6 Şubat 2023 Büyük Anadolu Depreminin Avrasya’daki jeolojik plakaları harekete geçirdiği bir dönemde ABD, Çin ve Rusya arasında jeopolitik fay hatları da Ukrayna savaşının birinci yıldönümünde harekete geçti. Jeolojik yıkım Anadolu’da on binlerce can kaybına neden olurken, Ukrayna Savaşı üzerinden hareketlenen fay hatları, önümüzdeki zaman diliminde son bir yılın can kayıplarına çok daha fazlasını ekleyecek potansiyele sahip.
Jeopolitik Fay Hatları Kırılmaya Başlıyor
Savaşın birinci yıldönümünün yaşandığı haftada, sırasıyla BM Güvenlik Konseyi’nin Rusya’nın talebi üzerine Kuzey Akım doğal gaz boru hatlarına 2022 Eylül ayı sonunda yapılan sabotajın araştırılmasını gündemine alması; Biden’ın sürpriz Kiev ziyareti; Putin’in ulusa sesleniş konuşması ve aynı akşam Biden’ın Varşova’dan bu konuşmaya cevap vermesi ve Çin Dışişleri Merkez Komisyonu Direktörü Wang’in Moskova ziyareti ve ardından Çin’in Ukrayna Savaşına dair 12 Maddelik Barış Planı önerisi, şüphesiz dünyanın yeni jeopolitik fay kırılmaları dönemine girdiğinin somut olgularıdır.
Yeni dönemi şekillendirecek bazı söylemlere dikkat çekelim. Geçen hafta yapılan 2023 Münih Güvenlik Konferansında neocon stratejistlerin ve silah lobisinin kontrolü altındaki ABD Başkan Yardımcısı Kamala Harris’in ‘’Putin’in Uluslararası Ceza Mahkemesinde (ICC) Savaş Suçlusu olarak yargılanmadan barış anlaşmasının imzalanmayacağını’’ söylemesi; Putin’in ‘’Rusya’nın START II Nükleer Silahların Azaltılması Anlaşması görüşmelerini askıya alıyoruz’’ açıklaması; Biden’ın Varşova konuşmasında ‘’Ukrayna Rusya için asla bir zafer olmayacak…Ukrayna’ya desteğimiz sarsılmayacak, NATO bölünmeyecek ve yorulmayacağız” söylemi; Çin Dışişleri Merkez Komisyonu Direktörü Wang’in Moskova ziyaretinde ‘’Rusya – Çin İlişkileri kaya gibi sağlam’’ açıklamasında bulunması ve Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in Mart ayında Rusya ziyaretinde bulunacağının Putin tarafından açıklanması son derece önemliydi.
Diğer yandan bu fırtınalı haftanın başında Çin Dışişleri Bakanlığının yayınladığı “ABD Hegemonyası ve Tehlikeleri” başlıklı 5 bölümlük değerlendirme raporu, şüphesiz ABD -Çin ilişkilerinde deprem etkisi yaratacak özelliklere sahip.
Sözde Kural Temelli Uluslararası Düzen
Soğuk savaşta Batı’nın karşıt kavramı Komünizm ve komünistlerdi. Soğuk Savaş sonrası komünistlerin yerini Köktendincilik aldı. 11 Eylül 2001 sonrası en önemli kavram Terörle Küresel Savaş (GWOT) oldu. 20 Ocak 2018 günü yeni bir döneme girildi. Amerikan Savunma Bakanı J. Mattis yaptığı bir konuşmayla ‘’terörizm ile mücadelenin (GWOT) yerini artık büyük güç rekabetinin aldığını’’ ilan ederek, ‘’ABD’nin Rusya ve Çin’den kaynaklanan tehditlerle karşı karşıya kaldığını’’ duyurdu.
Büyük güç rekabet döneminde ABD liderliğindeki batının savunduğu en önemli kavram, kural temelli uluslararası düzen (Rules Based International Order-RBIO) oldu. Kenar kuşak jeopolitiği çerçevesinde Dünya Bankası, IMF, dolar ve donanma başta olmak üzere, Amerikan Askeri Gücü tarafından dayatılan neoliberal, sözde demokratik bu düzen, ilki İkinci Dünya Savaşı ve ikincisi Soğuk Savaş sonrası olmak üzere iki ayrı Amerikan hegemonya döneminde inşa edildi ve yenilendi.
