Çanakkale Muharebelerinde kaç şehit verdik? Peki ya, Havranlı Koca Seyit’in taşıdığı top mermisi kaç kiloydu?
Cepheye giden askerlerin yaşı, ordunun toplam mevcudu ve daha pek çok sayı üzerinden yakın tarihimizi okuyoruz. Savaşları ve zaferleri sayılarla hatırlıyoruz.
Belki şaşıracaksınız ama, asıl önemli olan bu değil. Önemli olan, zamanın koşullarını bilmektir. Hatta düşman tarafının içinde bulunduğu şartlar ile yapılacak kıyaslamadır. Ancak ondan sonra bu savaşlara ilişkin bir tespit ve çözümleme yapılabilir.
Örneğin, Çanakkale Deniz Savaşı konu edildiğinde akla ilk önce 276 kiloluk top mermisi gelir. Oysa Genelkurmay tarafından yayımlanan belgeye göre söz konusu olan 190 ila 215 kiloluk mermilerdir. Önemli olan tam gerekli olan zamanda o büyük ağırlığı sırtlamak için meydana çıkmak değil midir? Biz rakamlarla uğraşırken, 18 Mart 1915 günü, Seyit ile birlikte aynı ağırlıktaki top mermilerini taşıyan Ezineli Cemal’i unutuverdik.
Çanakkale askerlerinin, aç olarak savaştığı da aklımızda yer etmiştir. O meşhur yemek listesi bu yanlış algının baş sorumlusu olsa gerek. Ancak, unutmamak gerekir ki, savaş şartları geçerlidir. Eğer ulaştırma yolu vurulmamışsa Mehmetçik için yeterli ve düzenli yemek çıkarılıyordu. Dahası, askerin beslenmesi için yapılan hesaplamada, protein ihtiyacı için gerekli olan et ve baklagiller miktarı yeterli seviyedeydi. Ancak savaş edebiyatında ve kroniklerinde, varsa yoksa yemek verilemeyen öğünler, şekersiz hoşaflar ve kuru ekmekler baş köşede yer tutuyor. Oysa Mehmetçik, cepheye gelmeden önce evindeyken, ne bulabilirse onu yiyebiliyordu. Yani dedelerimiz zaten yoğurt, bulgur pilavı ve çorbadan daha fazlasını bulamıyordu.
Bir de çocuk askerler meselesi var, en çok dram yaratan. On beşliler meselesi gözyaşı dökmek için toplumsal bir fırsat olarak kullanılıyor. On beşli demek Rumi takvime göre 1899 senesi doğumlu demek. Çanakkale mahşeri yaşanırken, 1899 doğumlular silahaltına alınmıyordu. Henüz 16 yaşındaki çocukları hangi yürek cepheye alır, yolcu eder? Askerlik yasasını merak edip bakan var mı bilmem; buna göre 18 yaşından önce askerlik hizmeti söz konusu değildi.
“Kahraman 57. Alay bir gecede şehit oldu” ifadesi de doğru değildir; Çanakkale’de 250 bin şehit verdik ifadesi de. Toplam zayiat 250 bin civarındadır. Buna yaralılar, kaçaklar ve esir düşenler de dahildir. Resmi kaynaklara bakarsanız eğer, şehit sayısının 56 bin civarında olduğunu bizzat görebilirsiniz.
Çanakkale muharebelerinden evvel Kafkas Cephesi’nde çarpıştı, Mehmetçik. Her kış mevsiminde o cephedeki 90 bin şehit için ağlıyoruz. Peki, bu 90 bin şehit ifadesi gerçeği yansıtıyor mu? 90 bin değil de 25 bin olsa, şehitlerimizin kıymeti değişir mi? Çekilen acılar, yapılan fedakarlıkla daha mı az değerli olur?
Sarıkamış harekatı, tek bir günde yapılmış, tek bir seferde on birlerce askerimizin donduğu bir savaş değildi. Gerçekleri ihmal edip, dönemin şartlarını göz ardı edersek, masalımsı bir tarih ile baş başa kalırız.
Dünya Savaşı’nın başından itibaren yaklaşık 2 aylık bir süreç içinde o cephede çeşitli çarpışmalar yapıldı; kurmay planları düzenlendi ve nihayet birkaç koldan ileri yürüyüş gerçekleştirildi. Lojistik planlarda başarı sağlanamadığı bir vakıadır. Ama biz bu noktaya hiç bakmıyoruz. Mehmetçiğin haftalarca süren yürüyüşlerle cepheye gittiğini, dondurucu soğuğa rağmen giysi ikmali ve beslenme ihtiyacının nasıl yerine getirilmesinin planlandığını anlatmıyoruz. Şu kadarını belirtelim, Rus Ordusu bu sırada demiryolunu kullanıyordu. Yarım gün içinde ülkesinden asker getirebiliyor, birliklerini korunaklı yerlerde muhafaza edebiliyordu.
Hal böyleyken, biz halen 90 bin şehit mi daha fazla mı diye düşünüyor, tartışıyoruz. Oysa asıl düşünmemiz gereken, bunca asır boyunca memleketimizin ne kadar geri kalmış olduğu değil midir? Ulukışla’dan öteye demiryolu götüremediğimiz için askerimizi yürütmek zorunda olduğumuz değil midir? Onları sıcak tutacak kaput, bot ve benzeri eşyayı nakletmeyi başaramamış olduğumuz değil midir?
Sayılara takılıp kalırsak, asıl gerçekleri gözden kaçırırız. Zaten topluma sunulan sayıların pek çoğu da gerçek değil. Sarıkamış’ta, toplam şehit sayısı yaklaşık 25 bin kişi olarak hesaplanıyor. Ne dersiniz, 90 bin mi yoksa 25 bin mi diye yeni bir tartışma başlatmaya değer mi?