AKP kongresi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasına bakınca, iktidarın artık ekonomide söyleyecek sözü kalmadığı görülüyor. Siyasi mesajlarına bakınca, toplumsal değişime aile kavramını kullanarak ayak direme niyeti öne çıkıyor. Yeni anayasa sözleriyle toplumda biriken rahatsızlığı bir yıl daha öteleme niyetinin gerçekleşmesi ise çok zor gözüküyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, son birkaç gündür piyasalarda yaşanan dalgalanmaların, Türkiye ekonomisinin temellerini, gerçek dinamiklerini, taşıdığı potansiyeli ve yarınını kesinlikle yansıtmadığını söyledi. Bunun böyle olduğunu zaten bu ülkeye inanan herkes biliyor ama önemli olan yönetenlerin neden bu kadar çok hata yaparak ekonomiyi bu hale getirdiğidir. Konuşmada bu fiyaskoya hiçbir açıklama getirilmezken sadece vatandaşlardan evlerindeki döviz ve altını ekonomiye kazandırmaları ve varlık barışından yararlanılması istenince, söylenecek sözün kalmadığı zaten ortaya çıktı.
Bu ülkenin yöneticileri daha önce de ekonomide sıkıştıkları zaman yastık altındakileri çözmelerini vatandaşlarından istedi. Ancak AKP döneminde, özellikle son yıllarda AKP bunu neredeyse yılda bir istemeye başladı. Halbuki Cumhurbaşkanı Erdoğan da çok iyi biliyor ki, yastık altıdaki döviz ve altınlar ancak insanlar önlerini görebildiği takdirde, rasyonel bir ekonomik iklim oluşursa ortaya çıkar. AKP’nin iktidarını bu kadar sürdürmesinde de 2001 reformları ve kendisinin bu reformları devam ettirip yastık altının sisteme girdiği dönem en önemli faktördür. Cumhurbaşkanı Erdoğan, enflasyonla gerçekten mücadele edildiği, dengelerin yerine oturduğu, kurumsallaşmanın olduğu ekonomik programı sürdürdüğü için ekonominin yüksek büyümeler sağladığını unuttu. O dönemlerde Sayın Erdoğan’ın yanında hem rasyonel bir ekonomik program çerçevesi, hem bunu uygulayan liyakatli bürokratlar vardı. Başarının siyasi nemasını da Sayın Erdoğan üstlendi. O dönemdeki ekonomik başarı AKP’nin iktidar süresini bu zamana kadar uzattı.
Ne zaman ki herkesi yanından temizleyip itirazı olmayan liyakatsiz bürokratlar ve danışmanlarla, tek başına her şeye hakim olmaya niyetlendi, işte o zamandan beri ekonominin hızla geri gitmesine neden oldu. O dönem gerçekten analiz edilir mi bilinmez ama sanki öyle bir sağ duyu bile kalmamış gözüküyor.
İktidarın yaşadığı telaşın bence en büyük nedenlerinden biri yabancı banka ve fonlar ile uluslararası kuruluşlar ve tümüyle Batı’dan gelen büyük tepki. Bazıları “Nasıl bu kadar yanlış kararları üst üste alabilir” sorusuna, “Gücünün sınırlarını deniyor” yanıtını veriyor. Denenen şeyin sonucu görüldü mü, bilmiyoruz.
Bu korku nedeniyle son üç gündür iktidar adına kamuoyuna çıkan herkes “sermaye kısıtlamasına gitmeyeceğiz, serbest piyasadan taviz yok” mesajı veriyor. Cumhurbaşkanı’nın danışmanları kanal kanal gezip “Sermaye kısıtlaması yok” diyorlar. Ancak iktidarın kamuoyuna çıkardığı bu kişilerin ekonomi çevrelerinde ve piyasalarda kredibilitesi bulunmadığı, mesajların ters etki yaptığı görülüyor.
Bardağı taşıran son damla Sayın Ağbal’ın görevden alınması oldu. Önümüzdeki dönem TL’nin korumasız kalacağı, kur artışlarının kaçınılmaz olacağı aşikar. Kötü yönetim ekonomiyi hızla duvara sürüklüyor.
Ak Parti’nin yedinci olağan kongre süreci, açıkladığı 2023 manifestosu ve oluşturduğu yeni MKYK listesi sonucunda, halen Suriye ve Doğu Akdeniz bahane edilerek desteklenmesini siyasi tarih ileride utanç olarak yazacaktır.
Aydınlık ve sağlıklı bir ay dileğimle…