“Mustafa Kemal yenmeden önce İngilizleri Tanrı sanırdım” Gandi
Trablusgarp’ta başlayan, Balkanlarda süren savaşlar Türklerin karanlık döneminin önemli köşe taşlarıdır. Birinci Dünya Savaşı yenilgisi karanlık sayfaların yıkımla bütünleşmesi anlamı taşımıştır.
Çanakkale’yi topla, tüfekle geçemeyenler donanmalarını muzaffer edayla demirlemişlerdir Boğaziçi’ne!
Fransız General d’Esperey’in at üstünde İstanbul’a girişi Fatih’e öykünmenin yanı sıra yaklaşık 600 yıl sonra alınan öcün fotoğrafı gibidir.
Dünya paylaşım savaşının önde gelen amaçlarından birisi olan Osmanlı’nın yıkımı ve paylaşımındadır sıra.
Tam da o günlerde, Kasım 1918’de istanbul’a gelen Mustafa Kemal, umutların en solgun ve ölgün olduğu sırada “Geldikleri gibi giderler!” diyerek tam bir hesap ve tasarım insanı olduğunu ortaya koymuştur.
İstanbul’un işgal edildiği günlerde son padişah VI. Mehmet Vahdettin’in öncelikli ve belki de tek derdi kendisiyle birlikte saltanatını kurtarmaktır. Ingilizlerin gözüne girme, onları güzelleme aşkı bundandır.
Padişah taht derdindeyken “Geldikleri gibi giderler!” diyebilecek denli özgüven sahibi Mustafa Kemal ise İstanbul’da ilk iş olarak Minber gazetesini çıkartmaya başlamıştır. Çalışmaları kamuoyu oluşturmayı gerektiğine göre son derece yerindedir bu davranışı. Tıpkı Sivas’ta İrade-i Milliye’yi, Ankara’da Hakimiyeti Milliye’yi çıkarttığı gibi.
Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkışı ve sonrasında Anadolu’da Milli Mücadele’yi örgütleme çalışmaları şu ya da bu şekilde yazılmış ve belgelenmiştir.
Kasım 1918’den Mayıs 1919’a kadarki zaman aralığı ise hak ettiği ilgiyi görmemiştir her nedense.
Öncelikli amacı ve hedefi Osmanlı kabinesinde Harbiye Bakanı olarak yer almak olsa da bu amacına erişememiştir. Boş durmamış, bu kez Meclisi Mebusan üzerinde etkili olmaya çalışmış ve Osmanlı meclisinin aldığı son karar olan Misakı Milli kararının ortaya çıkmasındaki etkisiyle başarılı da olmuştur. Bilindiği gibi bu önemli karar Milli Mücadele’nin de çerçevesi olmuştur ve.
İstanbul’da bir gününü bile boşa geçirmeyen Mustafa Kemal’in bu zaman aralığında padişahı tahttan indirmeyi de içeren bir dizi köktenci yaklaşımı denediği ve bu doğrultuda gereken her şeyi yaptığı belgelidir.
İzmir’in işgalinin ertesinde Samsun’a yola çıkışı son ve kaçınılmaz seçeneğidir. Öne sürüldüğü gibi Bandırma vapuru tıka basa altınla da dolu değildir. Zaten o günün Osmanlı Devleti’nin elinde Bandırma’yı dolduracak kadar altının bulunması da söz konusu değildir. Başka açıdan bakıldığında bu ve benzeri çoğu gülünç ve gerçeklikten yoksun savın Mustafa Kemal’in başardıklarının yüceliğini onayladığı bir gerçektir.
Yazının başındaki Gandi sözüyle de vurgulandığı gibi Mustafa Kemal’in başarısı Tanrısallıkla bile özdeşleştirilebilir.
Mustafa Kemal’in bundan 100 yıl önce Samsun’a attığı ilk adımın her şeyin ötesinde inancın, kararlılığın ve önceden tasarlılığın gereği bir eylem olduğunun altı çizilmelidir.
Pek çok kaynakta Mustafa Kemal’in Erzurum Kongresi sırasında Cumhuriyet’I kurma kararlılığında olduğu yazıldır. Hatta, bunu öğrenen Mazhar Müfit’in geçirdiği şaşkınlık da çok etkileyici biçimde betimlenmiştir pek çok kaynakta.
Eğer şaşırılacaksa Mustafa Kemal’in şu sözleri çok daha etkileyicidir :
Yıl 1906!
“Milleti egemen kılmak” “bunaltıcı bir mutlakiyetçiliğe devrimle karşılık vermek ve çürük ve külüstür bir yönetimi yıkmak” “ülkeyi kurtarmak” gibi sözler o zamanlarda çılgınlığın ve isyancı yapının göstergesi sayılmış olsa da gerçekleştirileceğine olasılık tanınmamış olmalıdır. *
Yüzyılın başında söylediklerini yüzyılın çeyreği sonlanmadan yaşama geçirmiş olması çok söze gerek bırakmıyor.
* Muhammed Sadiq, Çeviren Funda keskin Ata, Türk Devrimi ve Hindistan Özgürlük Hareketi, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2018.