İstanbul’un Kanlı İşgali

16 Mart 1920 Salı sabahı İstanbul resmen işgal edildi. Aslında İngiliz, Fransız ve İtalyan kuvvetleri fiilen işgalci halindeydiler. Bu kez, de jura (mütareke hükümlerine dayanarak) işgal yapıldı. Fakat hunharca bir yöntemle…

Pierre Loti: “ İngiliz subayları tüfeklerine süngü takmış Hintli askerlerin kolculuğunda, yegane suçları ülkelerini sevmek ve ikinci yurtları Fransa’ya sempati göstermek olan onurlu insanların evlerini gece yarısı bastılar. İngilizler, ne Osmanlı Prensi İbrahim Tevfik efendi ve karısını, ne paşaları, ne yazarları, ne milletvekillerini ve hatta ne de kadınları sakındılar”

İngilizler birkaç hafta önce büyük savaş gemileriyle İstanbul limanına takviye askeri kıtalar çıkarmıştı. 16 Mart sabahı köşe başları tutulmuş, önemli noktalara makineli tüfekler kurulmuştu. Halk bu manzarayı korkuyla görüyor, işin mahiyetini bilmeyenler fırınlara hücum edip, ekmek aldıktan sonra eve kapanıyordu. Ancak asıl facia Şehzadebaşı’nda yaşanmıştı.

Sabah 6 sularında 60 kadar İngiliz askeri otomobillerle, Letafet Apartmanı karşısındaki 10. Kafkas Tümeni karargâhına vardı. Nöbetçileri sorgusuz sualsiz tüfekle yaraladıktan sonra koğuşa hücum ederek uykudaki mızıkacı neferleri vurdular.

Onbaşı Veli oğlu Mehmet ( Reşadiye), Çavuş İbiş oğlu Abdullah ( Zile), Muzıka efradından Kadir oğlu Ömer Osman ( Şarkışla), Muzıka efradından Ahmet oğlu Nasuh ( Balıkesir) şehit oldular. 1 kayıp ve 4’ü ağır olmak üzere 10 yaralı vardı. Bunlardan biri daha şehitlik mertebesine erdi.

Gazeteci Arif Oruç, ertesi gün hunharca katliamın yapıldığı binayı ziyaret edip izlenimlerini kaleme aldı:

Bu kırık süngülü bedbaht insan, on adım ilerideki harap binanın içinde süngülenen mevtaya türbedarlık ediyordu. Silahsız birkaç inzibat çavuşu, faytonun körüklerini kaldırmaya çalışan iki zabite yardım ediyordu. Kafkas Fırkası Karargahı kapısı önünden, gömlekleri parçalanmış askerlerin kanı çamurlu taşlar üzerine sızıyordu.”

Şehzadebaşı’ndaki Kafkas Fırkası’nın Komutanı Albay Kemalettin Sami, ilk başta kurulan Karakol teşkilatının üyesiydi. Tümen karargâhı da İstanbul Hükümeti’ne bağlı görünmekle birlikte Anadolu’nun emrinde bulunuyordu. Hedef seçilmesinin, hunharca katliam yapılmasının sebebini bu noktada aramak yerinde olacaktır.

Bakanlık binaları, kumandanlıklar ve haberleşme merkezleri ile meclis de işgalden nasibini alıyordu.

Tuğgeneral Shuttleworth’un emrindeki Yüzbaşı John Luce, Harbiye Nezareti’ni işgal etmekle görevlendirilmişti. Operasyonun ismi ‘ZZ’ idi. Bu çerçevede, gemilerden indirilen 3 tabur 09.35’te Nezaret meydanına vardı. Makineli tüfekler koruma noktalarına yerleşip, namlularını hedefe doğrulturken diğer bölükler haberleşme merkezini kontrol altına aldı. Telefon saat 13.00’e kadar kesildi. Bu arada yakında bulunan yangın kulesi de işgal edildi. İngiliz askerleri kulede bulunan Türk Bayrağını parçaladı.

Bahriye ve tersanelere yönelik işgal harekatına ise 2 numaralı operasyon ismi verildi. Yüzbaşı Carpendal emrindeki kuvvetler aynı saatlerde (09.45) Benbow, Sepoy ve Tribune isimli gemilerden Kasımpaşa’ya çıktı. Her hangi bir direniş olmadı. Binaları kontrol altına alan işgal kuvvetleri depo ve cephaneliklerin anahtarını da kendi nöbetçilerine teslim etti.

Öte yandan eski Savaş Bakanı Cemal Paşa, evinin etrafı 100 kişilik bir müfreze tarafından abluka edildikten sonra, odasından gecelik elbisesiyle çıkarılarak tutuklandı. Eski Genelkurmay Başkanı Cevat Paşa, Nişantaşı’daki konağından alınarak tutuklandı. Göz Tabibi Esat Paşa ve çeşitli subay ve siviller de tutuklananlar arasındaydı. Ayan Meclisinden Çürüksulu Mahmut Paşa da evinde derdest edildi.

Sivas mebusu Kara Vasıf ile Rauf Bey, Meclisi Mebusan’dan alınıp götürüldüler.

