Hırsızlık, katliam, tutuklamalar, adam kayırmalar, gözaltılar, hapisler, görevi kötüye kullanmalar, yolsuzluklar… Liste uzayıp gidiyor. Bu ithamlar iktidar sıklıkla, özellikle son 15 yılda, yöneltilse de mazisi ve kapsamı mevcut iktidarın ötesine geçmektedir. Bu eylemlerin ve ithamların geçmişte de söz konusu olduğu malum. Dahası, bu eylemler iktidarı elinde bulunduranlarla sınırlı değildir. Her geçen gün daha da anlıyoruz ki ahlaksızlığın türlü biçimleri her tarafımızı sarmış durumda. Tüm bunların dinden ve ahlaktan bunca bahsedildiği bir ortamda olması hayli ironik. Ancak ya tüm bu olan biteni ahlaklılık-ahlaksızlık ikiliği içerisinde alırken hata ediyorsak… Tecavüzcüler, kadına şiddet, hayvanlara eziyet, halka eziyet vb. eylemlerin ardında bütüncül ve ahlaka dair bir açıklama yerine başka bir yaklaşıma gerek duyuyor olmayalım.
Bu olgu ve olaylardan ciddi ölçüde bunalmış olduğumuz düşünülürse bu sorunun bir yazıya sığdırılamayacağı anlaşılabilir. Bu anlayışınıza sığınarak okumakta olduğunuz yazıyla başlamak üzere birkaç yazıyı bu konuya ayıracağız.
Olasılıkları açığa serelim:
1- İnsanların bir kısmı şu veya bu nedenden bu tür edimleri ifa etmek istiyor: Bu insanlara tecavüz çekici geliyor olabilir, benzer şekilde kadın dövmek haz veriyor olabilir ya da hayvanlara acı çektirmek onları mutlu kılıyor olabilir.
Genelde bu eylemleri kınayanlar, canavarlık gibi görünen bu tip eylemlerin öznelerini canavarlıkla, insan olmamakla nitelemelerinin nedeni de bu düşünceye dayanmaktadır. Bu düşünceye göre tüm bunları yapanlar insan olamazlar, onlar muhakkak ki canavardırlar aksi takdirde bu tür bir canavarlığa nasıl soyunsunlar.
2- İnsanların birçoğu belirli koşullar altında kaldıklarında şiddete yönelebilir. Tecavüz eylemi de bu şiddet eylemlerinden biridir. İnsanların bu eylemleri yerine getirirken bilinçleri yerinde olsa bile bir kısmı yakalanmamaları durumunda bile pişman olabilmektedir. Yakalanmaları durumunda çoğu pişman olduklarını söylemektedirler.
3- Tüm bu canavarca eylemler öfke veya dizginlenemeyen başka duyguların sonucunda gerçekleşmektedir. İnsanların duygularına etki eden etmenleri bilme, öngörme ve sonuçta açığa çıkan duygularla başa çıkma becerileri gelişmedikçe bunlar tekrarlanacaktır.
4- Yukarıdaki üç olasılık da söz konusu olabilir ancak tüm bunların altında kültürel-sosyal etmenleri yok saymamak gerekmektedir. Sonuçta tüm bu eylemlerin dünyada görülme sıklığı ülkelere ve kültürlere göre ciddi bir biçimde değişmektedir. O halde biyolojik, psikolojik nedenleri de içine alacak bir biçimde kültürel etmenleri de açığa çıkarmak gerekmektedir.
Suç, cezalandırma, şiddet ve öfke
İnsanların çoğuna kınadığımız edimler sorulduğunda, bunları kötü buldukları görülmektedir. Dolayısıyla, şu veya bu nedenle bu edimleri ifa edenler, eylemlerini rasyonelleştiriyor olmalılar. Elbette, bu edimleri ifa eden kişilerin bir kısmı sosyopatlardan veya psikopatlardan oluşuyor olabilir. Bu durumda, onların edimleri için başka etmenleri ve koşulları da dikkate almak gerekecektir.
İnsanların çoğu dinsel veya geleneksel kaynaklardan öğrendiklerine dayandırdıkları gerekçelerle bu eylemlerin yanlış olduğunu söylemektedir. O halde, bu yanlışlara kendilerini sürükleyen koşullardan bağımlı veya bağımsız olarak birtakım rasyonelleştirme biçimlerini benimsedikleri söylenebilir. Söz gelimi, bir kadına tecavüz eden bir suçlu eylemini, kadının giyim kuşamının açıklığının kendisini tahrik etmesine dayandırabilmektedir. Benzer şekilde, tanıkların bir bölümü, sosyal medyada tecavüz vakasının nedeni olarak tecavüze uğrayan kadının gece geç saatlere kadar içkili mekanlarda zaman geçirmesini sunabilmektedir. O halde, ya bastırılamaz duyguların etkisi altında kalınmasından ötürü açığa çıkan eylem söz konusu olduğunda bu duygulara yol açan tahrik unsuru öne sürülmekte ya da kadına şiddet örneklerinde gördüğümüz gibi kurbanın/mağdurun ahlaka aykırı eylemleri öne sürülerek bir cezalandırma faaliyetinden söz edilmektedir. Ahlaksız olan cezalandırılmalıdır, doğal, kültürel veya hukuki yollarla. Tecavüzün, kadına şiddetin, hayvanlara eziyetin ardında yatan toplumsal nefret anlaşılmadıkça ve rasyonelleştirme süreçleri açığa çıkarılmadıkça kurbanlara acıyanlar ve suçluları anlayanlar olarak başlayan bölünme yeni nefretleri doğuracaktır.
