Dünya yeni bir çağa girdiğinden kimsenin kuşkusu yok. Girilen yeni çağa verilen adlar da bir o kadar çeşitli.
Bilgi, teknoloji, iletişim vb.
Adı ne olursa olsun kesin olan bir şey varsa bu çağa teknolojinin damga vurmakta olduğudur.
Birkaç ay önce, Lübnan’da iletişime yarayan avuç içi büyüklüğünde elektronik aygıtların sahiplerinin katili olduğuna tanık olduk. Öyle ki, bugün kendisini gösteren gelişmelerden o yaşananların bölgesel ve küresel güçler dengesini etkilediğini anlıyoruz.
Uzaklardan ateşlenen füzelerin İsrail’in aşılmaz denilen “demir kubbe”sini deldiği de görüldü.
Metal çağları
Bakır, tunç ve demir insanlık tarihinde çağlara ad olmuş elementler. Pek çok şeyi değiştirdikleri kuşkusuz. Tarihi yönlendirdikleri, çağ açıp çağ kapattıkları da.
Bu ve benzeri, tarih yapan elementlerin madenciliği bugün de hız kesmeksizin sürüyor.
Ancak, yaşamımıza yeni yeni giren, Mendelyev’in periyodik tablosunda yer almakla birlikte adını söylemek için dilimizin bile zor döndüğü başka pek çoğu mıknatıs çağının özgünleri olarak yaşamımızda boy gösteriyor.
Antimon, prometyum, galyum, germanyum, vanadyum, paladyum …
Çok değil 10-15 yıl önce dünyanın en büyük şirketleri sıralamasında bankalara, petrol üreticilerine ve hatta gazlı içecek üreticilerine rastlanırdı.
Günümüzde ise oylumlu şirketlerin neredeyse tümü teknoloji üretenler. Bu veriden de anlaşılacağı gibi bilginin ve dolayısı ile bilimin çıktısı olan teknoloji bugünün baskın öğesidir.
Cebinizdeki telefonun, kolunuzdaki saatin kan basıncınızı ölçebildiği, kan oksijen doygunluğunuzu belirleyebildiği, kalp sağlığınızı değerlendirebildiği bir dönemdeyiz.
Az önce birkaçını sıraladığım ve “seyrek metaller” olarak da adlandırılan elementler bu çağın belirleyicisi olmuştur.
Mıknatıs çok eskiden beri bilinse de günümüzdeki özelliği iyice küçülmesi ve hemen her teknolojik üründe kendisine yer bulmuş olmasıdır.
Mıknatıs, enerjinin tutumlu kullanımı başta olmak üzere pek çok amaca hizmet etmektedir.
Petrol dönemi hızla geride kalıyor.
Çevremizde hatırı sayılır sayıda elektrikli otomobile rastlamamız olasıdır.
O taşıtlardaki elektrik motorlarının da önemli bileşenidir bir çift mıknatıs.
Çeyrek yüzyıl önce seyrek metallerin üretiminde başat rol oynayan ABD ve Avrupa bu özelliğini yitirmiştir. Günümüzde bu elementlerin üretiminde Çin % 92 gibi görkemli bir orana erişmiştir.
Çin’in bu oranı tutturmasının yanı sıra bu elementlerin işlenmesi ve uç ürünlere dönüştürülmesi konusundaki başarısından da söz etmek gerekir. Böylelikle zaten değerli bu elementlerin dönüştüğü teknoloji ürünleri çok daha yüksek değerlerle dünyanın kullanımına sunabilmektedir. Bunun yalın anlamı daha fazla kazanç ve gönençtir.
Tam da burada bor madenine değinmek kaçınılmaz.
Bilindiği gibi uzay teknolojisine varıncaya dek pek çok alanda kullanılan bor varlığının % 60’dan fazlası Türkiye’dedir. Tonu birkaç yüz dolara ham olarak sattığımız bor temelli teknoloji ürünlerine yaptığımız ödemeler üzerine bir çalışma yapılsa çarpıcı sonuçlara ulaşılması şaşırtıcı olmayacaktır.
Su, rüzgâr, buhar, petrol ve nükleer derken içine girdiğimiz bu yeni çağın baskın öğesi bilgidir. Bilgi elle tutulan, gözle görülen somut bir varlık değildir. Ama, bugünün dünyasında toplumları ayakta tutacak biricik güçtür.
