Orta Gelir Tuzağı

The World Bank Group “The Middle-Income Trap” adında bir rapor yayımladı. Raporda orta gelir tuzağının tanımından başlayarak ekonomik büyümenin evrelerini anlatıp gelişmekte olan ülkelere ekonomik kalkınmalarını sağlayabilmeleri için önerilerde bulunuluyor.

Geçtiğimiz on yılda orta gelirli ülkelere dair beklentiler kötüleşti. Yaşlanan nüfus, artan borç, gelişmiş ülkelerdeki artma eğilimli korumacı politikalar ve enerji dönüşümü için baskılar önemli sorunlar olarak gözüküyor. Bu ülkelerin 1-2 nesil içinde yüksek gelir grubuna yükseleceğine dair umutlar azalıyor.

The World Development Report 2024” başlıklı raporda ülkelerin orta gelir tuzağından kurtulması için 2 önemli değişime vurgu yapılıyor. Bunlardan ilki yatırım odaklı programdan yatırım ve adaptasyon odaklı programa, ikincisi yatırım ve adaptasyon odaklı programdan yatırım adaptasyon ve inovasyon odaklı programa değişim.

Kalkınmanın erken aşamalarında, ülkeler genellikle yatırımı hızlandırmaya odaklanır. Bu strateji düşük gelirli ülkeler için etkili olmuştur ve orta gelir statüsünün ilk aşamasında büyümeyi desteklemeye devam edebilir.

Ancak ülkeler orta gelir düzeyine doğru ilerledikçe, yatırım odaklı bir yaklaşım yeterli olmamaya başlar. Bu ülkelerin politikalarını yatırımı yurtdışından teknoloji ve başarılı iş süreçleriyle dengeleyen bir yaklaşıma doğru evriltmeleri gerekir. Bu adaptasyon süreci, yerel endüstrilerin mal ve hizmetlerin rekabetçi küresel tedarikçileri haline gelmeleri için yeniden şekillendirilmesini içerir. Yabancı ekonomik fikirlere açık olan ve güçlü ortaöğretim ve mesleki eğitim programlarına sahip ülkeler, bu aşamada başarılı olmak için daha iyi konumdadır.

Adaptasyonun sağlanmasının ardından, inovasyonu içeren bir stratejiye geçiş yapmalıdır. Bu aşamada, ülkeler yalnızca küresel teknolojik liderlerden fikir ödünç almakla kalmaz, aynı zamanda teknolojiyi ileriye taşır. Adaptasyon aşamasında ustalaşmış üst-orta gelirli ülkeler artık yatırım ve adaptasyonu yerel inovasyonla tamamlayabilir, bu da küresel teknolojilere değer katmalarına ve kendileri yenilikçi olmalarına olanak tanır.

Ancak ülkeler bu değişimi gerçekleştirmekte sorun yaşamaktadır. Gelirler arttıkça büyüme genellikle yavaşlamaya başlar ve yüksek gelirli ülke olmaya yakınlaşmaya başladıklarında tıkanırlar ve bir sonraki aşamaya geçemezler. Buna orta gelir tuzağı denir. Peki, gerçekten sadece bir tuzak mı vardır?

Kişi başına düşen yıllık geliri 1.136-13.845 dolar arası olan ülkeler Dünya Bankası tarafınca orta gelirli ülkeler olarak sınıflandırılıyor. Şu anda 108 ülke bu sınıfa dâhil. Bu gelişmekte olan ekonomiler büyüdükçe ekonomik yapıları değişiyor ve büyüme hızında kaymalara yol açıyor. Genellikle ekonomik büyüme, kişi başına düşen gelir 8.000 dolar (bu da ülkelerin kesinlikle üst-orta gelirli olarak kabul edildiği seviyeyi işaret ediyor) seviyesine ulaştığında yavaşlamaya başlıyor. Peki neden?

