Geçtiğimiz günlerde Bloomberght’de yayınlanan haberin başlığı, “Carry-Trade’in yeni gözdesi Türkiye mi?” idi. Haber şu şekilde devam ediyordu, “TCMB’nin politika faizini yüzde 40 çıkarması ve TL’de oynaklık beklentilerinin düşmesi, Türk lirasında carry trade’i tekrar cazip hale getirdi. Buna kayıtsız kalmayan bazı yabancı fon yöneticileri portföylerinde TL ağırlığını artırırken, bazıları ise geçmiş dönemdeki değer kayıplarına vurgu yaparak risk/getiri dengesinin hala cazip olmadığına dikkat çekti.” (¹)
Yerli, yabancı piyasacıların yani TL ticaretinden para kazananların faiz artışından yana olduğu hatta daha da artmasını savundukları dikkate alındığında, yüksek faizin sonucu olan bir durumdan bahseden bu yazıdan çıkarılabilecek, daha doğrusu çıkarılmasının istenildiği anlaşılan iki önemli sonuç söz konusu.
Birinci sonuç, “carry trade” olarak adlandırılan finansal operasyonun iyi bir şey olduğu, diğer yani ikinci sonuç ise bu durumun/sonucun ya da “iyi şeyin”, yeniden “carry trade” yapılmasını olanaklı kılan, Mehmet Şimşek ve Gaye Erkan yönetiminde uygulanan “ortadoks” ekonomi politikalarının bir sonucu, dolayısıyla başarısının kanıtı olduğu.
Haberin yer aldığı yayın organının bu tespit ve çıkarımlarının doğru ya da yanlış olduğunu söyleyebilmek için öncelikle bilmemiz gereken şey, “carry trade” adı verilen bu finansal operasyonun ne olduğu, nasıl yapıldığı.
Carry trade’i, en basit şekliyle, “düşük faizli bir para biriminden borç alıp, yüksek faizli bir para birimine yatırarak aradaki faiz farkından kar elde etme yöntemi” olarak tanımlamak mümkün. Yani faiz karşılığı yapılan bir borçlanma. Bu işi diğer yabancı “portföy yatırımlarından” ayıran şey, bu operasyonda kullandığınız paranın kendi paranız olmaması ve faizin çok daha yüksek olması.
Operasyon şu şekilde yapılıyor. A ya da B kişisi/şirketi olarak, başka bir ülke de borçlanıyor, borç aldığınız o parayı TL’ye çevirip, Türkiye’ye getiriyor, belli bir süre ama illaki kısa vadeli olarak faizde değerlendirip, sonrasında yeniden borçlanmış olduğunuz para cinsine çevirip yurt dışına çıkarıyor, kredi borcunuzu ödeyip, aradaki faiz farkından kazandığınız miktarı cebinize atıyorsunuz.
Şüphesiz ki bunu her zaman ve her ülkeye yönelik olarak yapmanız mümkün değil. Bunun için olmazsa olmaz koşullar şunlar. Borçlandığınız ülkede faizler düşük olacak ve borç vadesi içerisinde artma olasılığı olmayacak. Buna karşılık, borçlanmış olduğunuz parayı kısa vadeli olarak değerlendireceğiniz ülkede faizler yüksek olacak ve sizin parayı o ülkede tutacağınız sürede, faizlerin düşürülme olasılığı bulunmayacak. Şartlar böyle olunca da, sizin olmayan düşük faizle aldığınız parayı, başka bir ülkede daha yüksek faizle işleterek, hiçbir risk almadan para kazanacaksınız.
Bu durumda sorulması gereken soru kısa ve net. O kazanç kimin cebinden çıkacak da, “carry trade” yapanın cebine girecek?
Nasrettin hocanın diken dikip borç ödeme planı yapması hikayesine benzeyen, kazananı ve kaybedeni çok net belli olan bir oyundan bahsediyoruz aslında.
Ama biz anlamamış gibi yapıp, carry trade dahil dışarıdan gelecek borç parayla ülkenin kalkınacağını, ödediği faizden çok fazlasını kazanabileceğini, ekonominin kurtuluşunu dışarıdan fon yani borç para girişinde görenleri iddia edenlerin iddiasının izinden gidelim.
Bu durumda, yanıt için bakılması gereken şey, o yüksek faizi ödeyecek olan banka, şirket ya da devletin, carry trade ya da başka bir yolla borç aldığı o parayla ne yapacağı ile ilgili. Eğer borç aldıkları parayla, ödemeyi üstlendikleri faizden daha yüksek bir katma değer yaratabilecek ve bunu da yurt dışına satarak, borç alınan para yurt dışına çıkarken en azından ekstra bir döviz talebine gerek duymaması sağlanırsa, bedelin yurt dışında sizin tarafınızdan yaratılan yüksek katma değerli mal veya hizmeti satın alan kişi, şirket ya da devlet tarafından ödendiğini ya da ödeneceğini varsaymak olası.
Bunu test edeceğiniz yer ise mal ve hizmet ihracatının kompozisyonu yani dış ticaret istatistikleri. Oraya baktığınızda yani toplam mal ve hizmet ihracatı içerisinde katma değeri yüksek ürün ve hizmet ihraçlarının oranlarına baktığımızda durumun pek öyle olmadığı son derece açık.
Can yakıcı soru da tam bu noktada akla geliyor. Peki de, o zaman niçin bu şekilde borçlanıyoruz, daha da öte borçlanabildik diye seviniyoruz?
Uzun söze gerek yok. Tefecinin eline düşmek, bu günü de “kurtardık” diye sevinmek diyelim kısaca.
Ahmet Müfit
(¹) https://www.bloomberght.com/carry-tradein-yeni-gozdesi-turkiye-mi-2344140