Eğitim Deneyimleri – Ayrılırken

Haziran ayı… haftanın bir günü, boş dersimde bir bunu bir onu elime alıp durdum, yapacaklarım dolu: karne notları, toplantı tutanağı, sanat festivali haftası için plan program işi, öğrencilerime yaz çalışma kaynakları, not listeleri, sene sonu anketlerinin doldurulması, sınıfımın tatile girmeden düzenlenmesi, var da var. Listeledim bir kağıda, ama hiçbirini yapmadım, yapamadım. Kafam bir boşalıyor, bir doluyor, düşünceler karmakarışık. Bir işi, bir yaşam tarzını terkedip yeni bir yaşam tarzına başlamak zor, hem seviniyorum hem kaygılanıyorum. 11 yıldır bu memleketteyim. Çalışmak için niye Myanmar’ı seçtin derseniz, o yıllarda bu ülke hiç adı duyulmamış, bilinmeyen bir ülkeydi. Bilinmeyen bir yerde çalışmak bana ilginç geldi. Fazla sorgu sual etmeden iş başvurusunda bulundum, kabul olundu, 2014 yılında yazın buraya geldim. Şaşkınlıklar içinde tanımadığım bu toplumu izlemeye başladım. Zaman zaman “benim bu Asya ülkesinde ne işim var “ diye sorduğum oldu. Bizden çok gerideydi, sanki bir asır öncesinde yaşıyordum, herşeyiyle inanılmaz farklılıkları olan Budist geneklerle donanmış, el değmemiş güzellikleri olan bir ülke.

Halk çoğunlukla çok fakir. Fakir olanlar barakalarda ve küften siyahlaşmış apartmanlarda yaşıyor, zenginler ise duvarlarla, tel örgülerle çevrilmiş iki üç katlı villa tipi evlerde yaşıyorlardı. Telefon sim kartları daha bu memlekete gelmemişti, hiçbir şeyde alt yapı neredeyse yoktu, kanalizasyon, birçok alet, internet yoktu. Ingilizce bilen yoktu, vücut dilleri farklıydı, bazan ne istediğimi anlatmakta çok zorluk çekiyordum. Taksicilere adres anlatmak çok zordu çünkü kendi alfabeleri farklı olduğundan adresleri anlatamıyordum, zaten ben de ne yazıyor anlayamıyordum, ingilizceye çevrildiyse bile okuma şeklimden yine anlamıyorlardı. Harita yanıma alsam, harita okumayı bilmiyorlardı.


Resimde güleryüzlü bir satıcı kadın kendi ürettiği kekleri satmaya çalışıyor

Memlekette büyük elektrik sıkıntısı vardı. Günde devamlı elektrikler kesiliyor, 3-4 saat gelmediği oluyordu. Geceleri zaten sabaha kadar kesiliyordu. Hava inanılmaz nemli ve sıcaktı. İlk ülkeye geldiğim mevsim yağış mevsimiydi, devamlı yağmur yağıyor, su yol kenarlarındaki hendeklerden nehre akıyordu. Zaman zaman da ortalığı seller götürüyordu.

Alışveriş çok zordu. Pazara mutlaka buraya alışmış biriyle gidiyordum, tanımadığım, görmediğim bir dolu ot, sebze, baharat. Televizyon kanalları çok azdı ve programları çok komik denecek kadar gelişmemişti, kanallar belirli saatlerde çalışıyordu. Filmleri biraz Yeşilçam filmlerini andırıyordu ama daha da gerideydi. Budist felsefenin hakim olduğu bir ülkede onların geleneklerini, anlayışlarını kavramak zordu, zamanla epey bilgim oldu.

Bagan arkeolojik bölgesinin bir görsel tablosu. Bu bölgede 2229 tapınak bulunmaktadır. Ayeyarwanddy nehrinin yakınında olan bu bölge 40 kmkarelik bir alandadır.

