Tarımda Çöküş:Nedenleri Ve Çözüm Yolları/1

1.GİRİŞ

Türkiye, 1980’li yılların başından itibaren uluslararası denilen,ancak Amerika Birleşik Devletleri(ABD) ve Avrupa Birliği (AB)’de tekelci şirketlerin güdümünde olan Uluslararası Para Fonu (UPF), Dünya Bankası (DB) ve Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) gibi kuruluşlarının baskısı ve yönlendirmesiyle, tarımında da liberalleşme politikalarını uygulamaya başladı. Tarımsal desteklemeler azaltıldı, hedef kitlere ulaştırılmadı, tarımsal Kitler özelleştirildi ya da kapatıldı, Tarım Satış Kooperatifleri ve Ziraat Bankası gibi kredi kuruluşları işlevsiz duruma getirildi. Bu durumun sonucu olarak, kırsal kesim giderek daha da fakirleşti, kırdan kente göç hızlandı ve tarımsal üretim, nüfus artışına göre geriledi.

Türkiye gibi çevre ülkelerin tarımlarının da liberalize edilmek istenmesinin ardındaki ana gerçek, merkez ülkelerdeki tarımsal ürün stoklarının çok yüksek düzeylere ulaşarak sorun oluşturması yanında tarım tekellerinin kendi ülkelerinde tıkanmaları nedeni ile dünya pazarlarını işgal etme isteği idi. Türkiye’de uygulana gelen tarım politikalarının, büyük ölçüde dış dinamikler ya da küreselleş(tir)me ya da daha doğrusu emperyalizm ile bağlantılı olduğu görülmektedir.

Tarımda olduğu üzere Türkiye’de yaşanmakta olan ekonomik krizin kökenini burada aramak zorunluluğu vardır. Bu konu,son dönemlerde Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) tarafından bile dile getirilmektedir.TÜSİAD’nin 48. Olağan Genel Kurulu’nda Yüksek İstişare Konseyi (YİK) Başkanı Tuncay Özilhan; “…Liberal demokrasi, hukuk devleti ve piyasa ekonomisinin tüm dünyaya barış ve refah getireceği beklentisinin ise boş çıktığını itiraf etmek durumundayız. Liberal ekonomik düzenin eşitlik getirmediği, sadece batının emperyalist politikalarına hizmet ettiği iddiaları bir çok ülkede güç kazanıyor.” şeklinde bir tespit yapmış bulunuyordu 1 .

“Tarımda Çöküş:Nedenleri ve Çözüm Yolları”yazısı emperyalizm kıskacında Türkiye tarımında meydana gelen değişimleri özetlemeye yöneliktir. Bu bağlamda yazı,birbirini izleyen beş bölüm altında kaleme alınmıştır.Birinci bölümde,tarımda çöküşün dış ve iç nedenlerinden beyinlerin yıkanması konusu işlenecektir.İkinci bölümde ise neo-liberal politikaların tarımda uygulanması konusu kısaca özetlenecektir.Üçüncü bölümde ise tarımın çöküş göstergeleri maddeler halinde sıralanacaktır.Dördüncü bölümde çözüm yolları bağlamında sırasıyla tarımsal kitlerin yeniden açılması,desteklemelerde hedef kitle olarak küçük ve orta ölçekli işletmelerin alınması ve tarımsal kooperatiflerin desteklenmesi konularına ağırlık verilecektir.Beşinci bölümde ise; toprak reformunun gerçekleştirilmesi, tarımsal ar-ge ve eğitimin yeniden düzenlenmesi, gıda egemenliğinin korunması için finans örgütlere karşı tavır geliştirilmesi, dış ticarette gümrük fonları iç pazarı koruyacak şeklinde düzenlenmesi ve bölgesel anlaşmalar yapma konularında önermelerde bulunacaktır.

2.TARIMDA ÇÖKÜŞÜN NEDENLERİ

2.1.DIŞ NEDENLER

1980’li yıllara değin dünya, iki kutbun yönlendiriciliğindeydi. Bir yanda reel sosyalizm, bir yanda emperyal kapitalizm ve kurumları dünyayı şekillendiriyordu. Emperyal kapitalizm, anılan yıllara değin özellikle çevre ülkelerinde köylülüğü, bir başka deyişle küçük üreticiliği destekleme politikalarını sürdürdü. Ancak temel amacı, özellikle çevre ülkelerinde ortaya çıkabilecek toplumsal muhalefetin devrimci hareketlere dönüşümünü engellemek, daha doğrusu onları düzenin sınırları içinde kalmalarını yönlendirmekti.

