Tek adam otoriter yönetim tarzının yurdumuzda da ekonomiden, demokrasiye, adaletten sosyal yaşama değin toplumun her kesiminde yarattığı ağır ve ezici sonuçları yaşıyoruz.
Dönek ve sahte solcu, sahte demokrat, neoliberal kesimlerin, ikinci cumhuriyetçilerin, yetmez ama evetçilerin desteğiyle sağlanan tek adam sisteminin yarattığı en olumsuz gelişmelerin başında, öykünme meselesi geliyor ki önemlidir.
Salt iktidar değil, tek adam düzenini eleştirirken pratikte ona öykünen muhalefet cephesinde, yerel yönetimlerde, sivil toplum kuruluşlarında, hatta meslek odaları ve sendikalarda bile aynı eğilimin yerleşmesine tanıklık ettik, ediyoruz.
Tabanın yaklaşımlarına adalet, hak ve hukuka aldırmayan, tek adamın çevresinde dar grupçu yönetim tarzı, “ en iyi ben / biz biliriz ” afrası, “ biz yaptıysak oldu” tafrasıyla işi götürüyor.
“Verin yetkiyi görün etkiyi” demişlerdi.
O en başta oy isterken, seçimlerde kapı kapı dolaşıp verilen sözler, vaatler anlamsızdır artık.
Koltuklara yerleşilmiş, iş bitmiştir. Göreve geldiklerinde “ hep birlikte yönetim” söylemi de öyle..
Sonuç;
“Verdiler yetkiyi, görüyoruz etkiyi…”
Tek adam rejimi özünde seçimle ya da görevlendirmeyle oturduğu koltuğu, yerleştiği makamı memleketin, kamunun ve halkın malını mülkünü, babasının çiftliği saymasıdır.
Bu uğurda geçmişlerini bile yok sayar, siler atarlar.
Bir gün gideceklerini bilirler aslında ama kendilerini hep payidar sanarlar…
Bak işte öyle olmuyor…
Yeter artık deyip, bugün sokaklara, meydanlara inilir…
Tam da yasaklara aldırmadan, korkmadan, yılmadan gençler, üniversiteliler, emekçiler, emekliler, memurlar, sağdan soldan sokaklarda topyekûn isyan ederken, bu büyük tepkiye sosyal medyada destek verir görünüp, twitler atan, “emek, emekçi, hak, hukuk adalet” söylemleriyle, sahte demokrat bir oyuncu, başka bir tek adam sahnededir.
Üstelik bu eylemlerin göbeğinde, üstelik İzmir gibi bir kentte, üstelik 27 Mart Dünya Tiyatro Günü’nde, İzmir Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Levent Üzümcü, “yönettiği” kurumda iki tiyatro sanatçısı, emekçisini daha işten atar.
Ne yapmış işten atılan bu sanatçılar, yolsuzluk mu, haksızlık mı?
Liyakatsızlar mı?
Yoksa asıl mesele kendisini “darbeci” diye suçlayan eski genel sanat yönetmeni Yücel Erten’in kadrosunda yönetici olmaları mı?
ASIL MESELE
Aynı bahanelerle, bu kurumun kuruluş sürecinde emeği geçen başka sanatçı ve çalışanları da kadrodan çıkarmıştı. Bunlardan biri oğlum Ege Kızık. Yetenekli bir oyun yazarı ve dramaturg olan Ege, “sınavsız” bahanesiyle mesleği dışı bir müdürlüğe sürülerek sanatsal kariyeri gasp edildi. Üstelik Üzümcü’nün kurucu danışma kurulu üyesiyken kendi imzaladığı yönetmeliğe uygun olarak kadroya alınmış olmasına rağmen.
Anlaşılan, asıl mesele sınav değil, kimlerin ‘istenmediğine’ karar veren keyfi bir düzenin işlemesi.
Gerçek bir sanatçı, tiyatrodan kopardığı bir sanat emekçisi için utanır ama kindarlık var ya kindarlık…
Niçin utanmadığını işten atılmasını sağladığı diğer iki sanatçının durumuyla ilgili Yücel Erten’in https://tiyatrodergisi.com.tr/yucel-erten-yazdi-izmir-sehir-tiyatrosu-tehlikeli-sapakta/ paylaştığı yazıda ayrıntılarıyla okuyabilirsiniz…
Gelelim dünya tiyatro günü arifesinde işten atılmalarını sağladığı İzmir Şehir Tiyatrosu’nun birikimli ve başarılı 2 sanatçısı, Hatice Altan ve Özlem Karabay”a…
İş akitleri, kıdem ve ihbar tazminatı ödenmeksizin feshedilerek, işten atılan
Özlem Karabay, kadro teklifi üzerine mevcut memuriyetinden istifa ederek gelmiş, kurumun kuruluşundan itibaren 3 yıl boyunca sanat teknik direktörlüğü ve yönetim kurulu üyeliği yapmış, sınavlarında jüri üyesi olarak yer almış bir sanatçı.
Yani Üzümcü’nün “sınavsız” diye bahane uydurduğu sınavların jürisinde görev almış, sınavları organize etmiş bir isim. Yani sınav jürisinde, bugün halen tiyatroda çalışanların seçiminde yön vermiş bir yetkili…
Görmek zor değil. Asıl meselenin keyfi ve kinci bir düzenin işlemesi olduğunu söylemiştim…
İşten atılan Hatice Altan, Devlet Tiyatroları’ndaki 30 yılı aşkın sanatçılığından sonra İzmir Şehir Tiyatrosu’nu seçmiş, kuruluşundan itibaren 3 yıl boyunca yönetim kurulu seçilmiş üyesi, oyuncu-yönetmen.
Somut kanıt ve belge göstermeden, savunma bile istenmeden, tiyatronun yönetim kurulunda bile görüşülmeden işine son verilen bir isim…
Ben yaptım, oldu keyfiyetini okumak zor olmasa gerek.
Ha, sahi! Bir de Şehir Tiyatroları’nın danışma kurulu vardı, değil mi?
Sonuçta bilinen o ki, Levent Üzümcü’nün genel sanat yönetmenliği için önerilmesini sağlayanlar onlardı. Peki şimdi, öğrencilerinin ve meslektaşlarının sürgün edilmesine, işten atılmasına dair tek bir sözleri yok mu? Haktan, hukuktan, adaletten yoksun bu zalim uygulamalar kendilerine danışıldı mı? Eğer danışılmadıysa, neden hâlâ oradalar?
27 Mart Dünya Tiyatro Günü’nde sanatçılar işlerinden atılırken, danışma kurulu sessiz mi kalacak? Eğer bir tiyatro insanının nasıl hatırlanacağını yaptıkları belirliyorsa, Üzümcü’nün adı artık ortada. Ama asıl soru şu: Siz bu zalimliğin neresinde duracaksınız? Ses çıkarıp karşısında mı, yoksa susarak yanında mı?