Yandaş kelimesinin Türk Dil Kurumu sözlüğündeki karşılığı; “Birinden yana olan veya bir düşünceye, bir isteğe katılan, onu destekleyen kimse, yanlı, taraflı, taraftar”.
Sözlük anlamıyla, herhangi bir aşağılama ya da hakaret içermeyen “yandaş” kavramı, günümüzde esas olarak, çıkar dağıtma olanağı olan bir kişi ya da kuruma yakın olarak, dağıtılan çıkardan pay alma arzusuyla hareket eden kişi ya da kurumları ifade etmek amacıyla kullanılıyor. Bu niteliğiyle bir fikrin ya da kişinin yanında olmaktan öte bir anlam kazanıyor.
Yandaş kelimesinin, günümüzde en yoğun olarak kullanıldığı alan, özellikle AKP iktidarı çizgisinde yayın yapan ve şu ya da bu şekilde iktidarın icraatlarından ekonomik olarak yarar sağlayan -bolca kamu ihalesi almak, kamu ilanlarından, vergi ve ballı kredi olanaklarından yararlanmak, vb.- basın yayın yani medya sektörü. “Yandaş basın”, “yandaş gazeteci”, vb. nitelemeleri kullanarak, gerçeğin ortaya çıkmasını değil, çıkar dağıtma erkini elinde tutan kişi ya da kurumun yüceltilmesini hatalarının göz ardı edilmesini sağlamaya çalışan basın yayın organlarını, gazeteci ve yazarları toplum algısında mahkum ediyor, ifade ettikleri fikirlerin gerçeğin değil, vaat edilen ya da edinilen çıkar karşılığında kendilerine “empoze edilenin” ifadesi olduğunu söylüyoruz.
Bu yazıda tartışmak istediğim konu, günümüzde kullanılan anlamıyla “yandaş basın/gazeteci/yazar” kavramının yalnızca mevcut AKP iktidarına yakın duran ya da iktidar çizgisinde yayın yapan kişi ya da kuruluşları ifade etmek için kullanılıyor olmasının ne derece doğru olduğu.
Kişisel olarak, “yandaş gazeteci/basın kavramının yalnızca mevcut AKP iktidarı yanlısı yayın yapan, görüş ifade edenler için kullanılıyor olmasının doğru olmadığını düşündüğümü öncelikle ifade edip, devamında böyle düşünüyor olmamın nedenini/nedenlerini sizle paylaşacağım.
En temel karşı çıkış gerekçem, kavramın yukarıda sizle paylaştığım günümüz kullanımında üzerine yüklenen anlamıyla yani taraftar olmaktan, sempati duymaktan farklı olarak “çıkar amaçlı” olarak takınılan bir tavır olmasıyla ilgili.
Yandaşlık tanımını bu şekilde yapınca, yandaş nitelemesine giren kesim, sadece iktidara değil, çıkar dağıtımı üzerine kurulu tüm yapılara, o yapıları eleştirmek bir yana her fırsatta yüceltecek şekilde yakın olanları/yakın olmaya çaba sarf edenleri de kapsayacak şekilde genişliyor.
Bu noktada akla gelen soru, merkezi iktidar dışında çıkar dağıtımı yapabilen iktidar odaklarının neler olduğu.
Bu noktada ilk akla gelen kurum, özellikle AKP döneminde yapılan, Anayasa’nın ilk 3 maddesine aykırı olduğunu düşündüğüm mevzuat değişiklikleriyle, fiilen bölge yönetimi haline dönüştürülen Büyükşehir Belediyeleri ile feodal ağalıkla özel şirket arası bir yapıya dönüştürülen belediyeler oluyor doğal olarak. Hukuken kamu kuruluşu olmasına ve kamu kaynağı kullanmasına karşın, babadan miras kalmış özel şirket gibi yönetilen/yönetilmesi için en yetkili ağızlardan teşvik edilen/savunulan, keyfiliğin, siyasi ve ekonomik çıkarcılığın demokrasi olarak pazarlandığı kara delikler.
2019 seçimleri öncesinde gerek yerel yönetimler -özellikle bütçesi adeta devleşmiş büyükşehirler- merkezi idarede de iktidar olan AKP yönetimi altında olduğu dönemde yandaş olunabilecek siyasi odak tek iken, özellikle çok büyük kaynak kullanan, çok büyük bir rantı kontrol eden belediyelerin AKP tarafından kaybedilmesi sonucunda yandaşlığın hedefi olabilecek odak sayısı muhalefet cephesini de kapsayacak şekilde ikiye çıkmış durumda.
Sonuç olarak, özellikle, çok partili döneme geçildiği günden bu yana siyaset kurumunun esas aktörlerinden biri haline gelen, 1980 sonrasında kurumsallaşması sağlanan çıkar amaçlı iktidar yandaşlığı müessesesinin günümüzde, kamu eliyle, rant/kaynak dağıtımı yapabilen tüm güç odaklarını belediyeleri, sendikaları, demokratik kitle örgütlerini -az sayıda olsalar da, şüphesiz ki istisnaları var- kapsayacak şekilde yaygınlaşmış olduğunu görmenin, söylemenin vakti çoktan geldi ve geçiyor.
Aziz Nesin’in çok bilinen, çıkar amaçlı yandaşlığın “zübüklük” olarak tanımlandığı “Zübük – Kağnı Gölgesindeki İt“ isimli romanının son paragrafını paylaşarak, yandaşlığın ülkemizdeki geçmişini ve toplumsal yaşamın tüm alanlarında ne denli kök salmış olduğunu bir kez daha hatırlamak, sanırım hem eğlenceli –trajikomik-, hem de yararlı olacaktır.
“Öğretmenlikten istifa ettim. Yarın sabah erkenden buradan ayrılıyorum. Ama her gittiğim yerde bu zübükleri göreceğimi biliyorum. Çünkü bu zübüklük bizde yaşıyor. Onları birer zübük olarak yaratan, ortaya çıkaran bizleriz. Benim için şimdilik tek amaç, bundan kurtulmak. Ama gerçekten zübüklerden, kendi zübüklüğümüzden kurtulabilecek miyiz? İşte bu soruya cevap veremediğim için nereye gideceğimi, ne yapacağımı bilemiyorum. Yeni gideceğim yerden sana mektup yazar, önce kendi zübüklüğümden kurtulup kurtulamadığımı anlatırım. Sevgiler…”
Son olarak, Enver Aysever ismi üzerinden yapılan tartışmanın, çöldeki bir kum tanesi olduğunu söyleyip, siyasetin yandaşlık ilişkileri üzerinde şekillendiği/şekillendirildiği bir ortamda, yandaş kuklaları oynatan iplerin hangi çıkar ilişkilerinin sonucu olarak, kimin/kimlerin ellerinde olduğunu sorup bitireyim.
Ahmet Müfit