Bununla birlikte, emperyal kapitalizm, 1980’li yılların sonlarından itibaren tarımda izlediği politikaları terk etmeye başladı. Bu dönüşümde iki önemli etken rol oynadı. Bunlardan birincisi, reel sosyalist sistemin baskısını ortadan kalkmasıydı. İkincisi de tarımda özellikle Batı’da endüstriyel tarımın geldiği noktaydı. 1980’li yıllara değin tarım ürünleri ithalatçısı olan Batı, Ar-Ge ile geliştirdikleri yeni teknolojiler ve olağanüstü destekler aracılığıyla tarımda da gereksinimlerin çok üstünde tarımsal ürün ve girdi stoklarına ulaştılar. Anılan stokların eritilmesi, Batı için varlıklarının sürdürülmesi açısından yaşamsal bir zorunluluk durumuna geldi. Ellerindeki ürün fazlalarını çok ucuz fiyatlarla ihraç ettiler. Bu nedenle çevre ülkelerinin pazarlarını ele geçirmek için neo-liberal politikaları zorlamalarla devreye soktular. Yeni-liberal politikalara, emperyal yüzlerini saklamak için küreselleş(tir)me politikaları adı da verildi.

Yeni-liberal politikalarla;

• Sermaye, mal ve hizmetler akışına çevre ulusal devletlerin koyduğu sınırlamalar gevşetildi ve azaltıldı.

• Sıcak para hareketlerine konan sınırlamalar kaldırıldı.

• Eskiyen teknoloji ve üretim birimleri, düşük ücretli çevre ülkelerine kaydırıldı.

• Çevre ülkelerinde menkul kıymet borsaları kuruldu.

• Sendikasızlaşmaya ivme verildi.

• Çevre ulus ülkelerinin de kamu şirketleri değişik araçlar kullanarak özelleştirilmeye başlandı, süreç devam ediyor.

Özet olarak, kendi tarımlarında korumacılık egemen olduğu halde, UPF ve DB aracılığı ile Türkiye tarımında serbestleşmeyi çıkış yolu olarak gösterildi.

2.2.İÇ NEDENLER

Reel sosyalizmin bunalıma girmesi ve çöküşü ile dünyanın tek kutupluluğa dönüşmesi de liberal kapitalist sistemin başarısı olarak görüldü. Bu bağlamda, liberal-kapitalizm dünyanın eriştiği en mükemmel sistemdi. Bunun yerine başka bir sistemin geçmesi artık söz konusu olamazdı. Bu anlamda tarihin sonu gelmişti. Bu şekilde kapitalizm bir dünya dinine dönüştürüldü. Bu dönüştürmede, özellikle ABD ve Britanya’daki kimi düşünürler (!) önemli rol oynadılar. Arkalarındaki tekelci firmaların desteğiyle bu ideolojilerini yaygınlaştırmak için vakıf, enstitü ve iletişim ağı kurdular.

2.2.1.NEO-LİBERAL POLİTİKALAR İÇİN TOPLUMUN ÖNCE BEYİNLER YIKANDI

Neo-liberal yaklaşım Türkiye gibi çevre ülkelerine de aktarıldı.Kimi bilim adamları, yazarları ve siyasetçileri fonlandı. Neo-liberal politikalar için toplumun önce beyinlerinin yıkanmasına gerek görüldü ve medya gücü çok etkin bir şekilde kullanıldı.Topluma televoleci olarak tanımlanan sözde bilim adamları aracılığı ile yalanlar ve aldatmacalar üretildi 2 Bu ideolojik çalışmalarla liberal-kapitalizm, büyük bir kesim tarafından normal ve doğal bir sürecin parçası olarak kabul edildi. Özetle bu konuda önemli düzeyde kültürel egemenlik kuruldu. Antonio Gramsci’nin “İnsanların beyinlerini işgal edebilirseniz, kalpleri ve elleri de arkadan gelecektir 3 deyişi gerçekleşti.

