Gelişmişliğin bir ölçüsü de yazılılık, düzenliliktir. Yazılı toplum, gününü, günlerini, ilişkilerini, hedeflerini, deneyimlerini yazılı hale getirir. Verba Volant Scripta Manent: Söz uçar, yazı kalır. Yazı kalıcılığı güvence altına almakla kalmaz. Dahası, belirliliği arttırır, keyfiliği azaltır, insanlar ve kurumlar arası ilişkileri düzenler. Yazı, sözlü kültürün ötesine geçmeye imkân verir. Yazı sayesinde binlerce yıl önce yazılmış metinlerle, dolayısıyla insanlarla aramızda köprüler kurulur, aşılmaz sanılan engeller aşılır. Yazı sayesinde Orhon Yazıtlarını yazanların torunlarına verdiği akıl oracıkta durup durur.
Yazı sayesinde anlaşmazlıklar, sorunlar ve başarısızlıklar da nesnelleşir. Yazı, hiyerarşiyi görünür kılar. Bu sayede hiyerarşiyi sağlamlaştırmak yahut büsbütün değiştirmek kolaylaşır. Bir kararnameyle, bir yasayla, bir tebliğle yer yerinden oynar. Yazılılığın esası kayıttır. Artık kayıt salt yazıyla olmuyor. Ses kaydı var, video kaydı var. İyi ki de var! Güneş’in altında kaydedilmemiş diyar bırakmayacağız bu gidişle. En mahrem en özel şeyler kayda alınıyor. Artık her şey genel, her şey kamusal!
Gizlilik zorlaşıyor. Gizli kameralar, vesikalar derken artık gizli iş tutmak hepten güçleşti. Eski zaman hırsızlarını, ajanlarını, komplolarını düşünün hele. Bazıları hala aydınlığa kavuşmadı. Hasan Sabbah’ın fedaileri ve daileri yahut Tapınak Şövalyeleri, Kuru Kafa ve Kemikler, İlluminati vb. gizli cemiyetler artık o kadar da gizli değiller. Tarihte gizlenmişlerin yanına kâr kaldı. Ya da üstlerine atılı iftiralar temizlenemez artık. Siz istediğiniz kadar yazın Haşhaşçı değildik diye. Zamanın tapınakçı yalanları, devletlû tezviratı artık pek çok gönülde birer delil, gerçek ne yazık ki. Oysa şimdi öyle mi? Efsanelerin dağılıp gerçeklerin ortaya çıkma hızı her geçen gün artıyor. Dünün makbul maklubecilerinin foyası ortaya çıktı. Dünün işadamlarının makyajları siliniyor. Gerçek yüzleri artık herkesin malumu. Gizli kalmıyor hiçbir şey. Artık tek gizlenme yolu, daha fazla kayıtla, daha fazla bilgiyle kamufle olmak. Bilgi yığını yaratıp içine gizlenmek dışında yol kalmadı. Kim bilir belki yakında bir yapay zekâ uygulaması bunu da çözer.
Gizlilik: Hoş bir hatıra
Eskiden ”vay şununla görüşmüştüm” yahut ”ben öyle biriyle görüşmedim” diyenler ne şanslıydı. Artık telefon sinyalleri, görüntü kayıtları var. İyi ki de var! Yalancının mumu bellektekiler açığa çıkana kadar yanıyor artık. Gizlilik bir lüks, bir şans artık. Ne var ki şayet gelişmiş bir devletseniz gizli iş görmeniz gittikçe zorlaşıyor. Birbirini kayıt altına alan bürokratik kayıt silsilesiyle tescilleniyor her şey. Devlet ciddiyeti dediğimiz şey, kayıtlı, hukuki ve planlı olmak değildir de nedir zaten? Gizlilik devlet ciddiyetine takılıp kalıyor. En gizli iş için bile yığınla emir gidip gelecek. Eski filmler, diziler ne naifti! Bürokrasiden sıdkı sıyrılmış bir bürokrat, bir avuç idealist genci toplayıp onlara görev tevdi ederdi: ”Bir şekilde yakalanacak olursanız, tek başınasınız” yahut ”gizli bir birim kurduk, devletten de gizli”. Devleti saf bir demokrat gibi resmeden bu anlatılar eğlenceli elbet. Ne var ki, gerçeğe bütünüyle aykırı bir tablo bu. Devlet dediğiniz Tanrı’nın yeryüzündeki gölgesidir. Her şeyi bilmek ister, her şeyi görmek, her şeye karar vermek ister. İster de ister. Çoğunu da yapar. Her şeye karar veremese de iki kişinin bildiği sır değildir artık. Şah damarından yakın olmasa da kişilerin sağında, solunda, ötesinde yahut berisinde bir çift göz vardır muhakkak. İşte o gözler, kimi zaman bir bürokratın kimi zaman bir suçlunun kimi zaman bir jurnalcinin gözleridir. Brecht diyordu ya ”Parti’nin bin gözü vardır” diye. İşte o parti devlettir. Devlet her yerdedir. Her şeyi görür, bilir yahut her şeye tanıktır. Ne var ki, günahlardan münezzehtir. Bir yerde belirli konumları işgal edenler bir suç işlemişse o suçu ”devlet adına” işlemişlerdir. Yani kendilerini devlet yerine koymuştur, yoksa haşa devlet suç işlemez. İşte bu soyutluk sayesindedir ki devlet ayakta kalır, kalmalıdır. Aksi takdirde, devlet bir suç girdabına sürüklenir, suç meşrulaşır, dünyanın direği çatırdar.