ABD’nin ekonomik, politik ve hatta kültürel vizyonunun küresel düzene damgasını vurmasıyla sonuçlanan bu süreç, Amerikan liberalizminin ve emperyalizminin dünya üzerine silah gücü ile bir yansımasıydı. Ancak bu düzende her ne kadar demokrasi, insan hakları ve özgürlük en çok tekrarlanan kavramlar olsa da, kendi jeopolitiğine veya büyük ekonomik çıkarlarına aykırı durum olduğunda ABD bu değerleri bir kalemde silebiliyordu.
Ya Biat Edersin Ya da Düşmanım Olursun
ABD’nin iradesine, teknolojik tekeline, dolarla tesis edilen ticari sömürü düzenine karşı çıkanlar, “kural temelli dünyaya karşı çıkan” otokratik, demokrasiden nasibini alamamış, geri kalmış ya da haydut rejimler olarak damgalanıyor. ABD, genelde ne kadar yolsuz ve baskıcı olursa olsun kendi iradesine biat edecek, emperyalizmle iş birliği içindeki hükümetlerin iktidara gelmesini teşvik ve davet ediyor, daha sonra bu hükümet kendine karşı tavır aldığında onu deviriyor.
ABD için Her Yol Meşru ve Kural Temelli
İşin ilginç yanı ABD, kendi müdahaleleri ve işgallerinin kurallar temelini bozmadığını, kendi sınıflandırma ve nitelendirmeleriyle kötü adamlara karşı demokrasi ve özgürlüğü korumak için yaptığı propagandasını yayabiliyor ve uyuşturulmuş kitleleri inandırıyor. Dünya çapında 400’den fazla askeri üsse, 820 milyar dolara yakın savunma bütçesine sahip olurken, başka bir devletin denizaşırı bir üsse sahip olmasını ya da kritik bir coğrafyada güçlenmesini önlemek için çekinmeden askeri güç kullanılabiliyor. İsrail’in icra ettiği uluslararası hukuku hiçe sayan tüm askeri harekatların BM Güvenlik Konseyinde kınanmasına dahi izin vermiyor. ABD çıkarlarına aykırı hareket eden, sesini yükselten veya kararlarına itiraz eden ülkede renkli devrim sahneleyebiliyor; FETÖ tipi örgütleri harekete geçirtebiliyor, ülkeler arası anlaşmazlıkları kışkırtarak taraf olabiliyor, son kertede rejim değişikliği veya doğrudan Amerikan işgali söz konusu olabiliyor.
Hegemonun Yaptırım Gücü
Siyasi hegemonya dışında ABD’nin jeopolitik dayatmasının temel araçları, askeri, ekonomik, teknolojik ve kültürel hegemonya olarak karşımıza çıkıyor. Bu rejimler önce ihracat ve ithalat kısıtlamaları, ekonomik yaptırımlar, yağma düzenine benzer el koymalar ve daha sonra ablukadan savaşa kadar gelişen bir yelpazede ağır cezalandırmalar ile karşılaşıyor. Bu süreçlerde başta yazılı, görsel ve sosyal medya ile Hollywood film endüstrisi olmak üzere dijitalleşen dünyanın tüm kitle iletişim araçları yalan ve sahte haberler üzerinden algı operasyonları yürütüyor. Milyarlarca insan gerçekleri yalanlarla örterek ve adalet kavramını ayaklar altına alarak uyutuluyor. Milyonlar bu yalanlar üzerinden başlayan savaşlarla ölüyor. (ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell’in BMGK’de söylediği kitle imha silahları hakkındaki büyük yalan üzerinden 2003’te başlayan Irak Savaşından daha güzel örnek olabilir mi?)
