Edilgen ve Tedirgin!

Bu yazının konusu, sosyal medyada oldukça faal bir özel üniversite hocasının, geçtiğimiz günlerde yapmış olduğu bir paylaşımın çağrıştırdıkları. Paylaşım şu şekildeydi; “Yurtdışında Bankalar: Her türlü Kişisel Veriniz, Tarihçeniz, Okullarınız, Yaşadığınız zamanlardaki ekonomik ortam verilerini kullanarak. Büyük Data Analizi yapan YAZILIMLAR ile: Krediyi geri ödeyip ödemeyeceğinizi %70 üstü hassasiyetle tahmin etmeye başladı! BİNGO…

Mesajın sahibi, aynı anda hem olayları bilimsel gerçekler ışığında ve etik bir çerçevede analiz etmesi gereken bir akademisyen, hem de amacı daha fazla kar etmek olan bir özel bankada yönetim kurulu üyesi kimliğine sahip olunca, söz konusu mesajın olumlu anlamda bir tespit mi yoksa bir eleştiri mi olduğunu anlamak pek kolay değil. Sorunun yanıtı için söz konusu mesaja verilen tepkilere ve bu tepkilere karşı, mesaj sahibinin yanıtlarına bakmak gerekiyor ki, bunu yaptığımızda görünen şey, söz konusu tespitin olumlu anlamda yapıldığı. Daha açık bir ifadeyle, bankaların kişisel verilerimizi kendi karlılıklarını artırmak için kullanıyor olmaları ve bu kapsamın daha da artırılması gerektiği konusuna olumlu olarak bakıldığı.

Olaylara etik değerleri yok saymaksızın, birden çok açıdan bakabilmesini beklediğimiz/umduğumuz “akademisyen” kimliği açısından eleştirilebilir olsa da -bu konu ayrı bir yazının konusu olacak kadar önemli-, bir banka yönetim kurulu üyesinin, olayları yalnızca bankaların karlılıkları açısından değerlendiriyor olmasında, en azından görünürde bir sorun yok.

Sorun, söz konusu paylaşıma yönelik olarak yapılan yorumların da, olayı benzer bir bakış açısıyla ele alıp, değerlendiriyor olması.

Söz konusu paylaşıma yanıt niteliği de taşıyan yorumların bir kısmı, bizim ülkemizdeki bankaların daha iyisini yaptığını yani kişisel verileri daha kapsamlı olarak kullanıp, değerlendirdiklerini söyleyip, bundan öğünme payı çıkarırken, bir kısmı ABD ve Avrupa bankalarının bu konuda yüzde 90 başarı seviyesi yakaladığını, gıpta ederek ifade etmiş. Sadece çok az bir kesim, bankaların kişilere ait özel bilgileri, bu denli yoğun bir şekilde toplanıp işliyor olmasını, geleceğe yönelik ekonomik ve siyasi bir manipülasyon riski ve etik bir sorun, temel bir insan hakkı olan “özel yaşamın gizliliği ilkesine” doğrudan bir saldırı olarak değerlendirmiş.

Şüphesiz ki birçok kişi, kişisel verilerimizin, bu şekilde ticari bir meta olarak kullanılıyor olmasının yalnızca bankalarla sınırlı olmadığını, dolayısıyla bu yazıda üstünde durmaya çalıştığım şeylerin günümüzde/gelinen nokta da çok da anlamlı olmadığını söyleyebilir.

Şüphesiz ki, özel yaşama karşı, “yasalar çerçevesinde” yapılan bu hunharca saldırı yalnızca bankalarla sınırlı değil. “Kendi rızamızla” kullanmayı tercih ettiğimiz alışveriş siteleri, sosyal medya siteleri, vb. yoluyla, hayatın her noktasında gerçekleşen bir saldırı söz konusu. Bir özel havayolu şirketi, bu saldırıyı, tüm bilgilerinizin keyiflerince paylaşılmasına izin vermeniz gereken bir uygulamaya üye olmazsanız, size internetten bilet satmayacak kadar ileri götürmüş durumda. Bir internet haber sitesinden alıntıladığımız, söz konusu sitedeki yazıları okuyabilmek için dayatılan koşullar şu şekilde. “Kişisel verileriniz işlenir ve cihazınızdaki bilgiler (çerezler, benzersiz tanımlayıcılar ve diğer cihaz verileri) üçüncü taraf tedarikçiler ile paylaşılabilir veya özellikle bu site ya da uygulama tarafından kullanılabilir. Üçüncü taraf tedarikçiler bu bilgileri depolayabilir ve bilgilere erişebilir. Bazı tedarikçiler, aşağıdaki seçeneklerinizi yöneterek itiraz edebileceğiniz meşru menfaate dayalı olarak kişisel verilerinizi işleyebilir.”

Ne dersiniz, gazete/dergi almak için ödenmesi gerekenden çok daha büyük/korkutucu bir bedel değil mi, okumayacağınıza, okusanız da aldırmayacağınıza güvenilerek sizden de talep edilen şey. “Size daha iyi hizmet verebilmek için” denilerek gerçekleştirilen bir tecavüz olayından bahsediyoruz aslında. Verilerimizi korumakla görevli “devletin”, tüm bu yaşananlar karşısındaki sessizliğinin gerçekten “takdire değer” olduğunu da belirtip, kaldığımız yerden devam edelim.