Başlangıçta birçok orta gelirli ülke, düşük gelirli ve alt-orta gelirli dönemlerinde (1.136-4.465 dolar arasında) sermaye birikimine dayalı stratejilere güveniyor. Ancak, bu ekonomiler ilerledikçe, yatırımdan elde edilen getiri azalıyor. Bu ülkelerin büyümelerini artırabilmek için üretim yöntemlerini daha sofistike hale getirmeleri gerekiyor. Yurt dışından yeni fikirleri kasıtlı olarak getirmeleri ve bunların ekonomi genelinde yaygın bir şekilde benimsenmesini sağlamaları gerekiyor. Bu süreç adaptasyon sürecidir ilk bu noktada değişime ihtiyaç duyuyorlar.

İlk değişimde, ülkelerin (esas olarak alt-orta gelir grubundakiler) yatırım stratejilerini yurtdışından geleceği umulan modern teknolojilere ve iş uygulamalarına adapte etmesi gerekiyor. Bu aşama, üretkenliği ve rekabet gücünü artırmak için bu teknolojileri yurtiçinde taklit etmeye ve yaymaya odaklanır. Yurt dışından gelen ekonomik fikirlere nispeten açık olan ve yurt içinde güçlü ortaöğretim ve mesleki eğitim programları kurmuş olan ülkeler, bunu yapmayanlara göre daha iyi performans gösterme eğilimindedir. Bu aşamada adaptasyon yatırım ihmal edilmeden uygulanır.

İkinci değişimde, esas olarak üst-orta gelirli ülkeler için, yatırım ve adaptasyona inovasyon eklenir. Burada odak, yalnızca küresel teknolojilere değer katmakla kalmayıp aynı zamanda yeni inovasyonları yönlendiren yerel kurumlar oluşturmaya kayar. Bu aşamadaki ülkeler, yalnızca adapte olan değil, inovasyona katkı sağlar hale gelir.

Güney Kore bu noktada örnek gösteriliyor. 1970’lerde ve 1980’lerde Güney Kore yatırım ve adaptasyon odaklı politikalar izledi. Devlet firmaları yabancı teknolojilere adapte olmaya teşvik etmek için yabancılara telif ödemeleri gerektiğinde vergi indirimi sağladı. Bu Japonya’daki teknolojiyi kopyalamalarında etkili oldu. Teknoloji seviyeleri lider ülkelere yaklaştığında politikaları inovasyonu içeren bir yöne kaymaya başladı. Ayrıca beşeri sermayeye kurumlarca talep arttı ve eğitim kurumları bu isteğe yanıt vererek firmaların ihtiyaç duydukları eğitimli emeği yetiştirdi. Böylelikle Güney Kore önce yatırıma odaklanarak, sonra adaptasyonu benimseyerek ve son olarak da inovasyonu benimseyerek kalkınmayı sağlamak için ihtiyaç duyulan gelişmiş ekonomik yapıları kurdu.

Dünya Bankası bu noktada ülkelerin bu aşamalardan birer birer geçmeyip 1. adımdan 3. adıma sıçramalarını olası görmemektedir. Dolayısıyla ülkelere bu aşamaları birer birer yaşamalarını önermekte.

Peki ülkelerin bu aşamaları yaşarken karşılaştıkları sorunlar neye dayanıyor? Dünya Bankası’na göre; orta gelirli ülkeler ekonomik kalkınmanın üç kritik gücü olan yaratıcılık, tutuculuk ve yıkımı dengelemede önemli zorluklarla karşı karşıyadır. Bu güçler ekonomik büyümeyi şekillendirmede belirgin roller oynar ve etkileşimleri yüksek gelirli statüye geçiş için hayati önem taşır.

