16-17 Aralık 2020 tarihli haberlerden buğday,arpa ve mısırı gibi birçok tarım ürünlerinin sıfır gümrükle ithal edileceğini öğrendik.
Aslında bu durum pek şaşırtıcı değil. Bir zamanlar tarım ülkesi olarak kabul edilen Türkiye,tarım ham maddesi ve ürünleri ithal eden bir ülke durumuna gelmiş bulunuyor.
Türkiye,şimdiye değin Rusya ve Ukrayna’dan buğday,Arjantin ve diğer ülkelerden canlı hayvan,kırmızı ve beyaz et,Bulgaristan’dan saman,Yunanistan’da pamuk, Çin’den fasulye,kayısı ve kuru sarımsak,ABD’den fındık ve badem,İsrail’den fındık,Güney Afrika’dan satsuma mandalina,Şili’den sofralık üzüm, ,İtalya ve Şil’den elma,Kosta Rika’dan kavun,İtalya’dan kuru üzüm,İran’dan karpuz, kuru kayısı,lahana ve İspanya’dan marul v.b ithal etmiş ve etmeye de devam ediyor.
Türkiye,Neden Tarım Ham Maddesi Ve Ürünleri İthal Eden Bir Ülke Durumuna Geldi?
Türkiye’nin tarım ham maddesi ve ürünleri ithal eden bir ülke durumuna gelmesinin birçok nedeni var.
İthalatı ortaya çıkaran iç etmenler arasında; tarımsal ürün artışının nüfus başına artmaması, yeterli kazanç sağlayamayan çiftçi ve köylüler tarımdan vazgeçmesi ve kırların boşalması, ,tarım ürünlerine erişimin giderek pahalı bir duruma gelmesi ve de iç piyasayı terbiye etmek gibi nedenler sıralanıyor.
Kanımca bir nedeni de tarım ürünlerinde “Dünya Borsa Fiyatları Aldatmacası”.
Dünya Borsa Fiyatları Ne?
Batı bloku,daha doğrusu emperyal kapitalizm, 1980’li yılların sonlarından itibaren tarımda izlediği politikaları terk etmeye başladı. Bu dönüşümde iki önemli etken rol oynadı. Bunlardan birincisi, reel sosyalist sistemin baskısını ortadan kalkmasıydı. İkincisi de tarımda özellikle Batı’da endüstriyel tarımın geldiği noktaydı. 1980’li yıllara değin tarım ürünleri ithalatçısı olan Batı, Ar-Ge ile geliştirdikleri yeni teknolojiler ve olağanüstü destekler aracılığıyla tarımda da gereksinimlerin çok üstünde tarımsal ürün ve girdi stoklarına ulaştılar.
Anılan stokların eritilmesi, Batı için varlıklarının sürdürülmesi açısından yaşamsal bir zorunluluk durumuna geldi. Ellerindeki ürün fazlalarının fiyatlarını düşürerek çok ucuz fiyatlarla ihraç ettiler.Bu amaçla,başta “ABD ve AB Tarımsal Ürün Borsaları Fiyatları”nı denetim altına aldılar ve çevre ülkelerinin pazarlarını ele geçirmek için neo-liberal politikaları zorlamalarla devreye soktular. Neo-liberal politikalara, emperyal yüzlerini saklamak için küreselleş(tir)me politikaları adı da verdiler.
Türkiye’de de medya denetlenerek tarım ürünleri fiyatlarının, dünya borsa fiyatları üzerinde olduğu konusunda kafalar yıkandı. Rekabet edebilmek için dünya tarım ürünleri fiyatları göstergesi olarak ABD Tarımsal Ürün Borsaları Fiyatları’nın temel alınması gerektiği ileri sürüldü.
Burada iki konu gözönüne alınmadı,daha doğrusu saklandı.