Amerikan Silah Lobisi Savaş İster
Amerikan Askeri Endüstriyel (MIC) yapının kontrolündeki iktidardaki neocon yapılanma, bugün de aynı yalan düzen üzerinden insanlığı tehdide devam ediyor. Bu yapı savaş ister. ABD’nin iki okyanus arasında kalan güvenli jeopolitiğinin koruyucu kalkanı altında başka ülkelerde her kim olursa olsun savaş çıkarmak veya kışkırtmak Amerikan jeopolitiğinin temelidir. Avrupa ve Asya’nın parçalı tutulması; büyük Asya ve Avrupa güçlerinin yakınlaşma ve iş birliğinin önlenmesi; Avrasya güçlerinin okyanuslara çıkmasına izin verilmemesi temel güdülerdir. 11 Eylül 2001 sonrası gemi azıya alan bu yapı sadece konvansiyonel savaş değil, nükleer savaşı göze alan ve Amerikan halkının yaşama hakkını bile tehlikeye atmaktan çekinmeyen bir yapıdadır. NATO’nun doğuya doğru genişlemeyeceği sözü verildiği halde, 1990 sonrası her başkan döneminde NATO’nun Rusya’ya doğru genişleyerek 2004 sonrası Romanya ve Polonya’da Amerikan Anti Balistik Füze Savunma (ABM) silahlarının yerleştirilmesi; Ukrayna ve Gürcistan’da tezgahlanan renkli devrimler; Kendini seçilmiş ilahi bir şahsiyet sanan 11 Eylül dönemi Başkanı George W.Bush ’un 2001 sonunda ABM Anlaşmasından; Trump’ın 2019 yılında Orta Menzilli Nükleer Füzeler INF Anlaşmasından ve 2020 sonunda Açık Semalar Anlaşmasından çekilmesi, ABD’nin askeri ve siyasi gücünü fütursuzca kullandığının en somut örnekleridir. Tüm bu gelişmeler sonrası ABD yönetimi ve medyasının en çok kullandığı ifade Kural Temelli Uluslararası Düzen ve Rusya’nın Kışkırtılmamış Ukrayna İstilası (Unprovoked Russian Invasion of Ukraine) olabiliyor.
ABD Ukrayna Savaşının Uzamasını İster
ABD yönetiminin en büyük beklentisinin, bu savaşın bitirilmesinden çok, son Ukraynalı ölene kadar savaşı devam ettirmek olduğu anlaşılıyor. Çünkü bu savaş ABD jeopolitiği, iç siyaseti ve ekonomisi için o kadar büyük fırsatlar sunuyor ki, bu avantajları reddetmek istemiyorlar. Münih Konferansında konuşma yapan Çin Dışişleri Komisyonu Direktörü Wang’in dediği gibi neden batı tarafında hiç kimse barıştan değil de sürekli zafer ve savaştan bahsediyor?
Zira;
Bu savaş sayesinde AB, ABD’nin tartışmasız vassalı olmuş, ABD’ye savunmada muhtaç duruma düşürülmüştür.
NATO parçalanma aşamasından meydan okuma aşamasına geçmiştir.
Başta Almanya gibi endüstriyel bir dev olmak üzere, AB ucuz enerjiden mahrum edilmiş ve ekonomik gelişimi duraksatılmıştır.
Türkiye dahil Avrupa ülkeleri, Amerikan Sıvılaştırılmış Doğal Gaz (LNG) yakıtına bağımlı kılınmış, bu uğurda pıtrak gibi FSRU limanları inşa edilerek çevresel risk artırılmıştır.
Almanya, şişirilen Rusya tehdidi ile savunma harcamalarını katlamaya ve Amerikan askeri çıkarlarına boyun eğmeye razı edilmiştir.
Fransa’nın Gaulist bağımsız siyasi ve askeri yapılanması baskı altına alınmıştır.
ABD 2024 Başkanlık Seçimlerinde tekrar aday olacak Biden’ın neocon kesimler, derin Amerikan devleti ve askeri endüstrinin desteğini alacak sadakat içinde olduğu ispat edilmiştir. (Zira tek bir Amerikalının dahi kanı dökülmeden onbinlerce Ukraynalının kanını dökmeyi ve Ukrayna’yı yıkmayı başarmıştır.)
Ukrayna savaşı üzerinden Amerikan Askeri Endüstriyel kapasitesi yeni durumla karşılaşmış ve üretim artırma kararı alarak iç ekonomiye yeni bir alan açmıştır.
Avrasya’da Jeopolitik rakip Rusya’nın Ukrayna üzerinde oyalanarak kan ve güç kaybetmesine, dolayısı ile Çin’e gelecekteki bir savaşta destek verme yeteneğinde erozyona sebep olunmuştur.
Çin’in Rusya üzerinden Avrupa’ya ulaşan BRI (Kuşak ve Yol) ulaştırma hattı kesintiye uğratılmış, iki tarafın ekonomisine zarar verilmiştir.
