Demokrasi; en kısa, en yalın, en basit tanımıyla, halkın, seçtiği temsilciler eliyle yönetilmesidir. Bir diğer tanımda ise iktidarın babadan oğula geçmediği, seçimler yoluyla el değiştirdiği rejim olarak tanımlanır. Hangi tanım öne çıkarsa çıksın, demokrasi denince katılım, haklar ve özgürlükler, hukuk devleti, basın ve ifade hürriyeti, serbest ve şeffaf seçimler, örgütlü toplumu akla gelir öncelikle.
Demokratik düzende; özgürlük, milli irade, çoğulculuk, azınlıkta olana saygı, yasaların üstünlüğü ve güvencesi önemlidir. Oy verme biçimi ve oy verme süreci de önemlidir elbette. Yurttaşların özgürce seçim yapabilmesi için; baskı altında olmaması, parayla, tehditle, telkinle, baskıyla oy verme davranışlarının, bir diğer ifadeyle parti tercihlerinin değiştirilememesi gerekir. Yine bu bağlamda yurttaşların belli bir eğitim, gelir ve bilinç düzeyinde olmaları şarttır. Keza kamuoyunun bilgilendirilmesi, kamuoyunun oluşması, olgunlaşması için medyanın da yaygın, güçlü ve özgür olması, demokratik işleyiş açısından zorunludur.
Demokratik rejimde seçimler, mutlaka özgür bir ortamda, serbest olmalıdır. Bu şekilde sandığa yansı seçmenlerin iradesi. Fakat demokrasinin farkı, çoğunluğun mutlak iktidarını değil, çoğulculuğu benimsemiş olmasından kaynaklanır. Demokraside iktidar olan çoğunluk, azınlığın muhalefet hakkına saygı gösterir.
Demokrasilerin temel ve vazgeçilmez unsurları arasında olan siyasi partilerin; programlarında ve propagandalarında açık, samimi, dürüst olmaları beklenir. Bu nedenle demokratik rejimlerde seçim sistemi, seçim kanunu, siyasi partiler kanunu çok önemlidir.
Demokrasilerde, ülkeyi seçmen çoğunluğunun seçtikleri yönetirler. Fakat yönetirken çoğulculuğu gözetirler, temel hak ve özgürlüklere saygı duyarlar. Aksi halde çoğunluk diktası ortaya çıkar. Nasıl ki hiç kimse, temel hak ve özgürlükleri, demokrasiyi ortadan kaldırmak için kullanamaz ise iktidardaki çoğunluk da, iktidar gücünü, muhalefeti susturmak için kullanamaz. Demokrasilerdeki en büyük tuzak, çoğunluğun baskısıdır. Bu baskı, azınlığın tahakkümü kadar tehlikelidir. Ünlü düşünür Theodor Adorno’nun “Demokratik olan her şey, ille de özgürleştirici değildir” şeklindeki sözleri, demokrasilerdeki bu tehlikeye dikkat çeker.
Demokrasi, sandıktan ibaret değildir. Milli irade; sadece sandalye sayısından oluşmaz. Demokrasi, sadece seçime indirgenemez. Seçimin adil, serbest, şeffaf olması da zorunludur. Seçilenlerin, ülkeyi demokrasiye uygun biçimde, anayasa ve yasalar çerçevesinde yönetmeleri de şarttır. Çünkü demokrasi, aynı zamanda ilkeler, kurallar, kurumlar, değerler bütünüdür. İnsan hakları, hukuk devleti, kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı, düşünce ve ifade hürriyeti, basın özgürlüğü, örgütlenme hürriyeti, gelir dağılımında tam olmasa bile denge olması, ileri bir eğitim düzeyi, katılımcılık, çoğulculuk yoksa, güçlü, gelişmiş, etkin bir demokrasi de yoktur.
