Toplumsal Fay Hatları ve ”Gündem”

Bu dönem bir üniversitemizde Türkiye’nin Toplumsal Yapısına dair bir ders verdim. Dersin finali yerine Türkiye’nin toplumsal yapısıyla ilgili bir sorun seçip bu sorunun anlatıldığı, soruna ilişkin çözüm önerilerinin ele alındığı veya alternatif çözümler üretildiği bir ödev yazmalarını istedim.

Amacım şunlardı:

  1. Öğrencilerin Türkiye’nin toplumsal yapısına dair sorunları teşhis edebilmeleri,

  2. siyasal sorunları toplumsal fay hatlarıyla ilişkilendirebilmeleri,

  3. öğrendikleri kuramsal çerçeveleri hepimizin hemen her gün tartıştığımız sorunlara uygulayabilmeleri

  4. ve en nihayetinde anlaşılır, uygulanabilir çözümler tasarlayabilmeleri.

Öğrencilerle konuşmalarımızda akla gelen sorunlar genelde hep maruz kaldığımız konulardı: Kürt sorunu, dindarlaşma/laikleşme, yerel yönetimlerin özerkliği, adalet, ekonomik kriz. Fakat bu sorunları sıradan insanın günlük sorunlarla birlikte düşünmediler, düşünmüyoruz. Hele hele hemen adım politikalar cinsinden bu konuları ele alamıyoruz. Bu sorunları tartışırken ya tarihe ve tarihteki sorumlulara sabitleniyoruz ya da genel bir sistem, uygarlık veya kültür eleştirisinde buluyoruz kendimizi.

Politik sorunlarımızı psikanalize tabi tutuyoruz bir şekilde. Konunun tarihine eğilip kim haklı, hangi taraf düzgün gibi sorunun çözümünde neredeyse hiçbir önemi olmayan sorulara dalıp gidiyoruz.

”Büyük” politik konuları ele alırken ufku geniş olanlarımız ise genellikle bu büyük sorunları birlikte düşünmek veya bunları birbirileriyle ilişkilendiren çerçeveler sunmakla yetiniyor.

Ekranlarda, youtube kanallarında, podcastlerde de ülke siyaseti tartışılıyor. Ne var ki, kişiler, kişilerin ahlakı, kişilerin birbirileriyle ilişkileri, politik kampların/mecraların seceresi masaya yatırılıyor. Ne var ki, program, strateji veya yapılar üzerine kelam edenlerin sayısı epey azaldı.

Öğrencilerimiz de siyasetçilerimiz de hatta aktivistlerimiz de aynı yolda.

Önceleri ”mikromücadele” adını verdiğim mücadele konularıyla ilgilenen siyasal özne yok sayılır. Hal böyle olunca, iki seçim arası dönemde, bir politik kampanya döneminde uygulanabilecek hiçbir siyaset üretemiyoruz.

”Gündem” adı altında, gerçekte hayata geçirebileceğimiz politikalar dışında ne varsa, hemen çözümü olmayan ama hayaletlerle, tarihle hesaplaşmaya varan ne varsa konuşuyoruz.

İktidarın bu konuda özen göstermemesi anlaşılır. Ne de olsa orada işler tıkırında. Ama muhalefet veya ilericiler bakımından durum ilginç. Son yıllarımız ”kazanacak aday”, ”ittifaklar”, ”felaketlerin sorumlularının kim olduğu” vb. konuları tartışarak geçti. Öyle ki iktidar mücadelesi, yenilginin sorumlusunu arama veya kitlemizi yenilginin sorumlusunun kim olduğunu ikna etme mücadelesine dönüştü.

Önceliklendirme, hayata dokunma sorunumuz olduğu açık. Toplumsal yapımızı akılda tutmayınca, siyasetin maddesi olan kitlelerin dertlerini hatırdan çıkarınca, çözülebilir sorunlar veya atılabilir adımlar yerine büyük söylemler üretmeye odaklanınca düşüncemizin, söylemimizin, eylemlerimizin anlamı kalmıyor.

Onca akademik okuma, proje, kongre, seminer, sempozyum boş gösteren terimlerin havada uçuştuğu, muhatapların birbirini anlamadığı yakarışlara dönüşüyor. Adeta suya yazıyoruz.

Toplumsal fay hatlarımızı düşünme, bu fay hatlarına göre, gerçek insanların dertlerini çözmeye odaklanan siyasetleri üretme sorumluluğumuzun farkına varmamız gerekiyor. Belki o zaman hayata dokunan gerçek tartışmalara girebileceğiz.

Bu tür tartışmaları sistemli ve samimi bir şekilde yapacağımız buluşmaları arttırmak ümidiyle…

Bunları da sevebilirsiniz