Çöküş

Meşhur dişi deve hikayesini birçok kişi bilir. Bilmeyenler için yazayım. Çünkü hikayeden çıkarılan anlam çoğu kişiye tanıdık gelecektir:

“Bir gün Hz. Ali’nin taraftarlarının yoğun olduğu Küfe’den, bir Arap, devesiyle Şam’a gitmiş. Devesini direğe bağlamış ve işini halledip geri döndüğünde devenin başında Şamlı bir tüccar bekliyor ve deveye sahip çıkıyor: ”Bu dişi deve benim” diyormuş. Tartışma büyümüş, Küfe’den gelen adam, “Bu deve benimdir, üstelik dişi değil, erkektir” diye itiraz etmişse de anlaşamamışlar. Konu, Şam Valisi Muaviye’ye yansımış. Meydanda toplanan ahalinin önünde Muaviye, Küfe’den gelen Arap’la Şam’da deveye sahip çıkan tüccarı dinledikten sonra, kararını açıklamış: Bu deve Şamlınındır! Sonra toplananlara dönmüş ve sormuş: Ey Ahali, bu dişi deve kimindir? Ahali hep birlikte bağırmış: Şamlınındır! Muaviye sormuş: Deve, dişi midir erkek midir? Ahali bağırmış: Dişi! Küfeli şaşkın bir vaziyette devesinin ardından bakakalırken, Muaviye onu yanına çağırmış: Ey Küfeli, dinle! Sen de ben de biliyoruz ki, bu deve senindir ve dişi değil, erkektir. Ama sen Küfe’ye dönünce gördüklerini Ali’ye anlat ve de ki: Ey Ali, Muaviye’nin, dişi deveyi erkekten ayıramayan, o ne derse inanan 10 bin adamı var! Ayağını denk alsın!”

Yalanın, iftiranın olağan hale geldiği, çamur at izi kalsın felsefesinin kurumsallaştığı ülkemizde biliyoruz ki erkek deveye dişi diyene inanan milyonlarca insan var. Üstelik bunu vatanın elden gitmesi pahasına yapıyorlar. Asıl üzücü olan nokta ise ne yazık ki sorgulamadan düşünmeden kendilerine doğru olarak dayatılan her yalana inanarak yapıyorlar. Adaletsizliği ülkenin her köşesine sirayet ettiren bu yozlaşmış iktidar, devlet eliyle bütün kurumların içini boşaltmaya adeta ant içmiş durumda. Yapılan haksızlıklar ve hukuksuzlukları olağan ve sıradan hale getiren bu iktidarda sanki her şey akışına uygun işliyor gibi hareket ediyor. Yapan kendisi, denetleyen kendisi olunca bir de buna karşı kitlesel bir tepki gelmeyince tabiri caizse at koşturmaya devam ediyor.

Geçtiğimiz seçim sürecinde; “Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur” diyen Süleyman Demirel’in tespitinin tutmadığını hep birlikte gördük. Ekonomik dar boğaz, birçok kişiyi yoksulluk seviyesinin diplerine sürüklese de milyonların tercihini mevcut iktidardan yana kullandığını gördük. Bu, aslında ülkenin sosyolojik yapısıyla açıklanacak bir durum. Mevcut iktidarın geldiğinden beri yapmaya çalıştığı şey, kendine biat eden bir toplum yapısı oluşturmaktı. Bunun için atılan adımlardan biri, ülkenin köklü kurumlarının idaresini nepotizm anlayışı çerçevesinde inşa etmekti. “Evet efendimcilerin” başında olduğu kurumların ülkeyi getirdiği nokta, orta zekaya sahip her insan tarafından çok net görülüyor. Diğer yıkıcı bir adımı ise yap boz tahtasına dönüştürdükleri eğitim sistemi ile yaptılar. Devlet okullarındaki niteliksiz eğitimlerle sorgulamayan ve kendisine verilenle yetinen bir gençlik inşa ettiler.

Kurbağa, dünyayı kuyunun ağzı kadar sanırmış.” Bugün, özellikle ülkenin ücra köşelerinde kendisine verilenle yetinen ve daha fazlası olduğunu düşünemeyen milyonlarca insan var. Bu insanlar, hak ettikleri şeyin sadece onlara verilenle sınırlı olduğunu ve daha fazlasını istememek gerektiğini düşünüyor. Adil bir ülkede özgürce yaşamanın, ektiği ürünün gerçek bedelini almanın ve daha konforlu bir hayat sürmenin ne demek olduğunu bile bilmiyor. Din kisvesi altında kendisine hak görülen bu hayatın daha aşağısına düşmemek için mevcudu korumak istiyor. Kısaca değişimden korkuyor. Dünyayı kuyunun ağzı kadar sanıyor.

Seçimin ilk turunun sayısal olarak kazananı yoktu. Ama gerek kullandığı birleştirici dil ile gerekse izlediği yol itibariyle Kemal Kılıçdaroğlu olması gereken siyasi dili tüm topluma gösterdi. Yıllardır kavga dili ile ve bu son seçim sürecindeki ama montaj ama değil videolarıyla kampanya yürüten Erdoğan ise sayısal yaptığı dezenformasyon süreciyle tarihe geçti. Ve seçimin asıl kaybedeni oldu. 20 yıldır her seçimde önde olan ve seçmenine güvenen Erdoğan, tüm usulsüzlüklere rağmen ilk turdan galip çıkamadı. Ve kendisi de çok iyi biliyor ki bu ülkenin yarısından çoğu artık onu istemiyor. Yaşadığı güç zehirlenmesi ile elindeki gücü ölene kadar korumak istiyor. Ve yaptıkları gösteriyor ki bu uğurda her yol mubahtır inancı ile hareket ediyor. Bu amaçla da seçim sürecinde devletin bütün kaynaklarını dibine kadar sıyırdı. Nüfus artış hızına ters şekilde orantısız olarak artan 6.7 milyonluk fazla seçmenin yaratılması ve Yüksek Seçim Kurulu’nun buna bir açıklık getirmemesi,(1) seçim sırasında ve sonrasında yapılan usulsüzlükler (2) hepsi iktidarının çöküşünü yavaşlatmak içindi. Fakat o çöküş artık başladı ve ikinci turda tekrar iktidara gelse bile bu çöküş tüm hızıyla devam edecek. Üstelik kendisine biat edenleri de içine alarak…

  1. https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/bilisim-uzmani-fusun-sarp-nebil-uyardi-67-milyon-fazla-secmen-2084420

  2. https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/baris-terkoglu/oylar-iste-boyle-caliniyor-2084416?utm_medium=G%C3%BCn%C3%BCn%20K%C3%B6%C5%9Fe%20Yaz%C4%B1lar%C4%B1&utm_source=Yazar%20Detay&utm_campaign=G%C3%BCn%C3%BCn%20K%C3%B6%C5%9Fe%20Yaz%C4%B1lar%C4%B1

Bunları da sevebilirsiniz