Her yıl mayıs ayında kutlanan “Anneler Günü” geleneğinin kökleri Antik Yunan’a dayanır. Gaia ve Uranos’un kızı olan Rhea’yı onurlandırmak adına düzenlenen bahar festivallerine… Yeryüzü ile Gökyüzünün birleşiminden doğan Rhea, Olimposlu tanrıların/tanrıçaların annesi ve doğurganlık tanrıçası olarak görülmektedir. Kızı Hera yakın dönemde ününe ün katmış olsa da tüm bu kutlamaların çıkış noktasında Rhea bulunur.
Anadolu’da Kybele, Mısır Mitolojisi’nde İsis gibi tanrıçalar da farklı kültürlerde farklı isimlerde “Ana Tanrıça” inancının varlığını gözler önüne sermektedir. Benzer bir şekilde onların onuruna düzenlenen festivaller de toprağın uyandığı, doğanın canlandığı bahar aylarına denk gelir.
Bu benzerlik basit bir tesadüften ibaret olmadığı gibi, aksine derin bir anlam içerir. Mevsimlerin döngüsünün tıpkı bir yaşam sürecine benzemesi, akla ilkbaharı getirir:
Bahar ve kış… Doğum ve ölüm…
Doğa ile kendisi arasında ilişki kuran insan; doğumu ve ilkbaharın gelişini yaratıcı bir gücün eseri olarak görür. Doğuran, yeşerten, canlandıran birinin… Bir annenin…
Günümüzdeki anlamı, yüzyıllar içinde değişen toplum yapısına, maddi kazanç arayışlarına, kültüre, toplumsal cinsiyet rollerine; kadına, kadınlığa ve anneliğe yüklenen değerlere bağlı olarak daraltılmış ve çarpıtılmışsa da Anneler Günü’nü bahar aylarında kutlama geleneği neredeyse tüm toplumlarda sürmektedir.
Dolayısıyla, Ana Toprak Gaia’dan itibaren doğan, doğuran, bahçedeki toprağına bir tohum eken, balkonundaki çiçekler tomurcuklandığında içi içine sığmayan her kadının anne olduğunu unutmamak gerekir. Tam da bu sebeple, Anneler Günü yılda bir kez annelere hediye almamız gerektiğini hatırlatan tarihi değil; binlerce yıl boyunca yaşamış, yaşatmış kadınların satırlara sığdıramayacağımız “tarihini” temsil eder.
Kendini doğuran Gaia’nın, Ana Tanrıça Rhea’nın, Kybele’nin, İsis’in; var olma savaşı içinde üreten, yaratan, canlandıran tüm kadınların günü kutlu olsun!