İnsanca Yaşamayı Kesme Hakkı

Siyasetin sıcak tartışmalarını bir an için kenara bırakalım. Filmi biraz geri saralım. Zamanın CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun konutunun elektriği kesilmişti. Bunun üzerine Kılıçdaroğlu ailesi, elektriği kesilen kesimlerle dayanışma içinde olduğunu açıklamıştı: ”Şimdi gelelim can alıcı soruya. 2021’de kaç abonenin elektriği kesildi derseniz… 2021 yılında toplam 3 milyon 449 bin 344 abonenin elektriği kesildi. 4 milyon abone yahu abone. Kişi değil. Kaç kişi demek, bunun hesabını varın siz yapın.”

Bu hesaba göre gerçekte 8-12 milyon kişi elektriksiz kalmıştır. Çağımızda elektriğin temel bir hak olduğunu sanırım hepimiz kabul ederiz. İletişimimiz, ısınmamız, temizlenmemiz, hatta yememiz içmemiz elektriğe bağlı. Elektrik faturasının ödenmediğinden bahisle elektriğin kesilmesi ilk bakışta çok doğal görünse de modern yaşamda insanın toplumdan, hijyenik yaşamdan, insanca yaşamdan izole edilmesi sonucunu doğuruyor. Elektrik faturalarının ödenmediğinden bahisle elektriğin kesilmesi haksız, hukuksuz bir tedbir. Bu tedbire başvurmanın önüne geçilmesi, bu tedbire başvuranlara karşı mücadele edilmesi gerekmektedir. Bu konuda Kılıçdaroğlu’nun çıkışı ümitlendirmişti. Ne var ki, devamı gelmedi. Sokak eylemleri konusunda daha hevesli görünen yeni liderler de bu konuda atıl kaldı. Dilerim bir an önce bu konu tekrar gündeme gelir. Aktif direniş pratikleri ortaya koyulur. Aksi takdirde, bu hizmetleri sağlayan tekeller, halkı perişan etme imkanını niçin kullanmasın? Yapılacak iş çok basit. Birinin bir alacağı varsa, gider bu alacağını hukuk yoluyla alır. Eğer bu büyük tekeller de hukukun ağır işlediğinden veya hiç işlemediğinden şikayetçiyse, hep beraber hukuku çözmek için mücadele edebiliriz. Fakat, hukukun yerine geçerek elindeki gücü kullanan dağıtım şirketine karşı vatandaşın eli armut toplamamalı. Bu konuda somut birkaç eylem önerimi sıralıyorum:

  1. Tüketiciler olarak birleşip şirketleşip elektrik dağıtım ihalesini alıp bu şirket sahiplerine karşı ticari savaş yürütmek

  2. Tüketiciler olarak anlaşıp bu şirketlerin iş görmelerini engellemek. Bunun ayrıntılarına girmek şu an için akıl karı değil.

  3. Tüketiciler olarak anlaşıp çok fazla elektrik tüketip faturaları hep birlikte ödememek.

  4. Tüketiciler olarak elektrik kesintisi dolayısıyla ortaya çıkan zararlara ilişkin tazminat davalarıyla toplu bir hareket başlatmak.

  5. Tüketiciler olarak belediyeleri de örgütleyerek bu şirketlere rakip olarak ortaya çıkmak ve elektrik dağıtımının ötesinde, elektrik üretimine de geçmek.

Örnekler çoğaltılabilir. Fakat bunların ışık yakıp söndürmekten daha etkili olacağı konusunda sanırım hemfikiriz.

Elektrik kadar, hatta belirli bazı durumlarda daha da önemli diğer bir hizmet doğalgaz hizmetidir. Bu konuda bir yönetmelik var: Doğal Gaz Piyasası Dağıtım ve Müşteri Hizmetleri Yönetmeliği. Malum, doğalgaz hizmeti ”sağlayıcıları”, müşterilerden güvenceli bedeli alınıyor. Yönetmelikte güvenceli bedeline bakalım:

Madde 39 — (Değişik:RG-14/5/2022-31835)

Dağıtım şirketi, alacaklarını garanti altına alabilmek amacıyla, mekanik sayaç kullanan abonelerden, abonelerin tercihlerine göre nakit veya kredi kartına, peşin ya da taksitli olarak bir defaya mahsus olmak üzere güvence bedeli tahsil edebilir. Ancak ön ödemeli sayaç kullanan abonelerden güvence bedeli alınmaz. Herhangi bir gerekçe ile abonelik esnasında güvence bedeli alınmamış ise daha sonra aynı adres için yeni sözleşme yapılana kadar bu bedel talep edilemez. Güvence bedelinin taksitli olmasını talep eden müşterilere tercihlerine göre güvence bedeli ödemesi için vade farksız en az 6 (altı) eşit taksit yapılır. Bu fıkra kapsamındaki bedellerin faturaya yansıtılması yerine kredi kartı kullanılarak ödenmesi halinde, kredi kartlarına ilişkin yürürlükte olan ilgili mevzuat hükümleri uygulanır.”