Bunlardan birincisi,tarımsal üretim maliyetleri idi.Türkiye’de tohum,damızlık,gübre,ilaç gibi girdi fiyatlarının dışa büyük ölçüde bağımlılığı ve tarımsal alt yapı sorunları gibi nedenlerle üretim maliyetlerinin ABD ve AB ile karşılaştırıldığında daha yüksek olması doğal bir durumdu. Bu durum karşılaştırmalarda hiç dikkate alınmadı .
Kimi zamanlarda ise ABD ve AB’de çiftçi eline geçen fiyatlar ile borsa fiyatları aynı olmadı.Genel olarak Amerikalı ve Avrupalı çiftçi eline geçen fiyatlar borsa fiyatının üstünde oldu ve aradaki fark devletçe karşılandı.
İkincisi ise zengin ülkelerin, dünya tarım pazarlarını ele geçirmek, aynı zamanda siyasal egemenlik için ucuza mal sunmaları konusu idi.Bu süreç devam etmekte.
Durum böyle iken Şikago, Londra ve Zürih gibi borsalarda oluşan fiyatları Dünya Fiyatı olarak kabul etmek ve Türkiye’deki ödemeleri buna göre ayarlamak, tam bir aymazlık ya da teslimiyetçilikti.
Peki Bütün Bunlar Türkiye’de Nasıl Uygulandı?
Neo-liberal politikalar,12 Eylül 1980 Askeri darbesiyle Özal ile başlayan süreçte, Bülent Ecevit’in sonradan kandırıldığını söyleyerek günah çıkardığı kurtarıcı olarak yurt dışından getirdiği “Kemal Derviş Ekonomi Politikaları” ile doruk noktasına ulaştı(*),süreç aksatılmaksızın devam ediyor.
Kemal Derviş;Uluslararası Tahkim Yasası, Telekom Yasası,Şeker Yasası,Tütün Yasası,Tuz Yasası, Doğalgaz Piyasası Yasası,Merkez Bankası Yasası, Bankacılık Yasası,Sivil Havacılık Kanunu, Kamulaştırma Yasası, Bütçe Değişikliği Yasası, Görev zararları ve bazı fonların tasfiyesini öngören yasa, Ek Bütçe Yasası, İhale Yasası,Ekonomik ve Sosyal Konsey Yasası gibi 15 yasayı hızla çıkarttı.
Şeker Yasası,Tütün Yasası ve Tuz Yasası gibi yasalar doğrudan tarım ve gıda ile ilgiliydi.
Ancak onlarla dolaylı bağlantılı bir yasanın da içeriğine de değinmek gerekiyor.
Uluslararası Tahkim Yasası ile yabancılık unsurunun bulunduğu kamu hizmetleriyle ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıkların uluslararası mahkemelerde taşınabilmesini sağlandı. Ulusal irade emperyalist merkezlere devredildi.
Bütün bunları anımsamadan, “Tarım Ürünleri İthalatında “Dünya Borsa Fiyatları” Aldatmacası”nı anlamak mümkün değil gibime geliyor.
Tekrarlayalım; iç piyasadaki tarım ürünleri fiyatlarının, dünya borsa fiyatları arasındaki bağı koparmak zorunluluğu var. Çünkü DÜNYA BORSA FİYATLARI, GENELLİKLE, ÜÇÜNCÜ DÜNYA PAZARLARINI ELE GEÇİRMEK İÇİN MÜDAHALE EDİLEREK DÜŞÜRÜLMÜŞ FİYATLARDIR.
(*) https://www.hurriyet.com.tr/kelebek/hurriyet-pazar/ecevitin-12-yil-sakli-tutulan-anilarindan-
Bir söyleşide Ecevit Kemal Derviş için: “En büyük pişmanlıklarımdan birisidir ve O şeytani hesaplar içerisindeydi!”diyordu.
Benim yorumum: Devlet adamlarının ülkeleri için verdikleri hatalı karar ve uygulamalar,pişmanlık duyduklarını söyleyerek telafi edilebilir mi? Tarih acaba bu pişmanlıkları kabul eder mi?