ABD, AB Kazanımlarına Rağmen Savaşı Kaybediyor
Avrupa’ya yönelik kazanımlarına rağmen ABD, savaşın başından bu yana hedefledikleri Rus ekonomisini çökertme; Putin’i zayıflatarak rejimi değiştirme, Rusya’yı Donbas ve Kırım’dan geri çekilmeye zorlama; Rusya -Çin ve Rusya -Türkiye ilişkilerini bozma hedeflerini elde edememiştir.
Buna karşılık ABD dahil batı, silah ve cephane stoklarının erimesi sorunu ile karşılaşmış, uzak Asya ülkelerinden dahi destek istemek durumunda kalmışlardır. Bu gerçeklere rağmen propaganda makinesi, Avrupalılarla Rusları geri dönülmeyecek dozda düşmanlaştırmaya devam etmiştir. Devam etmektedir. Diğer yandan AB/ABD, Transdinyester özerk bölgesi sorunu ile yaşayan Moldova’yı NATO ve AB bloğuna almak ve Rusya’nın enerjisini biraz daha tüketebilmek için yeni bir tuzağa çekebilir. Burada yeni bir kriz yaratıp Rusya’nın Moldova’ya yönelmesini teşvik edebilir. Odessa ile Transdinyester ayrılıkçı Rus Bölgesinin yakınlığı dikkate alınırsa, Rusya’nın kışkırtılması ve bir taşla iki kuş vurmaya teşvik edilmesi söz konusu olabilir.
Putin’in 21 Şubat 2023 Mesajı
Putin’in Federal Meclis konuşması Ukrayna Savaşının geleceği hakkında ipuçları veriyor. Konuşmada en dikkat çekici kısım, ABD ve Batı tarafından silahlandırılan Ukrayna Ordusunun, artık Rus toprakları sayılan Donbas bölgesinden uzak tutulmasının zaruret olduğu vurgusudur. Batının doğrudan Rus topraklarındaki askeri üslere yönelik saldırıların gerek planlanması gerekse icrasında rol aldığına dikkat çeken Putin’in, Rusya’nın kendini korumak için Ukrayna askeri tehdidini batıya doğru iteceğini söylemesi önemlidir. Ukrayna’nın Rusya’ya karşı sürekli silahlandırılan ve savaşa sürülen sıçrama tahtası olma özelliğinin ortadan kaldırılması baharda beklenebilir. Bu hamlenin sonucunu belirleyecek iki faktör, Ukrayna’ya temin edilecek silah ve ateş gücünün tedarik temposu ile cephede kaybedilen Ukrayna askerlerinin yenilenme süratidir.
Yalan Üzerine Kurulu Güçlü Propaganda Makinesi
Diğer taraftan NATO ve AB ülkelerini savaşa destek konusunda ve hatta gerekirse NATO’da veto hakkını kullanacak Türkiye ve Macaristan gibi ülkeleri dışlayarak, Gönüllüler Koalisyonu (Coalition of Willing) kurmaya yönelik gelecek dönemin alt yapısı hazırlanmaktadır.
Görünen o ki Ukrayna’dan sonra AB/ABD için ucuz kan sunmaya hazır devletler arasında Moldova, Polonya ve Romanya ile Baltık Cumhuriyetleri öne çıkmaktadır. Bu çerçevede Propaganda ve algı atakları o kadar yoğun olmuştur ki, Ukrayna tarafı Rusya’ya oranla son derece orantısız kayıplarına rağmen, Kiev ve Zelensky’nin bırakalım Rusların yaşadığı Donbas’ı, Kırım’ı dahi geri alacağı algısı yaratılabilmiş, daha da ileri giderek örneğin Amerikan Hudson Enstitüsü (HI) 2022 Aralık ayında yayınladığı ‘’Rusya’nın Parçalanmasını Planlamak’’ başlıklı araştırma dokümanında Amerikan Hükümetine ‘’Rusya nasıl parçalanır?’’ tavsiyesi verebilmiştir. Ya da Amerikan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Mark Milley, Ukrayna Savaşının birinci yılı tamamlanırken 14 Şubat’ta NATO Savunma Bakanları Toplantısında şunları söyleyebilmiştir: ‘’Rusya bugün küresel bir paryadır ve dünya, Ukrayna’nın cesaretinden ve dayanıklılığından ilham almaya devam ediyor. Kısacası, Rusya kaybetti, Rusya stratejik, operasyonel ve taktiksel olarak kaybetti”.
