Bir paket sigara en az 27 TL. 20 zehirli çubuk en az 27 TL. Bir aylık asgari ücretin yaklaşık 200’de biri. İçene korkunç bir maliyet. Ne var ki, koşulsuzca teslim olduğumuz günümüzün siyasal düzenine göre kişi özgürdür. Parasını yasaların alım-satımına izin verdiği her şey için harcayabilir. Hatta kredi kartları sayesinde olmayan parasıyla bile harcama yapabilir. Kişinin bu “serbestisi” elbette değerlidir, savunulmalıdır. En azından insanın muhakeme gücü olduğunu yahut bir gün olabileceğini varsayıyorsak…
Değinmek istediğim konu bu değil. Sigaranın doğrudan maliyeti dışında dolaylı maliyeti de var. Bu maliyeti hep birlikte ödüyoruz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kamucu ekonomi geçmişinin son izlerinden biri olan sağlık sistemimiz “bir şekilde” herkesin bakımını üstlenmiş gibi yapmaktadır. Bunu sigara tiryakileri için yaptığı ise muhakkak. Sigara tiryakisinin tiryakiliği sonucu çektiği hastalık her ne ise hepimizin vergileriyle yetişmiş sağlık personeli tarafından hepimizin vergileriyle yaratılmış tesislerde tedavi edilmeye çalışılıyor. Hepimizin vergileriyle kurulmuş üniversitelerin üretemediği veya üretmediği ilaçları hepimizin vergileriyle oluşturulmuş bütçe sayesinde tedarik ediyor ve hastalara “bir şekilde” veriyoruz. Arada bu ilacı gerçekten üreten biliminsanlarının ve onları fonlayan kuruluşların çabalarına ve seri üretimin emekçilerinin alın terlerine “değer katan”, aracı firmalar ve nakliyeciler de var elbette. Tüm bunlar eklenince yepyeni bir maliyet çıkıyor ve “bir şekilde” bu maliyet hepimize fatura ediliyor.
Sigara tiryakisinin, “bağımlılığı” veya “tercihi”, her ne olursa olsun, yasalarca tanınmış “serbestliği”nin sonucu sigara tüketiliyor. Bunun doğrudan ve dolaylı maliyetleri, kısaca arz ettiğim üzere, aşikâr. Ne var ki, tüm bunlara ek olarak “pasif içici” adı verilen “sigara sivilleri” veya “sigara zayiatları” olarak bizlere çıkan maliyet var. Cafeler, publar, hatta çocuk parkları sigara tiryakilerinin yaşam alanları arasında olduğundan, oraları “haksız” bir şekilde işgal eden benim gibi tiryakilikten ayrılmış “dönekler” ve sıfır ciğerliler sigara dumanıyla ciğerini harmanlamış tiryakinin tahliye borusundan çıkan atık havayı solumak zorunda kalıyoruz. Bu yetmiyor, sigarasız yer bulamıyoruz. “Sigara içilmez” yazının okunduğu duvar süslerinin önünde beleş sigaranın keyfine varıyoruz. Emeğini sigaraya yatırmış tüketici kardeşimiz, onun sigarasının dumanına haksızca ortak olmamızdan üzülmüyor olsa gerek suratımıza suratımıza üflüyor. Ne de güzel paylaşıyor alın terini!
Tüm bunlar olurken, kemoterapi görmüyorsak, bir şekilde dışarıdan anlaşılır bir hastalığımız yok ise bir “pardon”u bile bulamıyoruz. Bazı anlayışlı insanlar, yanımızda çocuk olduğundan bahisle, sigarasını biraz uzakta içmeyi teklif edebiliyor. Onlar sayesinde bazen az da olsa nefes alabiliyoruz.
Oysa pasif içiciliğin zararları ortada. Yeşilay’a bağlı yayın yapan
http://birakabilirsin.org/pasif-icicilik/ sayfasında da itiraf edildiği üzere bu ülkede “sigara içilen kapalı mekânlar vardır” ve buna karşı başvurabileceğiniz bir merci yoktur. Daha doğrusu, şikâyetinizi ilettiğinizi düşünebileceğiniz bazı telefonlar var. Bunlara “şikâyet hattı” demek biraz abartılı oluyor. Daha yerinde bir önerim var: “Dertleşme hattı”. Pasif içici olmaya direnemediğinizde dertleşmek için telefonun ucunda sizi bekleyen arkadaşı arıyorsunuz ve yalnızlığınız azalıyor. Bir nevi çöpçatanlık. İki dertliyi birbiriyle buluşturup ülkedeki duyarsızlığa, kanunsuzluğa karşı yalnız olmadığınızı hissetmenizi sağlıyorlar. Ne güzel bir hizmet!