Kayıtlı gizliliktir ”derin” dediğiniz
Ne var ki, birilerinden gizli faaliyetler olduğu da açık. Bunların olması gerekir mi? Bu çağda bunların olması bir gerekliliktir elbette. Fakat bunlar ortaya çıktığında birilerinin sorumluluk alması gerekir. ”Devlet adına” ve ”devletin bekası için” hukuk dışı iş yapanın devletin ardına saklanması doğru değildir. Madem bu kadar bağlıyız devlete, devlet korunmalı, ”devletin bekası için” hukuk dışı iş yapanlar devleti korumak için faaliyetlerinin arkasında durmalı. Aksi takdirde, buna ”devlet için” denmez. Devlet, adalet, özgürlük kendi adına kan dökmez. Birileri bunlar adına veya bunlar için kan döker. Bu kavramların soyutluğu korunmazsa devlet fanileşir, birilerinin naçiz vücudunda tecessüm eder ve onlarla birlikte ölür. Oysa Batılıların dediği gibi ”Kral öldü, yaşasın Kral”: O makamı dolduran ölür, yaşasın o makam ve yeni varisleri.
İşte bu yüzden ”derin” dediğimiz şey karaya oturmamalı. Derin olan şey, kök salmış olan, değişime rağmen varlığını sürdüren ve üstündekine hayat veren bir yapı olmalı. Yoksa üstündeki ayakta kalsın diye varını yoğunu karaya çıkarmamalı. Batılıların güzel bir deyişi var: The Establishment. Türkçesi, sanırım, Müesses Nizam. Yani kurulu düzen. Görüldüğü gibi bu hiç de karanlık değil esasında. Derinlikle de pek bir ilgisi yok. Kurulu düzenin kurulu olmasından ileri gelen varlığı, kurumsallığı, ilişkileri ve kendini koruma refleksi dışında bir anlamı yok bu düzenin. Kaldı ki bu yapının hukukiliği toprak altında değil, ayan beyan ortadadır. Kanunlardır, yargıdır, ordudur, kurumsal bellektir çoğu zaman. Belleği yıldönümlerini hatırlamaktan öteye gitmeyenlerin bu kurumsallığı anlaması pek mümkün değil, ne yazık ki. Zaten hatırlasalardı bir iki kayıt karşısında elleri ayaklarına dolaşmaz, çaresiz kalmazlardı.
Cumhuriyetin Sütunları Yıkılmaz
Yazılı, kayıtlı ve planlı olanın korkacağı bir şey yok. Yazılılığı, bürokrasiyi, kanunu yük olarak görenler, kayıtsızlıkları, plansızlıkları yüzünden yıkılıp gidecekler. Bir avuç kişiyle konuştuklarına güvenerek iş yapanlar, işte bu kurumsal bellek, toplumsal hafıza ve yeni çağın ruhu karşısında silinip gidecekler. Zaten hukuk, yazılılık ve plan olmasa devletin çeteden yahut mafyadan ne farkı kalır ki? O’nun naçiz vücudu toprak oldu. Ancak, cumhuriyet yaşıyor. İlelebet yaşar mı, bilemiyorum. Ama cumhuriyetin sütunlarının birkaç barbar akınıyla yıkılmayacağı muhakkak.
Kendini derinde sananlar karaya oturdu. Cumhuriyet köklerinden yeniden doğrulmalı artık!