Halk çok güleryüzlü ve yardımseverdi. Bir gün otobüse binmek istedim, ineceğim durağın ismini ezberlemiştim, ama otobüsler numaraları başka alfabeyle yazılıydı, anlayamıyordum hangisi, bir adama sordum. Bana gel işareti yaparak, istediğim otobüsün durağına beni götürdü, otobüsün şöförüne ineceğim durağı söyledi. Otobüste herkes bana merakla bakıp gülümsüyordu, o durağa yaklaşırken beni yerimden kaldırıp, kollarımdan tutup büyük bir özenle indirdiler, bir de el salladılar. Çok sevimli insanlardı. Bunun gibi küçük küçük deneyimlerle her yıl yaşamdan yeni birşeyler öğrendim, yeni bir kültür, yeni bir lisan, yeni bir okul, yeni arkadaşlar, komşular, insanlar, yeni zevkler, yeni bir doğa, insanlığın yeni bir tarih kesiti… Hayatın temeli öğrenmek. Çok güzel deneyimlerle görüşlerimi algılarımı genişlettiğim için mutluyum. Mutluyum da… bütün bunları iyisiyle kötüsüyle anlatmak zor… ama Myanmar’ı mutlaka paylaşmak isterim.

Yangon’da bulunan en büyük tapınaklardan biri de Shwedagon Pagoda’dır.

Doğasıyla, insanıyla, kültürüyle çok özel bir ülke, gelip burada çalışanlardan burasını sevmeyen, itici bulan kimseye rastlamadım.

OKUL SAATLERİ

Birden kapıda öğrenciler beliriyor, anlaşılan yeni ders zili çaldı. İçeri girmeye çekiniyorlar, biri kapıyı açıp girebilir miyiz diye soruyor? Yerimden kalkıyorum, kapıyı sonuna kadar açıyorum, günaydın… Bubu, bana bakıp “Nasılsınız bugün” diyor, nasıl olucam, günler hep aynı… Tersler gibi, “iyiyim teşekkür ederim “ diyorum. Yüzünde aydınlık bir gülümseme. Dersleri, ödevleri kayırmaya çalışmasa seveceğim bu çocuğu. Geçen gün bir öğretmen arkadaş onun babasının geçen sene vefat ettiğini söyledi. Belki de sevgiye ihtiyacı var ama ona çok yakınlık da göstermeye korkuyorum, hemen ödevlerini yapmamaya başlar. Tatlı sert olmak en iyisi.

Hepsi konuşuyor, ne konuşur devamlı bunlar… çoğu defterini kalemini çıkarıp hazırlamıyor, sanki sınıfa sohbet etmeye gelmişler.

  • Ne bekliyorsunuz, çıkarsanıza defterinizi kaleminizi…

  • Ögretmenim dersler neredeyse bitti, bugün oyun oynasak?

  • Ne oyunu?

  • Kahut oynayalım.

  • Ben kahut bilmiyorum. Nedir o?

  • O zaman başka birşey oynayalım.

  • Düşüneyim bir dakika… Peki o zaman 4 gruba ayrılın, kendi aramızda matematik yarışması yapalım, herkes okuldaki takımlara göre ayrılsın, KARTALLAR, AKREPLER, KOBRALAR, KAPLANLAR … Ben soruyu tahtaya yazacağım, siz de 30 saniye içinde hep birlikte çözerek elinizdeki tabelaya ortak yanıtınızı yazıp havaya kaldırın. Doğru yapan takım 1 puan alacak. 30 saniye bittikten sonra yazmaya çalışırsanız yanıt kabul olmayacak. Burada hem zaman hem de doğru yanıt önemli.

Sınıfta neşeli sesler, heyecan. Hemen sıraları dörderli birleştirip 4 büyük masa yapıyoruz. Sınıf 20 kişi, iki kişi eksik, dört grup oluyorlar. ..

  • Öğretmenim, bizim grup 4 kişi onlar 6 kişi

  • Olsun, önemli olan kişi sayısı değil, takım..

  • Yalnız bir şartım var, öyle sevinince bağırmak, coşmak, alkışlamak, yüksek sesle tartışmak yok, yandaki sınıfta da ders var, rahatsız olurlar. Tamam mı…

  • Tamam, sesleri

  • Birinci soru, başlayın ……. … 26, 27, 28, 29, 30. Kaldırın yanıtlarınızı…. Sadece iki grup doğru yanıtı bulmuş. Yazıyorum buraya tahtaya.

