Futbol Milliyetçiliğinin Sığ Suları

Avrupa Şampiyonası’nın en aklımızda kalan karesi Merih Demiral’ın bozkurt işareti yapması oldu. UEFA’dan gelen ceza ile bir anda yine “geçici milliyetçi” duygularımız kabardı ve ülke olarak ilk defa çok farklı kesimden kişilerin bozkurt işaretinde birleştiğine tanıklık ettik.

Burada iki farklı meseleye göz atmakta fayda var. Bunlardan ilki bozkurt işaretinin “Türk tarihi” gerekçesiyle bir ulusal simge haline bir anda yeniden tasvir edilmesi ve sanki daha önce hiç siyasi simge olmamış gibi bir anda “siyaset üstü” bir noktada meşruiyet kazanması. Daha ilginç olanı ise Kemalist-ulusalcı cenahın (hayatlarının hangi döneminde bozkurt selamı verdiği şüpheli olmasına rağmen) oldukça rijit bir kültürelci söylem ile bozkurt simgesinin savunulmasına öncülük etmesi.

Erken Cumhuriyet döneminin ulus inşası sürecinde bozkurtun bir milleti temsil eden sembol olarak kullanılması elbette anlaşılabilir bir durumdur. Öte yandan özellikle de II. Dünya Savaşı sonrasında bu meselenin eski önemi yitirdiği ve CHP’nin Kemalist geleneğinin bozkurt üzerinden bir tarih ve kimlik anlatısına sahip olmadığı görülecektir. Her yıl 3 Mayıs’ta oldukça ilginç bir şekilde bazı Kemalist gençlerin de kutladığı(!) “Türkçülük Günü”, İnönü iktidarına karşı ırkçı-Turancıların muhalefet bayrağını yükselttikleri bir dava sürecinin adıdır. Başka bir ifadeyle Kemalistlerin 1944 yılında böylesi bir davada nerede duracağını bilemediğini görüyoruz. Turancılık ile atılan köprülerin ardından gelişen süreç Kemalistlerin bozkurt simgesi üzerinden kendisini artık tanımlamadığı ve altı ok dışında simgelerle bağını kopardığı bir süreçtir.

Bozkurt simgesinin ırkçı-Turancı siyasetin bir sembolü olarak yeniden şekillenmesi ve Kemalizmin bu sembolle bağını koparmasının en önemli nedeni bozkurt simgesinin Turancı yani irredantist ve ulusal sınırları reddeden bir anlayışla daha fazla uyum içinde olmasıdır. Öte yandan Kemalizmin milliyetçiliği ulus inşası döneminde bozkurtu geçici bir simge olarak kullanmasına rağmen Türkiye sınırları dışında yaşayan Türkleri de gündemine almak mecburiyetinde kaldığı için ulusal sınırları aşan bir Türk kimliğinden farklı olarak ulusal sınırların içinde yeni bir Türk kimliği inşa etmiş ve bu nedenle de bozkurt simgesi ile bağları zayıflamıştır.

Pek çok ulusalcı-Kemalistin oldukça tuhaf bir biçimde bozkurt simgesini bu şekilde sahiplenmesi sürecin bir bütün olarak okunmamasından kaynaklanmaktadır. Zira millet olma bilincini pekiştireceğimiz şeyi sembollerde değil bizi millet olmaya sevkeden siyasi pratiğin derinliklerinde aramak zorundayız. Sembol takıntısının içeriksiz bir milliyetçiliği geliştirmesinin Kemalizmin milliyetçilik anlayışına zerre kadar katkısı yoktur. Öte yandan Avrupa’nın bu meseledeki çifte standartını eleştirmek elbette şarttır. Kendi işgalci sembollerini kültürel bir öğe olarak sunup bozkurt işaretini tek başına mahkûm etmeye çalışmak elbette adaletsizdir. Ancak bu adaletsizliği dile getirmek için bozkurt işaretine gereğinden fazla anlam yüklemenin kimseye bir faydası yoktur. Kemalizmin milliyetçiliğini bu şekilde anlık ve duygusal durumlara sıkıştırıp altındaki toplumsal ve iktisadi mantığı çöpe atan bu popülist garabetle daha fazla vakit kaybetmenin de bir mantığı yoktur.