“Su testisinin su yolunda kırılması” başlığına girecek sonuçlar halkın gözünde doğal bir cezalandırma yoludur. Uyuşturucu müptelasının, fahişenin, ahlakdışı ilişkilere giren kadının, erkeğin ölümü bu başlığın altına girmektedir. Öldürenin saikleri ne olursa olsun olaya ilişkin yaklaşım, kültürel değerlendirme ve tepkiler ahlak dışılığa karşı takdir-i ilahi veya doğal sonuçlar sunulmaktadır. Tecavüzün ardında kadının giyim kuşamı, hal ve tavrı belirleyicidir, zira mücbir sebeple tahrik olmuş kişi duygularını bastıramamış, dahası bunu yaparak iyi de yapmış ki bu ahlakdışı yaratık cezalandırılmıştır. Bu bakış açısına ilişkin teoriler eskiden niyet okuma olarak görülebilecekken artık sosyal medya sayesinde bakış açısı sahiplerinin doğrudan ifadelerine erişebiliyoruz.
Kültürel yolla cezalandırma, mağdurun kınanması, işsiz, evsiz bırakılması, mağduriyetini gizlemek zorunda kalması gibi durumları içermektedir. Hukuki yollar, ülkemizde benimsenen çağdaş hukuk normları nedeniyle pek hayata geçirilememektedir. Ancak arzu edilenin şeriata ve örfe daha yatkın hukuki düzenlemeler olduğunu görmek çok zor değildir.
Kuşkusuz, toplumdaki bireyler masumlar ve canavarlar olarak bölümlendirilemeyecek bir çeşitlilik içindeler. Canavarlık ve masumiyet iç içe geçmiş durumda. Canavarca eylemler, mağduriyetler aynı öznede buluşabilmektedir. Benzer şekilde, yanlış eylemleri yapmakla canavarca eylemleri gerçekleştirebilmek arasındaki sınır çok belirgin değildir. Olayları nicel açıdan sıraya dizebileceğimiz bazı durumlar ekseninde ele almaya çalışırsak müdahale edilebilecek bazı yerler bulabiliriz.
Şiddet eylemlerinin ardında ortak bir payda olarak yoğun öfke ve sabırsızlık duygularına işaret edebilirsek, en azından birer etmen olarak bu iki duygunun varlığına ve kontrol edilememesi olgusuna varabiliriz.
“Geciktirilmiş haz” (delayed gratification) denen olguyu ve olası bir hazzı geciktirebilme becerisini gözlemlemeyi hedefleyen ünlü Marshmallow Deneyi’ni tasarlayan Walter Mischel’ın çalışması ardından yapılanlara bakmak yararlı olacaktır. Bu deneyde küçük yaştaki çocuklara bir tatlı verilmesinin ardından “biraz bekleyip bu tatlıdan yemezlerse ikinci bir tatlının kendilerine verileceği, aksi takdirde başka bir tatlı verilmeyeceği” söylenip çocukların tepkileri gözlemlenmektedir. Bazı çocuklar daha fazla haz için (daha fazla tatlı için) gerekli süre boyunca haz alma dürtülerini bastırıp beklerken diğerleri duygularına hakim olamayıp talimatlara uymada başarısız olmuşlardır. Çocukların ilgili ilgisiz pek çok özellikleri ölçüldükten sonra, sonraki çalışmalarla birlikte çocukların sabretme, duygularını kontrol etme becerileri iradelerini kullanma becerileri olarak tarif edilmiş ve bunun arkasında yatan etmenlerin arasında kültürün zaman yönetme becerisini mensuplarına aktarabilme gücü (Zimbardo, The Time Paradox), bu yönde eğitilmiş olup olmadıkları (Roy Baumeister, The Will Power) olduğu öne sürülmektedir. Özellikle Zimbardo’nun eserinde zamanı ve anlık istekleri kontrol edememe yetersizliği “Lucifer Effect” (Şeytan Etkisi) olarak adlandırılmaktadır. Bunun nedeni, Mischel’ın deneyinin sonrasında da görüldüğü gibi testten kalanların hayatta “kötülük”, “nefsine teslim olmak” olarak tanımladığımız ne varsa hepsine yönelmeye daha eğilimli olmalarıdır.
Yine Mischel’in de katıldığı (Shoda, Mishel ve Philip tarafından yapılan) ve 1990’da yayımlanan bir çalışmada teste tabi tutulanların sonraki yıllarda sergiledikleri performanslar karşılaştırıldığında şu sonuçlara ulaşılmaktadır:
a) Hazzı geciktirebilme becerisine sahip çocuklar SAT’den daha yüksek puanlar almışlar
b) Testi başarıyla geçen çocukların öfke kontrolüyle ilişkilendirebilecek suçlara ulaşma oranlar belirgin bir biçimde düşük çıkmış.
Sonraki yıllarda başka gruplarda da tekrarlanan testleri geçenlerin beyinleri incelendiğinde test sırasında aktif olan beyin bölgelerinin bağımlılıkla ilgili durumlarda ve karar verme sırasında aktif olan bölümler olduğu görülmüştür. Öfke ve benzeri türden güçlü duyguları kontrol etme becerisi ve karar verirken zamanı, eyleminin olası sonuçlarını göz önünde bulundurabilme becerisi ölçülebilir, geliştirilebilir ve sosyal yaşam sonucunda etki altına alınabilir bir beceri türüdür. Dolayısıyla, belirli koşullar altında bu becerinin edinebildiği bazı durumlarda ise edinilemediği yahut köreldiği iddia edilebilir. Bu durumda, anlık hazları kontrol edebilme becerisinin oluşma, körelme ve gelişme nedenleri incelenmedikçe canavarca eylemlerin psikopat bir azınlıkla sınırlandırılamayacak denli çoğaldığı günümüzde bu canavarlığın anlaşılması ve ortadan kaldırılması mümkün değildir.