The Substance (Cevher) Üzerine Düşünceler

Ben film eleştirmeni değilim. Bu nedenle yazdıklarım, kadın hareketine yıllarca emek vermiş, tam her şeyi çözdüm derken bu filme çarpmış bir kadının düşünceleri olarak okunmalıdır. Cevher adı ile gösterime sunulan, başrolünü Demi Moore’un üstlendiği film çok sarsıcı. Filmin yönetmeni bir kadın, Coralie Fargeat .

Bu film insanın kendine, diğer insanlara, doğaya, her şeye yabancılaşmasını en çıplak haliyle izleyiciye sunuyor. Güzelliğin seksilikle, cinselliğin değersizleştirme ile yer değiştirdiği, yalnızlığın deri gibi insanı sarıp sarmaladığı, sevginin hiç var olmadığı bir ortamda, insanın nasıl bir felaketle karşı karşıya olduğunu gözlerinizin önüne seriyor. Film, emperyalist kapitalist sistemin beyaz, zengin erkek üzerinden kadınları nesneleştirme serüvenini eleştiriyor. Filmin konusu 50 yaşını geçmekte olan bir kadının kendi bedeni ile yabancılaşması, yine genç ve ilgi odağı olabilmek için kendinden vazgeçmesi ile ilgili. Filmin her karesi, renklerin çarpıcılığı, mekan çekimleri, şiddet ve korku ögelerinin gerilimi ile izleyiciyi konuya dahil ediyor. Kapitalizmin sahte dünyasında sevgi, dostluk, kendine güven, öz saygı, paylaşma, vefa, fedakarlık kısaca insani değerlerin hiçbiri yok. Yönetmen bu yokluğu, bu hiçliği kullanarak izleyiciyi koltuğuna hapsediyor. Kendiniz izleyin ve belki çok başka çıkarımlar da elde edersiniz.

Kasım ayı, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele günü dolayısıyla çeşitli toplantılara ev sahipliği yapar. Kadına yönelik şiddetin nedenleri, biçimleri, çözüm önerileri enine boyuna tartışılır. Kadın danışma merkezleri, Barolar, Şiddet önleme ve izleme merkezleri, kadın örgütleri, hatta kolluk kuvvetleri derken kadına yönelik şiddet masaya yatırılır ve konunun önemini kavrayan herkes sorunu anlamak, çözmek üzere toplantılardan sorumluluk duyarak ayrılır. Kadına yönelik şiddetin en görünür olanı fiziksel şiddettir. Kadınlar sadece kadın oldukları, toplumun onlara çizdiği çerçeve nedeniyle öldürülürler. Her gün yaşanan cinayetler medyada adeta arkası yarın tadında bir uslupla izleyiciye ulaştırılır. Kadına ve çocuğa yönelik şiddet sıradan bir günlük habere dönüşerek insanların bu şiddeti kanıksamasına yol açar. Diziler aracılığı ile yasalara ve polisin koruyuculuğuna olan güven sarsılmaktadır. Medya aracılığı ile kadın ve çocuğun kimsesizliğinin altı çizilirken yoksullar ve dezavantajlı gruplara da mafya ve benzeri oluşumlar çıkış noktası olarak gösterilmektedir. Toplumda şiddet yükseldikçe en altta kalanlar daima şiddete maruz kalır.

Şiddetin kaynağı olan toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin, sınıflı toplumun ve sömürünün var olduğu toplumsal yapının bir sonucu ve tüm üretim biçimlerinin ve toplumsal yaşamın ortak ürünü olduğu gerçeği unutulmamalıdır. Bu gerçek, kadına yönelik şiddetle mücadele ederken bir yandan da içinde yaşadığımız emperyalist kapitalist sistemi sorgulamaya devam mecburiyeti gerektirir. Kapitalizm her şeyden para ve kâr sağlamanın yolunu bulmak konusunda çok yaratıcıdır, üretim ilişkilerini, yazılı ve görsel medya üzerindeki hakimiyetini kullanarak toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin her gün yeniden üretilmesinin yollarını açık tutar. Tüketim toplumu olmanın zorunlu sonucu olarak üretimde bulunulan kadar değil, tüketilen kadar değer biçer insanlar kendine. Markalı giyim, lüks arabalar, ev dekorasyonu, takılar vs. ihtiyacın olmadığı halde ihtiyaç olarak dayatılan bir dolu öteberi için hayatı tükenir insanın. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin “yaşlılık” üzerinden de sürdürülmesi kapitalist dünya için verimli bir alandır. Gençlik güzellemeleri, kadının genç kalmasına ilişkin çeşitli yargılar, güzelliğin seksilik içine hapsedilmesi, bir dolu ürünü kullanışlı ve kârlı hale getirir. Destek beslenme ürünleri adı altında denetimden geçmemiş sözüm ona vitaminler, yaşlılık geciktiren kremler, kırışıkları yok edecek türlü müdahaleler, kadınların farkına varmadan görünmeyen bir şiddetin mağduru olmasına yol açmaktadır.

Demi Moore’un içinden çıkan cevheri ile kavgası aslında kendine yapılan bu görünmez şiddetle ilgilidir. Yönetmen Coralie Fargeat, kapitalist beyaz adamın ağzında öğütülen karidesler gibi kadınların da kapitalizmin elinde sevgisiz, yapayalnız, ve özgüvensiz öğütülüşünü bu film ile gözümüze sokmaktadır.

PINAR GÜL

Bunları da sevebilirsiniz