Demokrasi; Endüstri Devrimi’nin ürünüdür ve sanayileşmiş toplumlarda kökleşmiştir. Tarım toplumunda, feodal toplumda, din, mezhep, ümmet toplumunda yaşamaz. Çünkü temel hak ve özgürlükleri geliştiren, sınıf bilincini pekiştiren, örgütlü toplumu güçlendiren temel dinamikler, sanayi toplumlarında vardır. Demokrasinin gelişmesi için, iki kentli sınıf, iki üretici sınıf, sanayi devriminin ürünü olan iki örgütlü sınıf ve bunların mücadelesi zorunludur: Burjuvazi ve işçi sınıfı. Yani temelinde emek – sermaye çelişkisi vardır demokrasinin.
Demokrasi; sadece çoğunluk rejimi olarak görülürse, süreç çoğunluk diktatörlüğüne kadar uzanabilir. Seçmenlerin her istediği, “demokrasinin gereğidir” diye görülürse, hukuk, adalet, eşitlik, özgürlük dışlanırsa, orada çoğunluk diktatörlüğü olabilir. O nedenle demokrasinin sınırlarını, demokrasinin temel ilkeleri ve hukuk devleti belirler. Demokratik devletin, tamamlayanı, bütünleyeni hukuk devletidir.
Demokraside hiçbir güç, hiçbir yetki, temel hak ve özgürlükleri ortadan kaldırmak için kullanılamaz. Milli irade denilerek, seçmen çoğunluğu denilerek bile, temel hak ve özgürlükler askıya alınamaz. Alınmaya çalışılır ise yurttaşların direnme hakkı devreye girer. Demokrasi; demokratik yollardan iktidara gelen ama demokrasiyi yok etmek isteyen akımlara, partilere, örgütlere karşı, kendisini savunur. Buna da mücadeleci demokrasi veya militan demokrasi denir.
Alman Anayasa Mahkemesi, mücadeleci demokrasi kavramını benimsemiştir. Almanya’da, siyasi partilerin demokrasi için taşıdığı önemi hukuk alanında savunan “partiler devleti” kavramını ortaya atan ünlü Alman hukukçu Gerhard Leibholz, Bonn Anayasasının militan demokrasi anlayışını benimsediğini vurgulamış ve özetle şöyle demiştir:
“Alman Anayasası, 21. Maddesinin 2. Fıkrasıyla, Weimar Anayasasının yanlış bir özgürlük anlayışıyla kendi zararına yol açacak biçimde gözden kaçırdığı bir düzenlemeyi getirmiştir. Her anayasa gibi, liberal demokrat bir anayasanın da, düşmanlarına karşı hukukun silahıyla kendisini koruma hakkına sahip olduğundan kuşku yoktur. Hiçbir anayasadan, hele liberal bir hukuk devleti demokrasisini öngören bir anayasadan, kendisini ortadan kaldıracak koşulları onaylaması ve böylece intiharını yasallaştırması beklenemez. Böylesine yanlış anlaşılmış bir özgürlük, önce özgürlüğün kendisini ve böylece özgürlükçü demokratik temel düzeni abes bir noktaya ve sonunda yok olmaya götürür. Demokratik pek çok ülkede eski tevekkülü terk eden bir dönüş olmuş ve Loewenstein’ın da “ateşe ateşle mukabele” şeklinde ifade ettiği üzere, demokrasilerde mücadeleci bir eğilim baş göstermiştir”.
İtalyan hukukçu Manzini de bu konuda şunları söylemiştir:
“Herhalde açıktır ki, ister totaliter, ister liberal, ister demokratik, isterse sosyalist vs olsun, her devlet, işlevlerinin ve çıkarlarının bilincindeyse, varlığını, düzenini, faaliyetlerini etkili kılmak için tehlikeli görünen her şeye karşı, kendini korumak görev ve hakkına sahiptir”.
Özetle demokrasi; kendisini savunur, ilkelerini savunur, değerlerini, kurumlarını savunur. Demokrasinin, demokrasiyi ortadan kaldırmak için kullanılmasına izin vermez.