11 Ekim 2024 tarihli, “Normalleşme, açılım, yeni anayasa…” başlıklı yazıyı, “Bir kere daha tekrar edelim. Yeni anayasa, batının talebidir. 1980’lere ANAP ve Özal’ın, 1990’lı yıllarda CHP’nin misyonerliğini yaptığı açılım çizgisinin, 2002 2013 arası misyonerliği AKP tarafından üstlenilmiştir. Yerel seçim sonrası oluşan siyasi ortam, bu misyonerliğin yeniden CHP’nin eline geçmesini sağlamıştır. AKP, Anayasa kozuyla bu noktada bayrağı almaya, esas olan hala benim mesajı vermeye çalışmaktadır. AKP tarafından “normalleşmenin” anlamı, CHP tarafından yeni anayasa için yakılan yeşil ışıktır ve yerel seçimler sonrası gerçekleştirilen Özel-Erdoğan görüşmesi sonrası en üst düzeyde, bu şekilde dillendirilmiştir.” sözleriyle bitirmiştim.
Aradan iki hafta geçmeden yazılanlar varsayım olmaktan çıkarak gerçek olmaya başladı. Bahçeli’nin, Öcalan gelsin, Mecliste konuşsun -DEM Gurubu da Mecliste toplanıyor- babındaki konuşmasıyla başlayan süreç, iktidar sözcüleri, Eski HDP Milletvekili Ayhan Bilgen’in, “Partiyle PKK ilişkisi gizli saklı bir mevzu değil. Bunu devekuşu gibi kafayı toprağa gömerek gizlemeye çalışmak beyhude” diyerek siyasi duruşlarını açıkladığı, şimdilerde adı DEM olan partinin her kademedeki sözcüleriyle devam etti. Demirtaş’ın kapısında yüz yıl önce yanlış yaptıysak düzeltiriz diyerek ve haddini aşarak, Atatürk başta olmak üzere Cumhuriyetin Kurucuları adına özür dileyip, onların hatasını düzeltme yetkisini kendisinde gören Özgür Özel’le ve kandil’den gelen mesajlarla yeni bir boyut kazandı.
Görünen o ki, Kürt açılımı dönemi, bu gün, 1. Kürt Açılımı döneminden farklı olarak, Sırrı Sakık, Amberin Zaman gibilerin, CHP de içerisinde olmadan olmaz şeklindeki talepleri üzerine CHP’nin de katılımıyla üniter devlet ve laiklik başta olmak üzere 1924 Anayasası karşıtı, 1921 Anayasası savunucusu ortak cephe, Özgür Özer tarafından “doğru tarafta durmak” olarak açıklanarak, tamamlanmış durumda.
İlkinden tek farkı ise, bu kez ki açılımın, “zamanın ruhuna uygun olarak” ve birincisinin gerekçesi “demokratikleşmeden” farklı olarak İsrail’in saldırganlığına ve artan dış tehditlere karşı“iç cepheyi güçlendirmek” diye açıklanıyor olması.
Peki de, “demokratik özerklik” ve “eşit yurttaşlık” adına üniter devletten vazgeçilerek yani millet, etnik ve dini/mezhepsel kimlikleriyle tanımlanarak, devlet bu tanımlamaya göre yeniden yapılandırılarak nasıl güçlendirilecek “iç cephe”? Üstelik, milletin etnik ve dini kimliklerle tanımlandığı yerlerde yaşanan kanlı iç savaşlar (Yugoslavya, Lübnan, vb,) hala akıldayken.
Bu noktada okurların aklına haklı olarak gelecek soru, HÜDAPAR, Numan Kurtulmuş, Açılımcı Baro Başkanı Kaboğlu’nun, ilk dört madde değiştirilebiliri ima eden açıklamalarına karşılık, AKP ve CHP cephesinden gelen açıklamalar ilk 4 maddenin değiştirilmeyeceği yönündeyken, “nereden çıkarıyorsunuz bu üniter devletten, ilk dört maddeden vazgeçmek konusunu” olacaktır.
Bu soru çok önemlidir ve önümüzdeki dönem tartışmaların da özünü oluşturmaktadır. İlk dört madde değiştirilmeksizin, üniter devletten yani değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek ilk üç maddenin fiilen geçersiz kılınması mümkün müdür?
Bu sorunun yanıtı ya da böyle bir olasılığın olup olmadığı konusu ile ilgili olarak bakılması gereken yer, Altılı Masa’nın anayasa taslağıdır.
Altılı Masa’nın, “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e Geçiş” adı altında kamuoyuyla paylaştığı Anayasa değişikliği önerisi ile Uluslararası Anlaşmalar yoluyla, Mevcut Anayasa’nın, anayasa değişikliği için zorunlu kıldığı hukuki süreç işletilmeksizin, fiilen değiştirilebilir hale getirilmesi mümkündür ve kişisel görüşüm, Altılı Masanın yaklaşık iki yıl önce bulduğu “çözümün” bu gün itibarıyla konuyla ilgili tüm el yükseltenlerce benimsenmiş olduğudur.
Nasıl mı? Nasılın ne olduğunu, 6’lı Masa tarafından hazırlanan Anayasa Değişikliği Önerisinin, mevcut Anayasa’nın, İptal Davası başlıklı 150. Maddesine ilişkin yazmış olduğu değişiklik gerekçesine baktığımızda çok net olarak görüyoruz aslında. Gerekçe şu şekilde; ‘…Maddenin içerdiği ikinci yenilik, normların esas yönünden denetiminde Anayasa hükümleri dışında Türkiye’nin taraf olduğu temel hak ve hürriyetlere ilişkin milletlerarası antlaşmaların da ölçü alınacağının hükme bağlanmasıdır. Böylece bir yandan temel hak ve hürriyetlerin alanı genişleyerek bunların güvenceleri güçlenecek; diğer yandan ise Türkiye’nin taraf olduğu temel hak ve hürriyetlere ilişkin milletlerarası antlaşmalardan doğan yükümlülüklerinin yerine getirilmesi sağlanarak ülkemizin uluslararası ilişkilerindeki itibarı korunacaktır…’
Bunun anlamı, Uluslararası Anlaşmalar yoluyla, Mevcut Anayasa’nın, anayasa değişikliği için zorunlu kıldığı hukuki süreç işletilmeksizin, fiilen değiştirilebilir hale getirilmesidir. İçerisinde bulunduğumuz bu noktada kullanılacağını düşündüğüm Uluslararası Antlaşmanın, çekinceler kaldırılarak/koşulsuz onayının yapılacağı defalarca kamuoyuna açıklanmış olan Avrupa Yerel Yönetim Özerklik Şartı olacağını da ilave edip bitireyim.
Ahmet Müfit
Kaynakça:
https://www.veryansintv.com/yazar/ahmet-mufit/kose-yazisi/normallesme-acilim-yeni-anayasa
https://www.odatv.com/yazarlar/ahmet-mufit/hdp-turkiye-partisi-olabilir-mi-194034