Ekonomik büyümenin birincil itici gücü olan yaratım, birçok orta gelirli ülkede genellikle zayıf bir güçtür. Büyük yerleşik firmalar yeni ürünler ve süreçler geliştirmekte yavaştır ve küçük firmalar sıklıkla pazara girse de çoğu yenilik yapmada veya mevcut yapıları bozmada başarısız olur. Ekonomik büyüme dönemleri aynı zamanda yapısal değişim ve yeni endüstrilerin ortaya çıkmasıyla karakterize edilen yaratım dönemleridir. Ancak orta gelirli ülkelerde güçlü yaratıcı güçlerin eksikliği, inovasyonu teşvik etme ve değişen küresel dinamiklere uyum sağlama yeteneklerini sınırlar.

Orta gelirli ülkelerdeki en kuvvetli güç olan tutuculuk, yaratıcılığın baş düşmanı gibidir. Küresel bilgiye adaptasyonu hızlandırma potansiyeline sahip iktidar sahibi firmalar ve elitler, çeşitli yollarla statükoyu korumada başarılıdır. Değişime karşı bu direnç, yeni fikirlerin ve teknolojilerin yayılmasını yavaşlatır ve ekonomik dinamizmi engeller.

Yıkım, kaynakları eski kurumlardan daha verimli olanlara yeniden tahsis ederek yaratılışın yolunu açar. Ancak, orta gelirli ülkelerde yıkım, piyasa gücüne veya hükümet etkisine sahip iktidar sahiplerinin direnci nedeniyle genellikle zayıftır. Sermaye, emek ve enerji piyasalarında yeni düzenlemeler gerektiren gelişen bir ekonomi, kendisini daha az verimli uygulamalardan kurtarmalıdır.

Bu bakış açısıyla bakıldığında, orta gelirli ülkeler için zorluk, bu güçler arasında bir denge kurmak, yaratımın güçlendirilmesini, tutuculuğun yeniliği engellememesini ve yıkımın yeni büyüme fırsatları için yolu açmasına izin verilmesini sağlamaktır. Bu dengeyi sağlamak, bu ülkelerin orta gelir tuzağını aşmaları ve sürdürülebilir yüksek gelir statüsüne doğru ilerlemeleri için hayati öneme sahiptir.

Ülkeler bu dengeyi sağlamak için tutucuların güçlerini zayıflatmak amacıyla iktidar sahibi firmaları ve elitleri disiplin altına alan politikalar uygulaması gerekir. Bu ülkeler, piyasa gücü veya düzenleyici ele geçirme yoluyla statükoyu koruma yeteneklerini sınırlayarak, yeni fikirlere ve teknolojilere açık, daha dinamik bir ekonomik ortam yaratabilirler. Bir diğer nokta liyakat temelli faaliyetleri ödüllendirmektir. Liyakat temelli ilerlemeyi teşvik ederek ülkeler inovasyonu teşvik edebilir ve ekonomik ilerlemeyi yönlendirebilir. Son olarak da krizlerden faydalanılabilir. Krizler genellikle ekonomik istikrar dönemlerinde değiştirilmesi zor eski politikaları ve kurumları kaldırmak için eşsiz bir fırsat sunar. Orta gelirli ülkeler, verimsiz uygulamaların ortadan kaldırılmasını sağlayan reformları uygulamak için bu anları değerlendirmeli ve böylece yeni büyüme fırsatları için yolu açmalıdır.

Bu geçişleri başarmak, giderek daha fazla ekonomik özgürlük, daha açık ve bilgili kamu tartışmaları ve genellikle yerleşik kurumları ve uzun süredir devam eden düzenlemeleri yeniden şekillendirmek için siyasi cesaret gerektirir. Orta gelirli ülkeler, statükoya meydan okumaya, yeni fikirleri benimsemeye ve yaratıcı bozulmayı destekleyen bir ortam yaratmaya istekli olmalıdır. Bunu yaparak, kendilerini sürdürülebilir ekonomik büyüme için konumlandırabilir ve sonunda yüksek gelirli statüye ulaşabilirler.

Bunları da sevebilirsiniz