Bu tarz bir konuşmayı ABD Genelkurmay Başkanı inanarak yapmaz. 30 NATO devletinin Savunma Bakanları da haritadaki gerçekleri görerek bu retorik konuşmaya inanmaz. Ancak ABD’nin iç ve dış siyasi ve ekonomik baskıları karşısında hepsi inanır görünürler. Benzer şekilde Polonya/Varşova konuşmasında Biden her beş dakikada bir “freedom” (özgürlük) kelimesini kullandı. O zaman şunu sorabilir miyiz? Küresel çapta 400 askeri üs ve örümcek ağına dönüşmüş istihbarat örgütlenmesi ile dünyayı ABD’den nasıl özgürleştireceğiz?
Baltık’ta Kuzey Akım Boru Hattı Sabotajları
Aynı durum, Pulitzer Ödüllü ünlü Amerikalı gazeteci Seymour Hersh’ün, 8 Şubat 2023 tarihinde yayınladığı makalesinde, Rus-Alman ortak projesi Kuzey Akım Boru Hatlarının, CIA, Alman Hükümeti ve Norveç iş birliği ile nasıl imha edildiğini ortaya çıkarmasında yaşandı.
Öylesi büyük bir ortak algı operasyonu yürütülüyor ki, AB Komisyon Başkanı Van Der Leyen, ABD tarihinin en büyük hatası olmaya aday sabotajı, neredeyse “Rusya yaptı” diyecek kadar kör bir Amerikan vasalı rolünü oynamaya devam etti. Rusya ve Çin, Seymour Hersh’ün makalesini çok ciddiye alarak rahatsızlıklarını her seviyede deklare ettiler. Örneğin 23 Şubat 2023 tarihinde ABD, Çin’in Rusya’ya silah yardımında bulunduğu suçlamasını yapınca, Çin Dışişleri Sözcüsü Wenbin, sözde ABD istihbaratını yalanladı ve ‘’ABD’nin paylaşacak değerli istihbaratı varsa, bunun Kuzey Akım boru hattı patlamasıyla ilgili gerçekler olması gerektiğini’’ söyledi.
Çin Rusya’ın Yanında
Çin’in savaşın birinci yıldönümünde keskin bir rota değişikliği ile Rusya’nın yanında yer aldığını ve bunu her seviyede somut şekilde sergilediğini görüyoruz. Wang Yi’nin gerek Münih Güvenlik Konferansındaki tutumu, gerekse Moskova ziyareti ile Çin Dışişleri Sözcüsü Wenbin’in ABD karşıtı söylemleri son derece dikkat çekici gelişmelerdir. Bu gelişmelere, 17-27 Şubat 2023 tarihleri arasında Güney Afrika Cumhuriyeti ev sahipliğinde Rusya ve Çin’in de katılımıyla devam eden Mosi (Duman) 2023 deniz tatbikatını ekleyebiliriz. BRICS bloğunun dayanışma ve iş birliğinin dışa vurumu olan bu tatbikat, ABD’yi son derece rahatsız etti. Bu tatbikat ve diğer gelişmeler gösteriyor ki, Avrupa ülkeleri, Japonya, Güney Kore, Avustralya, Singapur, Yeni Zelanda dışında küresel güney, ABD’nin yanında değil. Küresel ekonomi her geçen gün dolar hakimiyetinden uzaklaşıyor. 17 sente basılan 100 dolarlık banknot hakimiyeti dönemi ciddi yara alıyor.
Çok Kutupluluk Baskısı Artıyor
20. Yüzyılın ABD’ye sunduğu jeopolitik fırsatlar dönemi kapanmışken, ABD Ukrayna üzerinden kendine yeni bir fırsat kapısı araladı. Ancak Rusya ve Çin’in yakınlaşması ile Asya güçleri, ABD jeopolitiğinin hırslı hamleleri arasında yer alan NATO’nun genişlemesi ve batı Asya’yı çevrelemeyi hedefleyen Atlantik saldırganlığını dengeleyecek bir konuma geldi.
