Kadın ve Yaşlılık

Yaşlılık bir hastalık değil, yaşam döngüsünün bir aşamasıdır. Yaşayan tüm canlılar doğal akışında yaşlanarak yaşam döngüsünü tamamlar. Yaşlılığın, tüketim toplumlarının hızlı, her şeyi çarçabuk tüketen, bireycilik, bencillik, yabancılaşma, yalnızlık, güvensizlik ve sosyal medya fırtınası içinde değer görmüyor olması şaşırtıcı değil.

Nüfus yapısındaki değişiklikler, tıptaki gelişmelere bağlı olarak bireylerin yaşam süresi ve kalitesinin artması, çeşitli nedenlerin bir sonucu olarak doğum hızının düşmesi yaşlı nüfusun artışına yol açmaktadır. Kentli yaşama geçişin bir sonucu olarak aileler küçülmüş ve yaşlılarla birlikte yaşam çok geçmişte kalmıştır. Yaşlılar tüketim toplumunun dışında kalmış bilgi ve deneyimlerinin işe yaramadığı bir konuma sıkıştırılmıştır. Üstelik yaşlılar homojen bir grup olarak değerlendirilemez. Eğitim, medeni durum, cinsiyet gibi pek çok farklılığı gözeterek yaşlılık durumunu ele almak daha anlamlı bir yaklaşım olacaktır.

Türkiye İstatistik Kurumunun verilerine göre toplumu oluşturan bireylerin %49,9’u kadın %50,1’i erkektir. Yaşlı nüfus olarak kabul edilen 65 ve daha yukarı yaştaki nüfus, 2018 yılında 7 milyon 186 bin 204 kişi iken son beş yılda %21,4 artarak 2023 yılında 8 milyon 722 bin 806 kişi oldu. Yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki oranı ise 2018 yılında %8,8 iken, 2023 yılında %10,2’ye yükseldi. Yaşlı nüfusun %10’u geçmiş olması yaşlılık ile ilgili farkındalığın artmasını sağlamadı aksine yaşlılar hâlâ görünmezliklerini koruyorlar. Yaşlı nüfusun 2023 yılında %44,5’ini erkek nüfus, %55,5’ini kadın nüfus oluşturdu.

2023 yılı verilerine göre 1 milyon 669 bin 270 yaşlı tek başına yaşıyor. Tek başına yaşayan yaşlıların %74,4’ünü yaşlı kadınlar, %25,6’sını ise erkekler oluşturuyor. Yaşlı nüfusun yoksulluğu cinsiyete göre incelendiğinde, yaşlı erkeklerde yoksulluk oranı 2019 yılında %12,1 iken 2023 yılında %20,7 oldu. Yaşlı kadınlarda yoksulluk oranı ise 2019 yılında %15,9 iken 2023 yılında %22,4 oldu.

Yaşlı nüfus yasal medeni duruma göre incelendiğinde, cinsiyetler arasında önemli farklılıklar var. Yaşlı erkek nüfusun 2023 yılında %1,4’ünün hiç evlenmemiş, %83,7’sinin resmi nikahla evli, %3,9’unun boşanmış, %11,1’inin eşi ölmüş olduğu görülürken yaşlı kadın nüfusun %2,8’inin hiç evlenmemiş, %46,4’ünün resmi nikahla evli, %4,4’ünün boşanmış, %46,4’ünün ise eşi ölmüş olduğu görülür.

Bu kısacık istatistik içeren bilgi, yaşlılığa ilişkin sorunların ve çözüm önerilerinin tek tip olamayacağının da bir göstergesi oluyor. Kadınların daha uzun yaşıyor olması sorunların daha çatallı bir hâl almasını sağlıyor. Dünyaya gelirken biyolojik olarak kadın ve erkek olmanın üstüne nasıl birer kadın ve erkek olacağımızı belirleyen sosyal, toplumsal, siyasal, ekonomik, yazılı ve yazısız öğretilerin tümü (Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği) kadın ve erkeğin yaşlılığında da etkili olmaya devam ediyor. Doğduğu günden itibaren pembelere sarılan, bebeklerle evcilik oynayarak gelecek rollerini ezberleyen, eğitimden yeterince faydalanamayan, çalışma hayatına yeterince eğitimli donanımlı katılamayan, bebeğine bakmak için işinden vazgeçen pek çok kadın, yaşlılığında da kendisine hiç verilmeyen hayatı yaşayamadan bu dünyadan geçip gidiyor. Kadına yönelik şiddetin tanımında hayır deme lüksü olmadan, kendinden başka bütün yakınlarına bir ömür hizmet etmek de yer alır. Üstelik kadınların büyük kısmı doğaları gereği böyle olduğunu hiç sorgulamadan kabullenmiştir. Bu kabulleniş hakları için mücadeleden alıkoyar kadınları. Edinilen mülkün üzerinde hak istemek, emekli olabilmenin koşullarını yaratmayı istemek, yatırım kararlarına katılmak hep zorlu bir mücadele alanıdır. Çoğu erkeğin kazandığı gelirin üzerinde söz hakkı sadece erkeğe aitken kadının bekâr anne olduğu durumlarda elde edilen gelirin aile bireylerinin ihtiyacı doğrultusunda daha eşit paylaşıldığı görülmüştür. Verilere bakıldığında kadınların eşleri öldüğünde yeniden evlenme oranları çok düşüktür. Kadınlar yaşlı ve yalnız başına yaşamı sürdürme çabasını sürdürürken çoğu zaman sahip olamadıkları sosyal güvence ve ulaşamadıkları sağlık hizmetleri nedeniyle yoksulluk içindedirler. Çocukların bakımı, eşin ve toplumun beklentilerine bağlı olarak çalışma hayatının dışında kalan, eğitimsizlik, bilgisizlik nedeniyle kayıt dışı işlerde çalışan ve bu nedenle sosyal güvencesi olmayan kadının yaşlılığı da yoksulluğun kadınlaşmasının bir başka örneğini yaratmaktadır.

Ağır ekonomik krizin yaşandığı günümüz koşullarında tek başına direnmeye çalışan yaşlıların durumu çok ağırdır. Sosyal politikaların geliştirilmesi, gelir dağılımının sosyal devlet anlayışı ile yeniden düzenlenmesi, tüketimin terk edilerek üretim ekonomisine geçilmesi ve paranın hakimiyeti yerine insanın hâkim olmasını istemek ve beklemek ise içinde bulunulan koşullarda anlamsızdır. Çözüm Cumhuriyet tarihi içinde öylece beklemektedir. Burada genci yaşlısı bize düşen çözümleri itildiği geçmişten çıkararak, yeniden milli demokratik devrimle insana öncelik vermeyi başarmak ve bu uğurda mücadele etmekten asla vazgeçmemektir.

Bunları da sevebilirsiniz