T.C. Sağlık Bakanlığı’na bağlı olduğu anlaşılan şöyle bir sayfa da var:
https://sagligim.gov.tr/tutun-kullanimi/pasif-i-cicilik.html
Bu sayfada şu ibare geçiyor: “Kanunla yasaklanmış alanlarda sigara içenleri Alo 184’ü arayarak bildirin. Sizin ve sevdiklerinizin tütün dumanına maruziyetini önleyin.” Ama arayınca ne olduğu söylenmiyor. Ben aradım. Defalarca… Hepsinde de birisiyle konuştum. Artık kendimi yalnız hissetmiyorum. Fakat ülkenin başkenti Ankara’nın merkez ilçesi Çankaya’nın merkezi Kızılay’da “sigara içilmez” levhasının önünde sigara içilmeyen cafe bulmak imkânsıza yakın olduğundan mecburen oturduğum bir yerde, eğer vaktim de varsa, devletimizin dertlerime tahsis ettiği çalışanları arıyorum. Dertleşip kapatıyoruz. “Sigara içilmez” levhası dumana boğuluyor. Bir süre sonra görünmez oluyor ve derdim son buluyor. Zira artık ortamda aktif içici kalmıyor, hep beraber pasif içiyoruz.
Oysa aynı sitede yazılanlar korkunç. Bir kısmını, izninizle, aktarıyorum:
-
“Başkalarının tütün dumanına sadece 5 dakika maruz kalmanın bile kalp krizlerini tetikleyebildiği kanıtlanmıştır. Süre uzadıkça bu risk katlanarak artmaktadır.”
-
“Başkalarının tütün dumanını solumaktan kaynaklanan kanser ölümlerinin oranı; asbest, radyoaktif maddeler, arsenik, benzen, vinil klorür, radyasyon, pestisid (tarım ilaçları), tehlikeli atıklar, içme suyunda bulunan kimyasallar, endüstriyel kimyasallar ve madeni atıkların hepsinin toplamından kaynaklanan kanser ölümleri oranından daha fazladır.”
-
“Sigara içmeyenlerde sigara dumanına maruziyet akciğer kanserini % 32 oranında arttırmaktadır.”
-
“Sigaraya maruz kalan genç kadınlarda meme kanseri riski % 90 artmaktadır. Menapoz öncesi kadınlarda 2,6 kez daha fazla meme kanserine yakalanma riski vardır. Çok az ve devamlı sigara dumanına maruz kalan kadınlarda 50 yaşına kadar meme kanseri olma riski % 60 artmaktadır.”
-
“Pasif içicilikten en çok bebekler ve çocuklar zarar görür. Bebeklerin yanında sigara içmek ani bebek ölümü, tedavi edilmediği takdirde işitme kaybına neden olacak kadar ciddi bir hastalık olan akut orta kulak iltihabı, menenjit (beyin zarı iltihabı), uyku bozukluğu, zatürre, astım ya da solunum yolu enfeksiyonları gibi solunum yolu hastalıkları ve yaşamlarının ilerleyen dönemlerinde de kanser gibi hastalıkların gelişme riskini, sıklığını ve şiddetini artırmaktadır.”
-
“Yanında sigara içilen bebeklerde daha yüksek bir ani ölüm eğilimi saptanmıştır.”
-
“Günde en az 7 saat tütün dumanına maruz kalan gebelerde düşük doğum ağırlıklı bebek ve erken doğum riski yaklaşık 2 kat yükselmektedir.”
Tüm bu yazılanlar doğruysa ve devlet benim gibileri pasif içicilikten koruyamıyorsa Anayasa’da taahhüt ettiklerini yerine getiremiyor demektir. Aynı sayfada “Sıkça Sorulan Sorular” bölümünde kanunla yasaklanan yerlerde sigara içenleri nereye bildirmemiz gerektiği söylenmiş güya. Olduğu gibi aktarıyorum:
“4207 Sayılı Kanun kapsamında kamuya açık olan kapalı alanlarda sigara içilmesi yasaklanmıştır. Ülkemizin dumansız hava sahası haline gelmesinde denetim ekipleri tarafından yapılan denetimlerin yanı sıra toplum olarak konuya duyarlılığımız da oldukça önemlidir.
Kanunla yasaklanmış alanlarda sigara içenleri Alo 184’ü arayarak bildirin. Sizin ve sevdiklerinizin tütün dumanına maruziyetini önleyin.”
Görüldüğü üzere her şey soyut. “Denetim ekipleri”… Kim acaba onlar? Gören var mı? Denetim ekibi ne yapabilir? Müdahale etme yetki ve sorumlulukları var mı? Müdahale etme yetki ve sorumlulukları varsa müdahale etmediklerinde ne yapacağız? Dahası, müdahale edip etmediklerini nasıl öğreneceğiz? Şikâyetimizden sonra pasif içiciliğe devam ederek “denetim ekibi” denen yarı mitolojik insanları mı bekleyeceğiz?
En basit konularda bile örgütlü bir mücadele gerekiyor anlaşılan. Yanımıza bir muhabir, bir avukat, bir özel dedektif, bir ses teknisyeni, bir görüntü teknisyeni alıp yargıyı meşgul etmemiz gerekiyor anlaşılan. Gerekiyor ama bunu yapacak gücümüz yok. Gücü olan “devrimci” veya “demokrat” örgütlerinse isteği yok. Hem zaten hukukun, kanunun ve insafını tatile çıktığı şu ülkede çaresizce sigara tüttürenlerin başında bu örgütler ve onların üyeleri yok mu?
Acaba bizim “mikro” derdimiz “yüksek siyaseti” hedef alanların umurunda mı?
Pasif içiciliğin etkileri konusunda meraklılar ilgili makalelere şu bağlantılardan bakabilir:
https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/26440943/
https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC4595077/
https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/22724325/