Resmen işgalin ardından Malta sürgünleri hızlandı. 17 Ocak 1919’dan itibaren hazırlanan Kara liste, İngiliz Muhibleri zamanında kabardı. Kilit görevlerde bulunan ve bulunmuş nice yurtsever Malta’ya sürgüne gönderildi.

İŞGAL BEKLENİYOR MUYDU?

Aslında İstanbul’un böyle bir işgale maruz kalacağı gerek dış basındaki yayınlardan gerekse İstanbul’daki gizli teşkilatın, dost ve düşman unsurlardan edinilen bilgi sayesinde biliniyordu.

11 Mart 1920 tarihinde Temsil Heyeti Başkanı Mustafa Kemal, kolordu komutanlarına gönderdiği telgraflarda, İngilizlerin birkaç güne kadar Harbiye binasını işgal edecekleri haberini aldıklarını belirtiyor, bunun neticesinde bütün subayları sivil giyinmeye mecbur edeceklerini ve memleket yararına çalışanları hapsetmek için hazırlandıklarını da ekliyordu.

İstanbul’daki Kuvayimilliye Ruhu’na İngilizler tahammül edemiyordu. Onları tarumar etmek için şiddetli bir işgale başvurmaya karar vermişlerdi. Anadolu gelecekte çok tehlikeli olabilirdi. İngilizler, Anadolu’ya yardım etmek ve kendilerini korumak amacıyla kurulan gizli teşekküllerden haberdardı. Buna engel olmak zamanı işgal kuvvetler için gelmişti. Resmi görevdeki sivil ve askerlerin de Anadolu yanlısı olduğu bilindiğinden işgalin sert yöntemlere başvurmasından sakınmayacaklardı. Dahası, Meclisteki Felahı Vatan Grubunun, Anadolu’nun sesi olması da dayanılmaz bir sorundu. Bu nedenle Meclis de hedefteydi. Gelecekte Türklere dayatılacak bir barış anlaşmasının kabul ettirilmesi için İstanbul’daki Kuvayimilliyeciler susturulmalıydı.

İşgalden 1 gün önce Mustafa Kemal’in, İstanbul’da bulunan Rauf Bey’e hitaben gönderdiği şifreleri telgrafta , “ Osmanlı Bankası ile bin lira gönderildi. Al da gel” şeklindeki mesaj dikkat çekiciydi.

Mustafa Kemal, aynı gün doğudaki 15. Kolordu Komutanı Karabekir Paşa’ya gönderdiği telgrafta da kimi milletvekillerinin tutuklanma ihtimaline ilişkin söylentilerden söz ediliyordu:

İngilizler dün telgraf merkezini kontrol etmişler. Yarın ( 16 /3/1920) saat 10’da eyleme geçileceği İtalyan kaynaklarından yinelenmektedir…”

İşgalin ardından, işgalciler tarafından İstanbul halkına yapılan tebliğde, işgalin geçici olduğu ifade ediliyordu:

Firari İttihat ve terakki erkânının fikirlerini yaymakta olan kimi şahıslar Milli Teşkilat ismi altında bir tertip kurarak, Padişah ve Merkezi Hükümet’in emirlerini hiçe saymak, savaşın elim sonuçlarıyla tamamen tükenmiş olan ahaliyi askerlik için toplamak, çeşitli unsurlar arasında nifak çıkarmak, milli bağış bahanesiyle halkı soymak gibi fiillere cüret ettiler. Bu şekilde barış değil, adeta yeni bir savaş devrini açmaya giriştiler. Herkesin hevesle beklediği barış anlaşması için önemli tehlike arz eden bu duruma karşı, İtilaf Devletleri, yakında karar altına alınacak barış hükümlerinin uygulanmasını temin edebilmek üzere gerekenleri düşünmeye mecbur oldular ve bunun için tek bir çare buldular. Bu da İstanbul’u geçici olarak işgal etmekti.”

İşgale ilişkin olarak Padişah, İstanbul’daki başlıca milliyetçi önderlerin tutuklanmasından rahatlık duyduğunu; Bağlaşık Devletler böyle bir karar almamış olsa, bunu bizzat kendisinin almak zorunda kalacağını açıklamıştı. (İngiliz Gizli İstihbarat Raporu, 25.3.1920)

İşgali, Haçlı saldırısı olarak nitelendiren Mustafa Kemal ise, Osmanlı Devleti’nin 700 yıllık yaşam ve egemenliğine son verildiğini bildirdi.

Nihayet bugün İstanbul’u cebren işgal etmek suretiyle Devleti Osmaniye’nin yedi yüz senelik hayat ve hâkimiyetine hitam verildi. Yani, bugün Türk milleti, kabiliyeti medeniyesinin, hakkı hayat ve istiklâlinin ve bütün istikbalinin müdafaasına davet edildi.”

Böylece, Ankara’da milli bir meclis kuruldu. Kuvayimilliye ruhu o mecliste vücut buldu. Kendi içinde didişse de düşmana karşı tek yumruk olup, destansı bir mücadele verdi. Türk milleti, hayat ve istiklalini savunmayı başardı. Zafer cumhuriyeti getirdi, cumhuriyet 100 şeref yaşına erdi…1

1 Cevdet Cantürk, İstanbul’un Ölüm Kalım Savaşı, Günce Yayınları, 2023

Bunları da sevebilirsiniz