Her yıl rekorlar kıran dışsatımımızın kilogram başına 2-3 USD gelir getirdiğini ve bir türlü kalkınma sağlamadığını düşününce özgül ağırlığı olmayan bilginin değeri çok daha iyi anlaşılacaktır.
Çin’in yaptığı
Ekonomik verilerini her geçen gün hem de baş döndürücü hızla geliştiren Çin, içinde bulunduğumuz çağın belirleyicisi oldu.
Çin seyrek metaller madenciliğinde uzak ara öne geçerken, egemenliğini ham madde sağlayıcılığının ötesine taşıdı.
Çin, topraklarından çıkardığı seyrek elementlere dünyanın farklı yerlerinden elde ettiklerini ekledi.
Çin bununla yetinmedi. Bu metalleri işleme ve bunlardan uç ürünler elde etme konusunda da önemli adımlar attı.
Böylelikle, Batı ülkelerinin tekelindeki teknolojiyi kendi topraklarına taşıdı.
Dışında bırakıldığımız F 35 uçaklarının üretiminde kullanılan kimi önemli parçaların üreticisi konumuna geldi. Bu durumun ABD’de tartışma konusu olduğunu eklemiş olalım.
Çin kendi hayalet savaş uçağını üreterek önemli bir başka adım attı.
Yeşil Devrime doğru mu ?
Geleceğe bakarken çevreyi göz ardı edemeyiz.
Enerji alanında yeşil devrime eşdeğer gelişmelerden söz ediliyor.
Mıknatıs çağının sürdürülmesi madenciliğe de bağlı. Madenciliğin çevreye olumsuzluk yarattığını, bu olumsuzluğun gelecekte katlanarak artacağını öngörmek güç değil.
Örneğin, 2 gram yonganın üretilmesi için 32 kg atık çıkıyor ortaya. Fransa’da kişi başına yıllık tekno atık 28 kilodur.
Seyrek metallerin önemli bölümünün birkaç gramı için tonlarca toprağın ve kayacın altüst edilmesi gerekmektedir.
Bu verilerin gelişen teknolojiyle birlikte artan çevre sorunları anlamına geldiği açıktır. Başka deyişle teknoloji gündelik yaşamımıza yeni nesneler sokarken ve bu yeni nesneler her geçen gün boyut olarak küçülürken çevreye yansıması büyümektedir.
Ne yapmalı?
Yazının başında vurgulandığı gibi dünya ve insanlık teknolojinin öne çıktığı ve pek çok alanı belirleyebildiği bir çağa girdi.
Bunun önüne geçilebilmesi olanaksız.
Bu sürecin olumlu yöne evrilmesi ya da ütopyayla sonuçlanması elbette önde gelen dilek.
Çoğu durumda olduğu gibi bu noktada da olumlu sonuca erişmek dilemekle olacak gibi değil.
Biz Türkler Osmanlı’dan bu yana teknoloji kullanımı konusunda oldukça hevesli olduk.
Bu yaklaşım teknolojiden yararlanma konusunda olumluluk içerse de teknolojiyi üretme bağlamında sıçrama yapmamız sonucundan uzak tuttu bizleri.
Cumhuriyetin ilk çeyrek yüzyılında teknoloji üretme doğrultusunda olumlu gelişmeler yaşandıysa da son 3 çeyrek yüzyılda teknolojiyi üreten değil tüketen konumuna geriledik.
Teknoloji, çağın belirleyicisi olduğuna göre, ülkelerin teknoloji üreten bireyler yetiştirmeyi başat amaç olarak belirlemesi gerekiyor. Bu aşamada belirleme yapmanın yetmediği, eğitimi, öğretimi bu doğrultuda biçimlendirmeyi gerektirdiği ortadadır.
Bir “olmak ya da olmamak” sorunuyla karşı karşıyadır aralarında bizim de bulunduğumuz dünya ulusları.
Herkesin yaptığını yapmakla, bir şeyler üretip satmakla kalkınmak giderek olanaksızlaşmaktadır.
Bilgi bu çağın en değerli varlığı olarak belirleyici olacak demenin ötesine geçip belirleyici olmuştur dersek abartmış olmayız.
Yeni yıla uzunca bir yazıyla merhaba demiş oldum.
Herkese iyi, sağlıklı yıllar dilerken ülkemizin esenliğe çıkma umutlarının yeşermesi dileğiyle.
Not : Yazı 12/12/2024’te Dağarcık Türkiye Yakın Söyleşileri kapsamında yaptığım “Mıknatıs Çağında Geleceğe Bakmak” sunumundan derlendi.