Yeni koşullar tek kutuplu Kural Temelli Uluslararası Düzeni temelinden sarsıyor ve fay hatlarını kırıyor. Bu düzen Çin’in ABD’yi üretimde geçtiği 2010’ların başında yaşlanma dönemine girmişti. 2008 ve 2012 mali krizleri, COVID-19 salgını, küreselleşmeden uzaklaşma eğilimin hızlanması Amerikan patentli Kural Temelli Uluslararası Düzenin içini boşalttı. ABD’ye askeri çatışma dönemini başlatmaktan başka çare bırakmadı. ABD ve neoconlar eski düzenin hala kurtarılabileceğini düşünüyorlar.
Ancak eski sistemin üzerine oturduğu jeopolitik temel ortadan kalktı. Asya’nın tüm Arktik kıyıları ile Batı Pasifik kıyılarının büyük bir kısmı artık Rusya ve Çin kontrolünde. İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğinin aciliyeti ve bu kadar önemsenmesinin temel nedeni budur. AUKUS’un kurulması ve Avustralya’ya nükleer denizaltı satışının temel nedeni de budur. Japonya ve Güney Kore’ye yoğun Amerikan baskısının nedeni budur. Asya tarihinde ilk kez kıtanın kuzey ve doğu sahilleri ABD ve Anglosakson kontrolü dışına çıktı. ABD, askeri çatışma yaratmadan artık Asya’nın birleşmesini önleyemez.
ABD Savaşmadan Yeni Düzeni Kabul Etmez
ABD, Ukrayna krizi sayesinde Avrupa’nın Asya ile buluşmasını önlemiş olabilir, ancak Asya’nın kendi içinde birleşmesini önlemesi her geçen gün zorlaşıyor.
Bu süreçte Rubicon geçildi. Sorun ABD’nin kendi iradesi ile yeni dünya düzeninin ve yeni kurumsal yapısının tesisine onay verip vermeyeceğidir. Biden ve onu kontrol eden neoconlar bu gelişmeye asla onay vermezler ve savaşı göze alabilirler. İkinci Dünya Savaşı örneğine göre hareket eden neoconlar bu savaştan galip çıkacaklarını düşünüyor olabilirler. Ancak savaş nükleer aşamaya geçerse kimsenin kazanmayacağını ve on yıllar sürecek radyoaktif havayı soluyacaklarını biliyorlar. (Buna yaşamak denirse?) Ancak konvansiyonel bir dünya savaşını teşvik edeceklerdir. Bu savaşta Amerikan kanını dökmek yerine Ukrayna modeli uygulanacaktır. Bu kapsamda ucuz kan depoları olarak öne çıkan devletler kullanılacaktır. Bu devletlerin başta Tayvan olmak üzere Ukrayna kadar, Amerikan çıkarları için kendi evlatlarını Asya cephesinde harcayacaklarını düşünemeyiz. ABD’nin gerek deniz gücündeki zafiyeti gerekse askerliğe elverişli genç nüfus (*) sayısında ciddi sorunları uzun soluklu konvansiyonel bir savaşı ayrıca içerdeki baskılar ve kutuplaşma nedeniyle devam ettiremeyecek bir durum yaratacaktır. Sonuçta bugünün cepheleşme koşulları İkinci Dünya Savaşına benzemiyor.
Türkiye ve Yeni Düzen?
Yeni düzen kurulduğunda, bu sadece ABD değerlerini ve çıkarlarını yansıtmayacaktır. Çok kutuplu ve çok medeniyetli bir güç dağılımını yansıtacaktır. ABD kadar AB, Çin, Rusya, Hindistan, Orta/Güney Amerika, Türk Dünyası ve Küresel Güney’in değer ve çıkarlarını yansıtacaktır.
Böyle bir dünya kurulduğunda Türkiye ve Türk dünyasının Avro – Atlantik veya Rusya – Çin etki alanına girmesine gerek kalmayacaktır. Zira Türkiye’nin coğrafyası, her güç alanının kesişme noktasındadır ve Türkiye kendisine tehdit teşkil edecek güç grubuna göre dış politika ve savunma ilişkilerini dengeleyecek esnekliğe ve milli güce sahiptir.
Önemli olan Türkiye’nin başta coğrafi gücü olmak üzere, milli gücünün olanak ve yeteneklerinin farkına varabilmesidir. 1952’den bu yana Atatürk’ten uzaklaştırılan ve kendine güvenmeyi kaybederek dinin afyonu ile beyni yıkanan kitleler, sandık demokrasisi üzerinden Avro – Atlantik yapının jeopolitiğine hizmet etti.