Yönetmeliğe göre bu güvence bedelinin amacı dağıtım şirketlerinin alacaklarını teminat altına alabilmesiymiş. O halde alacakları teminat altında olan dağıtım şirketleri doğalgaz arzını niçin keser? Gelin ilgili maddeye bakalım:

Hizmetin durdurulması

Madde 44- (Değişik:RG-14/5/2022-31835)

b) Müşterinin; faturasının son ödeme tarihinden itibaren on beş gün içerisinde ödenmemesi halinde fatura borcundan dolayı doğal gaz kesintisi yapılacağının en az 3 (üç) iş günü önceden kısa mesaj, telefon, e-posta, adrese ihbarname, fatura altında bildirim ve benzeri yöntemlerden en az ikisi yoluyla haber verilmesi kaydıyla,

Burada da alacağının peşine düşen tüm kişiler gibi hukuka başvurmak yerine, yönetmelik sayesinde doğalgaz dağıtım şirketlerine kendi alacağını baskı yoluyla alma hakkı verilmiştir. Üstelik alacakları, abonelerinden alınan güvence bedeliyle teminat altındayken… Bir de insaf etmişler. Bakınız. Aynı yönetmeliğin aynı maddesinin devamında şunlar yazılmış:

Ayrıca;

1) 65 yaş üstü tüketicilerin,

2) Hayati risk taşıyacak şekilde sürekli cihaza bağlı olarak yaşayan ve raporları dağıtım şirketine ibraz edilen bireylerin ikamet ettikleri adreslerdeki tüketicilerin,

3) Diğer mevzuattaki kriterleri taşıyan şehit aileleri ve muharip/malul gazi tüketicilerin,

bir aboneliğine ait faturanın en az üç dönem ödenmemesi ve dağıtım şirketi tarafından (b) bendinde belirtilen yöntemle gerekli bildirimlerin yapılması kaydıyla gaz arzı durdurulabilir. Borcun ödenmesine ilişkin taksitlendirme talep edilmesi halinde dağıtım şirketi tarafından 4 (dört) eşit taksit yapılır.

Görüldüğü üzere, doğalgazın bazı kişiler için daha elzem olduğu kabul edilmiş. Fakat onların doğalgazı da kesilebilmektedir. ”İnsaf” görünümü altında açıkça insafsızlığın önü açılmış. Hayati risk taşıyacak şekilde cihaza bağlı yaşayan yurttaşların bile doğalgaz arzı durdurulabilmektedir. Alacağının peşine düşen yurttaşa ”icra dairesine başvurmayı salık veren” sistem, tekellere gelince zorbalığa imkan tanıyor.

Çağımızın insanının temel ihtiyaçları, Anayasamızın ruhu, hukukun evrensel ilkeleri göz önünde bulundurulduğunda devletin asli görevlerini ifa etmekten aciz olduğu veya bunları kasten göz göre göre yerine getirmediği görülüyor. Anayasamızın 56. maddesine birlikte bakalım:

A. Sağlık hizmetleri ve çevrenin korunması

Madde 56 – Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.

Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.

Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler.

Devlet, bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getirir.

Sağlık hizmetlerinin yaygın bir şekilde yerine getirilmesi için kanunla genel sağlık sigortası kurulabilir.

Devletin bu maddede sayılan görevlerini yerine getirip getirmediği meselesini okura bırakıyorum.

Bazılarımız ”iyi, güzel de devletin bu durumları düzeltecek gücü yok” diyebilir. Anlaşılır. Hatta bu durum da Anayasamızda ele alınmış. Bakınız:

XIII. Devletin iktisadi ve sosyal ödevlerinin sınırları

Madde 65 – (Değişik: 3/10/2001-4709/22 md.)

Devlet, sosyal ve ekonomik alanlarda Anayasa ile belirlenen görevlerini, bu görevlerin amaçlarına uygun öncelikleri gözeterek malî kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getirir.

Devletimizin malî kaynakları yetmemiş olabilir. Sahi Devletimizin malî kaynakları neler? Bu kaynaklar nerede incelenir? TBMM’de yani modern demokrasilerin bütçenin görüşülüp karara bağlanması mücadelesinde ürettikleri ve bizde de ”Türkiye Büyük Millet Meclisi” adıyla Ankara’da yerleşik binanın içerisinde incelenir. Ne Sayıştay raporları ne bürokrasinin çalışmaları ne Meclis soru önergeleri ne Meclis tartışmaları… Hepsi hava civa! Bütçe mi var? Bütçeye uyulmayınca bir şey mi oluyor? Efendiler bunu bilmez mi? Elbette bilirler. Umurlarında mı? Halk bunun farkında mı? Halkın umrunda mı? Bilmiyorum. Ama ilericilerin umrunda.

İlericiler devletin malî kaynaklarını masaya yatırıyor

Koca koca şirketlerin sıfır matrahla zenginliklerine zenginlik kattıkları açığa çıktı. Tek tek şirketleri saymanın bir anlamı yok. Vergi rekortmeni avukatları, komedyenleri görüyoruz. Esnaf kredi borçlarını ödeme mücadelesindeki küçük esnafı görüyoruz. Devlet de görüyor. Ne var ki sessiz sedasız, vergi ödemeden teşvikler ala ala büyüyen, siyaseti tasarlayan şirketler görülmüyordu. Şimdi görüldü. Ne olacak? Üç vakte kadar unutulacak.

Demek ki devletin malî kaynakları varmış. Üreticileri teşvik edecek, tüketicilerin insanca yaşamasını sağlayacak malî kaynakları varmış devletimizin. Ama ne hikmetse devletimiz bu kaynaklara başvurmayı erteliyormuş. Afiyet olsun efendiler. Yiyiniz, çatlayıncaya kadar yiyiniz!

Bunları da sevebilirsiniz