  • Diğer soru, hazır mısınız…

  • Ögretmenim tuvalete gidebilir miyim?

  • Olur, git çocuğum… aaa… sen ne yapıyorsun orada, niye öbürlerine katılmıyorsun, kağıdına kalemine ne oldu, oyun oynamayı isteyen sen değil miydin?

  • Ben bunları pek bilmiyorum.

  • Senin bildiğin şeyi sorarsam bu yarışma olur mu? Eline al kalemini dene, belki yaparsın, belli olmaz. Ya da yapanların yaptıklarını kontrol et hiç olmazsa. O da birşey.

  • Tuvalete ben de gidebilir miyim?

  • Hayır, arkadaşını bekle, o gelince gidersin.

  • Su kabımı doldurabilir miyim?

  • …… off başladınız yine, niye ders arasında doldurmadın!

  • Kobralar ve Kartallar kazandı. Nasıl oluyor diğer takımlar geri kaldı, bu konuyu hani çok iyi biliyordunuz?

  • Ben doğru yanıtı bulmuştum, sonra silip başka şey yazdım…

  • Ben de, emin olamadım.

  • Biz doğru yanıtı bulduk, son anda Lu Kaung bu doğru dedi, onunkini yazdım.

  • Çocuklar takım çalışması demek, her biriniz birbirinizin yanıtını kontrol edeceksiniz, yada işbölümü yapacaksınız, ilk önce kısaca ne yapacağınıza karar vereceksiniz, yani problemde ne isteniyor, hangi yolla çözülür, neleri hatırlamanız lazım, beyin fırtınası, sonra hemen çözmeye başlayacaksınız, hızlı çözenler çabucak çözerken yanındaki arkadaşı sağlama yapacak. Görüyorum, bazılarınız hiçbirşey yapmıyor, seyrediyor.Bir de kendine güvenmeyenler var, deminki arkadaşınız gibi, kendi doğru çözse de başkasının ki daha doğrudur diye onunkini yazıyor. Hadi bakalım, göreyim size… ha şöyle.

Işte 7. Sınıftan bir kesit, hepsi küçükler 12, 13 yaşındalar… hepsi güleryüzlü, hepsi umutlu, heyecanlı, ben ders anlatırken gözümün içine bakıyorlar. Çok hoş. Tek tek hepsine ayrı sorular sorarak tahtaya kaldırıyorum, tahtaya kalkmayı, tahtayı silmeyi çok seviyorlar. Bazıları çekingen, bazıları atak, bazıları çok güzel bir yazıyla çözüyorlar, bazıları yazmayı sevmiyor… insanoğlu çeşit çeşit.

45 dakika çabuk bitti, diğer sınıf geliyor, bu sınıfta öğrenci az. Tu Ta en uzunları ve en çalışkanları, ne versem anında yapmaya başlıyor ve ilk bitiriyor, iyi kalpli bir çocuk, diğerlerine de yardım ediyor. Lin Miyat onun gibi olmayı çok istiyor ama olamıyor bir türlü. Niye onun gibi olamadığını da anlamıyor. Olamıyor çünkü top peşinde koşmaktan geçen sene yarım yamalak öğrenek sınıfını geçti. Bu sene çıkıyor acısı, yine de bütün ödevlerini yapmaya çalışıyor, aksatmıyor. Van sınıfa yeni geldi, annesi çok gururlanıyor oğluyla, pratik zekası var, yarışmalarda hep iyi puan alıyormuş, iyi de herşeyi aklından çözmeye çalışıyor, yada kendi kendine bir yol bulmaya çalışıyor, bu da çok güzel, aklına güvenmeyi ve kendi yolunu kendi bulmayı öğrenmiş ama herşey akıl yürütmeyle olmuyor, artık büyüdü, bir problemde verilenlerin aralarındaki ilişkileri cebir kullanarak yazmak gerekiyor ki, bu ilişkilerden yanıtı bulsun, yazmadığı için olmuyor. Ben hemen yanına gidip gösteriyorum, yazmayı sevmiyor ama çabuk öğreniyor. Yazmaya da başladı.