Avro Atlantik yapı Atatürk’ü ve Türk bağımsızlığını en büyük tehdit kabul etti. Bugüne kadar Atatürk’e ve bağımsızlığa yaklaşan siyasi partilere ve etki gruplarına her türlü kumpasın kurulması ve tasfiye edilmeleri için çabaladılar ve başarılı oldular. Türkiye’nin gerçek gücü altında kalmasına, orta gelir düzeyinin altına düşmesine, yolsuzlukların yolunu açacak siyasetçilerin ve çıkar gruplarının kanser gibi gelişmesine destek oldular.
Bugün, AB veya Amerikan fonları ile desteklenen bir tane Kemalist projeye rastlanamazken, etnik bölünmeye, üniter ve laik yapının parçalanmasına, devlet gücünün örselenmesine yönelik sayısız proje söz konusudur.
Bugün, AB ülkeleri ve sözde NATO müttefiklerimiz arasında PKK’yı desteklemeyen devlet yok gibidir. 12 Eylül döneminde Türkiye’nin yurt dışındaki imamlarının maaşının bile CIA kontrolündeki Suudi Arabistan’ın köktendinci Rabıta örgütü tarafından ödendiğini; o dönem Türkiye’nin Brzezinsky’nin Yeşil Kuşak projesinde asli oyuncu olarak nasıl dönüştürüldüğünü; ya da Almanya’daki Türkleri laiklikten uzaklaştırmak için Alman Gizli Servisinin desteğinde kurulan yüzlerce köktendinci İslami Türk derneklerinden bahsedebiliriz. İngiltere’nin Kırım Savaşından bu yana Türkiye topraklarındaki İslami tarikat ve tekkeler üzerinden yürüttüğü bölücü faaliyetleri saymaya gerek yok herhalde.
İşte bu kanserli yapıya Kural Temelli Uluslararası Düzen diyorlar. Türkiye batının insan onuruna ve yaşamına uygun her türlü güzelliğini kullanmalıdır. Bu kapsamda batılı olmak uygundur. Ancak batıcı olmak son derece tehlikelidir. Zira batıcılık her şeyin üzerine oturduğu jeopolitik temeli belirler ve Türkiye’yi kendi çıkarlarından uzaklaştırır. Ukrayna Savaşının birinci yıl tamamlanırken, dünya hiç olmadığı kadar çok kutuplu dünya düzenine yaklaşmaktadır.
Türkiye yeni dünya düzeninde tam bağımsız olmayı ve coğrafyasını neredeyse 85 yıl sonra ilk kez, Atatürk’ün yaptığı gibi kendi çıkarları için kullanmaya hazır olmalıdır. Bunun için dosyası olmayan, geçmişi tertemiz, seçkin nitelikleri ile öne çıkan örnek siyasetçilere ihtiyaç var. Mevcut yapı küresel jeopolitik fay hatları kırılmadan önce emekliye ayrılmalı ve gemiyi kişisel, ailesel, aşiret ve tarikat çıkarlarını düşünen değil, tarih önünde Atatürk Cumhuriyeti’nin geleceği için çalışacak ve gerektiğinde kendini feda edebilecek ehil ellere bırakmalıdır. Türkiye’nin büyük ve ciddi bir arınma dönemine ihtiyacı vardır. Çok kirlenmiştir.
(Balyoz esaret yıllarımızda, kumpas davalar ile örgütlü cehaletin acımasız kötülükleri birbiri ardına devam ederken Vardiya Bizde Platformu ve eşlerimizi, ileri yaşına rağmen yalnız bırakmayan ‘’Vardiya Bizde’’ diyerek sessiz çığlıklarda sesimiz olan yiğit cumhuriyet kadını ve Atatürk’ün evladı, 12. Deniz Kuvvetleri Komutanı merhum (E) Oramiral Emin Göksan’ın eşi Dr. Süheyla Göksan’ı 23 Şubat 2023 tarihinde kaybettik. Aziz hatırası önünde saygı ve minnetle eğiliyor, rahmet diliyorum. Rotası cennet olsun.)
(*) Amerika Birleşik Devletleri’nde, 17 ila 24 yaş arasındaki gençlerin yüzde 71’i askerlik hizmetine uygun değil ve obezite, gençlerin yüzde 31’ini isteseler dahi askerlik hizmetinden alıkoyuyor.