Ancak, bankaları, sigorta şirketlerini ve imtiyaz devri yoluyla özelleştirilen kamu hizmetlerini (su, elektrik, doğal gaz, iletişim, vb.) diğerlerinden (alışveriş siteleri, vb.) farklı kılan nokta, yasalarla yani irademiz dışında müşterileri olmaya zorunlu kılınıyor/zorlanıyor olmamız. O zaman kullanmam ben de o siteleri ya da faydalanmam o hizmetten deme şansınız yok. Çalışıyorsanız ya da emekliyseniz, bankaların müşterisi olmaya yasalarla zorunlu bırakılmış durumdasınız. Elektriği, suyu, doğalgazı başka yerden alma şansınız kanunen yok. Sözde birden çok hizmet sunucu şirketin olduğu telekomünikasyon sektörü de farklı değil.

Bu korkutucu durumu, tek tek bireyler ve bu duruma seyirci kalan, irdelemeyip, eleştirmeyen siyaset kurumu ile akademi açısından iki farklı düzlemde ele almak gerekiyor.

Birinci düzlem olarak bireyler açısından ele alındığında akla gelen ilk ve bence korkutucu soru, “özel yaşama ait verilerin şirketlerin elinde olması, nasıl bu denli “normalleşti”. Niçin kimseyi rahatsız etmiyor” olmalı.

Parasını verip satın aldığımız şeylerle/hizmetlerle ilgili olarak dahi, insanlarla değil, garip bir şekilde konuşan algoritmalarla muhatap olmaya zorlanıyoruz olmamıza dahi şaşırmıyor, itiraz etmiyor olduğumuz, “teknolojinin geldiği düzey diyerek bu durumu kaçınılamaz bir yeni normal olarak karşıladığımız da düşünüldüğünde durum gerçekten vahim.

Yanıt olarak, bu durumun yalnızca bizim ülkemize özel olmadığını, şirketlerin öncülüğünde gerçekleştirilen küresel hakimiyet kavgasının diğer tüm ülkeler insanlarını da benzer şekilde esir aldığını söyleyerek ve kişisel olarak yapabileceğim bir şey yok diyerek çaresizce teslim olmak ve kenara çekilmek mümkünse de, kişisel görüşüm, bu boyun eğişin, insanı, insan olmaktan, mevzuatla kılıf oluşturularak, “rızası ile” vazgeçmeye zorlamak anlamına geldiği. İnsanı, şirketler ve siyasi iktidarlar tarafından kolayca manipüle edilebilen kuklalara dönüştürdüğü. Pinokyo’nun dahi kukla olmayı içine sindiremediğini, insan olmaya yani kendi iradesine ve kişilik haklarına sahip olarak yaşamaya çabaladığını ise bilmem bu noktada hatırlatmanın bir faydası var mı?

İkinci düzlem olarak, siyasetçilerin ve akademinin bu konudaki tutumunu ele aldığımızda da -bu yazı konusu sosyal medya paylaşımında da görüldüğü gibi-, özgür iradeleriyle/gönüllü olarak ya da çaresizce kabul edilmiş, benzer bir teslim oluşun yansımasını görmek mümkün.

Sıradan insanlar açısından durumu ilk bakışta umutsuz kılan asıl şey de aslında bu durum. Yaşanan bu tüm insan hakları ihlallerini, kişisel alana tecavüzleri, teknolojinin ve küreselleşmenin geldiği bu noktada kaçınılmaz görmeye zorlanan -Yuval Noah Harari, Michio Kaku gibi yazarlar tarafından bu konu, özelikle karşı çıkılması olanaksız bir olgu olarak sunuluyor-, şirketlerin sınırlarını çizdiği sınırlara baş eğmiş, teslim olmuş bir siyaset kurumu söz konusu.

Gelinen noktada, bir zamanlar devlet insanları fişliyor diye ayağa kalkan siyasi yapılar, siyasetçiler, akademisyenler şimdilerde devletin yanı sıra şirketler tarafından da, üstelikte, sözde özel verilerin korunmasını sağlamayı amaçlayan mevzuat çerçevesinde ve siyasetten yani vatandaşın hesap sorma hakkından bağımsızlaştırılmış düzenleyici/denetleyici kuruluşlarının “denetiminde” fişleniyor olmamızdan çok da rahatsız değiller. En azından öyle görünüyorlar ve bu edilgen görünümlü, aslında bu duruma etkin destek anlamına gelen pozisyonlarını, “gerçekçi olmak”, çağın gereği teknolojinin geldiği düzeyin kaçınılmaz sonucu olarak tanımlayıp, gerekçelendiriyorlar.

Bu durumun, sıradan insanlar daha da doğrusu “büyük insanlık” açısından -bu durum değişmediği sürece-, bu açmazdan siyaseten çıkış yollarının bütünüyle kapanmış olmasına yol açtığını ise sanırım söylemeye gerek yok.

Sonuç olarak, temel bir insan hakkının, yasalar araç olarak kullanılarak ihlal edilmiş/kaldırılmış olmasının, bu yasaları hukuken ve etik olarak meşru kılmayacağını, tam tersi olarak, tüm bu zorlamalara ve veri depolama sistemlerine karşı yapılacak her türlü karşı çıkışı/direnişi/müdahaleyi, hukuken ve ahlaken meşru kıldığını da ilave edip bitireyim.

Ahmet Müfit

Kaynaklar:

https://twitter.com/ProfDemirtas/status/1582341245195948032

https://twitter.com/Mithat_abakan/status/1582377744390049795 https://sbs.sabanciuniv.edu/tr/faculty-members/detail/1938

https://www.akbankinvestorrelations.com/tr/kurumsal-yonetim/liste/Yonetim-kurulu/387/652/0 https://www.siir.gen.tr/siir/n/nazim_hikmet/buyuk_insanlik.htm

Bunları da sevebilirsiniz