Elime geçen doğalgaz faturasındaki bir tümce bu yazıya esin kaynağı oldu.
Anlatmaya çalışayım!
“Karadeniz gazimiz” ve doğalgaz faturası?
Tümcelerin tümünü okuyunca durumu kavradım.
Ama, kavradığım durum da bir başka sorunu soktu gözümün içine.
Bir doğalgaz faturasını Türkçe düzenlemek bu kadar mı zor olabilirdi diye mırıldanmaktan alamadım kendimi.
Bilişim çağında yol aldığımız şu sırada Türkçe’yi her yerde olduğu gibi basılı ya da sanal bir belgede egemen kılmak olanaksız mıydı? Ya da göz ardı etmek bu kadar kolay mıydı? Sınırlı bilişim bilgime dayanarak sormak istiyorum. Türkçe yazılmış bir belgenin çıktısını Türkçe harflerle almak olanaklı değil midir? Yazılıma küçük bir dokunuş sorunu çözmeye yeter de artardı.
Ayrıca, bilişim, terimlerin Türkçeleştirilmesinde, Türkçe’nin bu alana egemen kılınmasında öncülük yapmış bir bilim dalıdır. Tüm bilimler arasında bilişim bilimi Türkçe duyarlılığı konusunda birinciliği kimselere kaptırmayacak denli öne çıkmıştır. Yazılım, donanım, arayüz, imleç, bellek, sekme ilk akla gelenler. Türkçe karşılık bulunmamışları saymak çok daha kolay olur.
Yozlaşmanın ve kirlenmenin alan ayırmaksızın her geçen gün arttığı günümüzde dilin bu olumsuzluktan bağışık olması düşünülemez.
Sorun Türkçe konuşamamak ya da yazamamaktan çok düşüncemizle ilgilidir kanısındayım.
Faturaya dönersek!
Aylar önce Karadeniz’de verimli doğalgaz kaynakları bulunduğu yansımıştı basına.
Buradan çıkartılan gazın kullanıma sunulduğunu anlıyoruz faturaya yansıyan bilgilerden. Ekonomik krizin sona er(e)mediği bugünlerde devletimiz Karadeniz gazından tüm tüketicilere 25 m3 armağan etmiş anlaşılan. Neyse ki, yeni bulunan gaz henüz özelleştirilmedi de böylesi bir yararı oldu insanımıza.
“Yerli ve milli” gazın armağan edilişi bilgisi paylaşılırken Türkçe yoksunluğu ne yaman çelişki!
Eline, beline, diline sahip ol
Bundan 800 yıl önce Anadolu bilgesi Hacı Bektaşı Veli’nin deyişi olarak bilinir “eline, beline, diline sahip ol” öğüdü.
Günümüzde farklı algılara yol açsa da el yurt anlamındadır.
Bel ile nitelenense çevredir.
Dil de Türkçemiz.
Sekiz yüz yıl önceki öğüt, izleyen yıllarda Osmanlı’nın bir kulağından girip ötekinden çıkmıştır. Saray çevresinin ve devletin dili olarak Farsça-Arapça kırması Osmanlıca yeğlenmiştir. Osmanlıcanın kör kuyusuna düşenler Türkçe konuşanları ve böylelikle onu canlı tutanları barışta çiftçilikle, savaşta ise ölmekle görevlendirmişlerdir. Tüm olumsuzluklara karşın Türkçe Anadolu halkının dilinde varlığını sürdürmüştür.
Deyim yerindeyse yaşamını derin dondurucuda sürdüren Türkçe, Cumhuriyetin yazı devrimiyle bir kez daha yaşam bulmuş, gelişmiş ve serpilmiştir.
Her türlü olumsuzluğa karşın yurdumuza sahip çıkma duyarlılığının sürdüğünü sevinerek söyleyebiliriz.
Dilimize ise çok da duyarlı olduğumuz söylenemez.
Özellikle, “yerli ve milli” söyleminin ortamda baskın olduğu son dönemde bu duyarsızlığımızın düşündürücü olduğunu saptamak zorundayız.
Çevre duyarsızlığımızın yaşamsal sorunlara neden olduğunu söylemeye bilmem gerek var mı?
Dil duyarsızlığımızınsa bu önemli aracı silah olarak kullananların işine yaradığı, onlara eşsiz fırsatlar sunduğu kuşkusuzdur.
Dilimize sahip çıkmanın öneminin anımsanması dileğiyle.