Nik her zamanki gibi devamlı gülüyor, hep espri yapmaya çalışıyor, aslında ne güzel, hep gülsün de arada bir de ders çalışsa. Yazısı çok güzel ama hiç çalışmadığı için başarılı olamıyor. Hep yanındakilerin yaptıklarına bakmaya ve anlamaya çalışıyor, en çok tahtaya kaldırdığım o, yapamasın da ona açıklayayım, birkaç örnek dikkatle yapsın diye. Yine de seviyorum bu çocuğu sporda kıvrak zekalı ama matematik dersinde donuyor aklı. Maks her zamanki gibi Estella ile arkada oturuyor, çok ölçülü ve çok kibar, Estella’yla birlikte çalışıyorlar, yanıtlarını hep karşılaştırıp birbirlerine yardım ediyorlar. Miya kız olduğu halde sınıfın kabadayısı, anlamadığı halde anlamış numarası yapıyor, ben bir öğrencinin yanına gidip yardım edince, o da hemen yardım istiyor, gösterdiğim halde yine yapamıyor. Derdi diğer çocuklar, onlara bir şekilde hava atmakta aklı. Hem beğenilmek istiyor hem de onlara kötü davranıyor, izinsiz kalem yada silgi alıp geri vermeyi hep unutuyor. Kaba davranıyor, kötü lafla kullanıyor. Arkadaşı yok okulda, öğle tatillerinde tek başına dolaşıyor ama kendine güveni nedense sonsuz. Tek başına basket oynamayı deniyor ama potaya topu bir türlü denk getiremiyor. Şakşiçok sessiz, anlasa da anlamasa da asla kimseden yardım istemiyor, sonucunda bazan herşeyi sayfalarca yanlış çözüyor, insan bir merak edip acaba doğru yapıyor muyum diye bir sağlama yapar. Meraksız bir çocuk. Resim yeteneği çok iyi, bir gün benim sıramdayken kara kalem resmimi yapmış, zil çaldığında getirdi verdi, çok beğendim, hemen gidip resim öğretmeni Niksin’a gösterdim, “evet farkındayım” dedi, “yetenekli”.

Başka sınıflarım da var, her çocuk değişik ve başka türlü tatlı. Hepsinin yetenekleri değişik ama matematik yetenek değil bence, çalışmakla, pratik yapmakla, düşünmeye kendini zorlamak ve bunu alışkanlık haline getirmekle ilgili. Bir öğrencim birgün kötü not alınca bana “ne yapayım, bende matematik kafası yok “ dedi. Bence matematik kafası diye birşey yok, çalışma ve düşünme alışkanlığını sürdürürsen sen de diğerleri gibi başarılı olursun” dedim.

Öğlen tatilinde başka sınıfımdaki öğrencilerden dört kız öğrenci sınıfıma gelip

  • Öğretmenim gerçekten ayrılacak mısınız okuldan… diye sordular.

  • Evet, bu sene son, ayrılmam lazım artık, herşeyin bir sonu var. Sizler gibi benim de bir memleketim, ailem, başka dostlarım var. Onları çok özledim, onlar da beni özlemişler. 11 yıldır buradayım, artık gitmeliyim.

  • Bir yıl daha kalsanız… Siz bizim en iyi öğretmenimizsiniz.

  • Her öğretmeniniz iyi, sonra yeni gelen öğretmeni tanımanız, değişik birinden öğrenmeniz de heyecanlı olacak. Yeni bir insan tanıyacaksınız.

Ben böyle deyince Hani ağlamaya başlıyor, boynuma sarılıyor, Hanna da hemen ona katılıyor, aslında, pek duygularını belli etmez. Derken en ağlamayacak gibi duran Nin de öyle. Lorin de şaşkın, o bu sene Mısır’dan geldi, pek o kadar duygusal olamıyor.