İşin diğer bir boyutu ülkede olan biten onca şeye rağmen insanların milliyetçi olduğunu hatırlaması için kariyerini ekseriyetle yurtdışında sürdüren bir futbolcunun bir maçta bozkurt işareti yapmasını beklemek başından itibaren Kemalizmin milliyetçilik anlayışına net bir darbedir. Kemalizmin milliyetçiliğini yeri geldiğinde sürekli olarak faşizmden ayırma çalışma çabasına rağmen dönüp dolaşıp Kemalist milliyetçiliği basit bir kimlik meselesi olarak görüp çok çabuk etnik hassasiyetlerde boğulma noktasına gelen bir yaklaşım aydınlanma devriminin ürettiği milliyetçiliği hiç anlamamak ile eş değerdir.

II. Meşrutiyet’ten itibaren milliyetçilik fikrinin bu topraklara girmesini sağlayan en büyük gerekçe bu topraklarda yaşayan halkın hem emperyalist güçler hem de saray tarafından değersizleştirilmesi ve sömürge altında yaşamaya zorlanmasıdır. İttihat ve Terakki döneminde milliyetçiliğin bir devlet ideolojisi haline gelişini hatırladığımız zaman yarı sömürge haline gelmiş bir devletin ve toplumun üzerindeki baskıyı tersine çevirme ihtiyacını görmek zorundayız. Buna bağlı olarak iktisadi bir sömürge haline gelen topraklarda bu durumu tersine çevirmek için ekonomik meselelerin temel gündem maddesi haline geldiğini de unutmamak gerekir. Türk Yurdu dergisinde Yusuf Akçura ve Parvus Efendi’nin Batı’nın sömürgeciliğine karşı yazıları ve iktisadi milliyetçiliğin I. Dünya Savaşı’ndan 1. Türkiye (İzmir) İktisat Kongresi’ne ana gündem maddesi olduğunu unutursak milliyetçilikten hiçbir şey anlamamış oluruz.

Kapitülasyonların kaldırılması ile uğraşan “milli iktisatçı” İttihatçı önderlerin ve daha devlet kurmadan iktisat kongresi toplayan Mustafa Kemal’in ne yapmak istediğini anlayamazsak, başka bir ifadeyle bu meselenin zeminine yayılan iktisadi bağımsızlık meselesini görmezden gelirsek milliyetçiliği içini dolduramadığımız, ulusal sınırlardaki Türkler ile tüm dünyada yaşayan Türkler arasındaki sınırlar belirsiz hale gelir ve tamamen yüzeysel kimlik merkezli, diğer yorumlarından farkının ne olduğu hiç belli olmayan kör bir slogan fetişizminin sığ sularında yüzmeye devam ederiz.

Bozkurt sembolündeki ısrarcılığın Atatürk dönemine sıkıştırılan ve tarihsel gerçekliği sadece bunun üzerine bina eden dar yorumculuğun Kemalist cenahı Atatürk’e ait olduğu iddia edilen ve kolaylıkla sahte olduğu belirlenen fotoğrafı bir yana bırakırlarsa (ki ikincisi bir CHP kongresinde fonda olduğu iddia edilen ancak küçük çocukların bile anlayacağı kadar basit sahte foto) İnönü’den başlayıp Ahmet Taner Kışlalı’ya kadar Türkan Saylan’a kadar gelen süreçte kimin bozkurt simgesi üzerine konuştuğunu, savunduğunu ve bu işareti yaptığını yeniden bir düşünürlerse belki mesele çok daha berrak hale gelir. İnsanların Türklüğünü bozkurt sembolü savunup savunmadığıyla ölçecek kadar sığ iseniz koşar adım faşizme yaklaşıyorsunuz demektir. Bu ülkenin satılan topraklarını, kurumlarını, hukuksuz özelleştirmelerini, kendi insanını sömüren ve hiç de milli olmayan sermayesinin halkı sömürüsünü, yerli-yabancı firmaların çevre katliamlarını içine sindirip buna ses çıkarmayıp bir futbolcunun bozkurt işareti ile Türk olduğunuzu hatırlıyorsanız rica ediyorum kimseye milliyetçilik ahkamı kesmeyin.

Ne diyor Uğur Mumcu:

Türk milliyetçiliği Türk halkının alın terini yabancı çıkarlara karşı korumak demektir…”

Popülist ve fastfood milliyetçiliğe ayıracak vaktimiz yok. Bu yazıyı yazana kadar bu meseleyi çoğunuz unuttunuz bile. Geçici hezeyanlarla değil kalıcı olanlarla devam etme zamanı…

Bunları da sevebilirsiniz