine yaşam hakkı vermemesi perspektifinden ele almak meseleyi bulandırmak anlamına gelmektedir. Çoğunluk tiranlığının azınlığın sesini kısması biçiminde yorumlandığı takdirde siyasal partilerin kapatılmasını hiçbir demokrat savunmaz. Ne var ki, siyasal partilerin kapatılması rejimi, demokrasiyle gelen fakat nihayetinde demokrasiyi boğan faşist/NAZİ iktidarlara karşı geliştirilmiş bir müessese. Dolayısıyla, esasında çoğunluk tiranlığına veya zorbalığa karşı demokrasinin kendini savunması fikrinden doğuyor bu rejim. Militan Demokrasi kavramı da işte burada devreye giriyor. Demokrasinin edilgen bir şekilde, salt bir ortama indirgenmesi, demokrasinin zarar görmesiyle, altının oyulmasıyla sonuçlanabiliyor. Buna karşı, militan demokrasi, demokrasinin etkin bir rol oynamasını, kendisini yıkmak isteyen girişimlere karşı uyanık olmasını ve gerektiğinde bunlara karşı savaşmasını öğütlüyor.
Görüldüğü üzere, siyasal partilerin kapatılma rejimi özü itibarıyla, demokrasiyi yok etme girişiminde bulunan ve çoğunluğun desteğini alan partilere karşı uygulanmalıdır. Zira azınlıkta olanın demokratik düzeni değiştirecek elverişli araçları bulunmaz. Elverişli araçlardan yoksun siyasal yapıların engellenmesi için bu tedbire ihtiyaç yoktur. Doğrudan doğruya suçla ilişkilenen kişilerin siyaseten yasaklanması veya haklarında cezai yaptırımlara hükmolunması mümkündür. Fakat devlet aygıtını ele geçirmiş bir partiyle doğrudan savaşmak bir gerekliliktir.
Burada çok önemli bir tartışmaya gelmiş bulunuyoruz. Mademki bu rejim iktidarı elinde tutması mümkün bir güce uygulanacak, böyle bir güce karşı arkasında milyonların bulunmadığı bir savcı nasıl mücadele edebilir? Siyasal partilerin kapatılması rejiminin işletilebilmesi için bağımsız bir cumhurbaşkanlığı makamının veya bir vesayet kurumunun varlığı şarttır. Aksi takdirde, bütün bir devlet aygıtını ele geçirmiş veya ele geçirmek üzere olan bir partinin karşısında Yargı bürokrasisinin tepesinde de olsa örgütlü güçten yoksun bir bürokratın başarılı veya etkili olabilmesi hayaldir. Bunu yakın zamanda yaşadık. Örnekleri, dünyanın dört bir yanında mevcut.
Gelgelelim, bu durum Millet İttifakının çözüm önerisinin yanlışlığını ortadan kaldırmıyor. Elbette onların çözümü, meclisin demokratikleştirilmesini de dayanıyor. Yüzde 3 barajıyla çoğunluk tiranlığına karşı önemli bir tedbir almış görünüyorlar. Fakat unutmamalı: Vulgus Vult Decipi (Avam kandırılmak ister). Hainin iğvasına karşı demokrasi korunmalıdır. Bu konuda etkin önlemleri ve kurumları inşa etmek yerine, demokrasiyi korumak adına demokrasi yıkıcılığının karşısında güçsüz kalmak büyük bir tehlikedir. Siyasal Partiler kapatılmamalıdır. Siyasal Partiler amaçlarına uygun kurulmalı, şeffaf olmalı ve halkımız bu konuda bilinçlendirilmelidir. Yasal tedbirler, suçun şahsiliğine odaklanmalı. Ne var ki, örgütlü suçlara karşı da uyanık olmalıdır. Terör örgütlerine kucak açanlara, onlara yardım ve yataklık edenlere, partilerini mafyatik ilişkilere, istihbarat oyunlarına kalkan edenlere karşı demokrasi savunmasız kalmamalıdır. Esas demokrasiyi istiyorsak, demokrasi yıkıcılığına karşı uyanık ve tedbirli olmalıyız. Daha fazla demokrasi, daha fazla hukuk elbette tek nihai çözüm. Ama o güne bir günde varmayacağız. Geçiş sürecinde demokrat görünümlü halk ve demokrasi düşmanları örgütlenecektir.
Unutmayalım ki hiçbir demokrasi hiçbir devlet silahsız kurulmaz, silahsız korunamaz. Siyasal Partilere sızan demokrasi yıkıcılığına karşı demokrasinin tek silahı Siyasal Partilerin Kapatılmasıdır. Bu silah belki iyice temizlenmeli, keskinleştirilmeli ve kendisine uygun bir kılıfta sıkıca tutulmalı. Ama gerektiğinde o silahı çekecek basireti gösterebilmeliyiz.