  • Tamam artık, toparlanın bakayım. Ben üzülmüyorum mu sandınız! Ne bu böyle, koro halinde ağlanır mı, herkes geliyor, gidiyor… hem sonra gezmeye mutlaka gelir size görürüm. Peşinizi bırakacağımı mı sandınız, her ay bana aylık haberleri yazacaksınız.

Zil çaldı oğlanlar neşeyle gülüşerek sınıfa girdiler. Bir anlık şaşkınlık, kızlarla alay edecekler sandım. Derik durumu anlayınca başını sıraya dayarak hıçkırarak ağlamaya başladı. Gittim yanına baktım, şaka mı yapıyor diye. O güzel simsiyah gözlerinden yaşlar sicim gibi akıyor, vayyan onun kuyruğu o da öyle, Heni çok olgun bir çocuk, gözleri dolu dolu ama kendini tutuyor, Heyn ne yapacağını bilmez halde onlara bakıyor, Edgar’ın hiçbir duygu belirtisi yok yüzünde ama ertesi gün annesi okula geldi, “dün gece oğlum çok ağladı, sizi bu kadar sevdiğini bilmiyordum, bizim için çok değerlisiniz” diyerek elime küçük bir hediye tutuşturdu. Snov hastaydı, beni görmek için hasta hasta okula gelmiş, ateşi de var. Hepsi çok düşünceli ve iyi çccuklar, bugünlerde her öğle tatilinde sınıfıma geliyorlar. Etrafımda dolanıyorlar, çok işim var diyemiyorum, demiyorum, onlarla sohbet ediyorum. Beni daha yakından tanımak istiyorlar, sorular soruyorlar, şimdiye kadar pek sormalarına fırsat vermemiştim ama artık ayrılıyorum nasılsa diye sohbet etmeye başladık.

Hem ağlamalarına üzüldüm hem de şaşırdım. Beni bu kadar sevdiklerini düşünmemiştim hiç. Evet derslerde geç gelenlere, boş gevezelik yapanlara, ödev yapmayanlara biraz sert davranıyordum, sınavlarım da pek kolay olmuyordu. Herhalde beni pek sevmezler diye düşünüyordum çünkü benim tersime çok müsamahakar, fazla herşeyin üstünde durmayan öğretmenler var, genelde çocuklar pek fazla şey öğrenmezler o öğretmenden, dersler boş geçse bile bilmezler anlamazlar kendileri için iyi olmadığını, o yüzden o tür öğretmenlerin peşinden ayrılmazlar.

Ama öyle değilmiş demek ki…

İşte böyle, yaşamımdaki Myanmar dönemi de böylece bitti.

Myanmar’dan çeşitli resimler

Myanmar’ın en büyük şehri Yangon’dan (eski adı Rangoon) bir görünüm.

Myanmar Kültür Gününde öğrenciler ülkelerindeki yerel kıyafetlerle bu günü dans ve müzikle kutladılar.

Her bir öğrencinin kıyafeti Myanmar’ın değişik kültürlerini yansıtıyordu.

Myanmar’ın Batı sahillerinde bir balıkçı köyü

Balıkçı köyünün çocukları deniz kenarında dolaşıyorlar, midye kabukları topluyorlar, bunlarla süsler yapıyorlar.

Çin Festivalinde Dragon Dansı halkın en sevdiklerinden.

Bu yıl Çin takvimine göre YILAN YILI kutlandı. Ülke genelinde bir gün tatil yapıldı.

Pazar yeri tablosundan …

Lise öğrencileri çeşitli üniversitelere başvurabilmek için ciddi olarak yurtiçi ve yurtdışı sınavlarına hazırlanıyorlar.

Kuzey batı Myanmar’da yüzünde dövmeler olan bir kadın. Bu dövmeler kız çocuklarının yüzlerine yedi sekiz yaşlarındayken yapılırmış eski zamanlarda. Nedeni ise kralların, soyluların begendikleri kızları köylerden toplayarak kendi hizmetlerinde kullanmak istemeleriymiş. . Yüzünde dove olan çirkin olacağı için onlara dokunmazlarmış. Bu bayan da artık nadiren görülen dövmeli kadınlardan. Her köyün kendine göre bir dövme modeli var.

Bunları da sevebilirsiniz