Bunların başlıca; “Avrupa Birliği(AB) ve Amerika Birleşik Devletleri(ABD) tarımında piyasa ekonomisi koşulları geçerlidir; Türkiye tarımında şimdiye değin uygulanan destekleme politikaları, ekonomiye büyük yük olmuştur. Yaşamakta olduğumuz ekonomik sıkıntıların önemli nedenlerinden biri budur; Köylüler, yılın çok sınırlı bir zaman diliminde çalışırlar, neredeyse bütün yıl yatarlar. Türkiye tarımının çağdaşlaştırılması ve verimlilik artışı için tek yol, zaman süreci içinde bütün destekleri kaldırmak ve serbest piyasa ekonomisinin kurallarını egemen kılmaktır.” şeklinde sıralandı.

Beyinler öyle yıkandı ki Kitler ve bu bağlamda tarımsal kitler özelleştirilirken çok az bir topluluk dışında hiç kimse karşı çıkamadı.

  • AB ve ABD’de Tarımda Desteklemeler Yoktur”aldatmacası

Değinildiği üzere toplumun beyinlerini yıkamada ortaya atılan tezlerden biri de AB ve ABD’de Tarımda Desteklemeler Yoktur”aldatmacası idi.

Oysa AB için öncelikle besin güvenliği nedeni ile tarım sektörü en fazla gözetilen ve korumacılığın en yüksek düzeyde olduğu bir sektördü.Bu günümüzde de sürdürülmektedir. AB’de “Avrupa Tarımsal Garanti ve Yönlendirme Fonu” aracılığı ile ortak tarım politikaları uygulanır. Bu politikalar kapsamında;

  • AB ortak bütçesinin geçmiş yıllarda %75’i, son yıllarda ise yarısına yakını tarımsal desteklemelere ayrılır.

  • Tarımsal işletmelerin çoğunluğu uzmanlaşmış işletmeler durumuna dönüştürülmüştür.

  • Tarımsal politikaların ekseninde, tarımsal kooperatifler rol oynamaktadır.

  • Kısaca, AB’de tarımsal desteklemeler sayesinde verimlilik artmış, tarımda çalışanların gelirleri yükselmiş, ürünleri tüketiciye uygun fiyatlarla ulaşmış ve tarım piyasası dengeye kavuşmuştur.

ABD’nde de uygulanan tarım politikaları da bilinenin aksine, en az AB kadar destekleyici ve yönlendiricidir. Çiftçi başına yapılan destekleme miktarı AB’nin de daha ilerisindedir 4 .

  • Kitler ve de Tarımsal Kitler, Karadelikdir” Aldatmacası

Türkiye’de özelleştirme politikaları,12 Eylül 1980 askeri darbesiyle toplumun gündemine aktarıldı. Bu doğrultuda Özal,Türkiye ekonomisini liberalleştirmeyi hedefleyen ve “24 Ocak Kararları” olarak bilinen geniş çaplı programın hazırlanmasında önemli rol oynadı. Özal,1983 ve 1987 yıllarında kurulan hükümetlerin de başbakanlığını yaptı. Döneminde devletin küçülmesi, özel sektörün ağırlığını artırmak için KİT’lerin özelleştirilmesi ilk kez gündeme getirildi.

Özelleştirme ile devletin ekonomideki sınai,tarım ve ticari etkinliğinin en aza indirilmesi hedeflendi. Böylelikle,sözde rekabete dayalı piyasa ekonomisinin oluşturulması, devlet bütçesi üzerindeki KİT’lerin finansman yükünün azaltılması, sermaye piyasasının geliştirilmesi,atıl tasarrufların ekonomiye kazandırılması ve bu yolla elde edilecek kaynakların altyapı yatırımlarına yönlendirilmesinin olası olabileceği gerekçeleri ileri sürüldü .

Bu doğrultuda, iç pazara dönük ithal ikamesi modeli yerine ihracata yönelik sanayileşme modeli benimsendi, fiyat denetimlerinin olası ölçüde kaldırılması ve fiyatların arz talebe göre piyasada belirlenmesi sağlandı, kamu kesimince üretilen temel mallarda desteklenmelerin kaldırılması ya da azaltılması, böylece bu mallarda hatırı sayılır zamların çekinmeden yapılması ve de yabancı sermayeyi özendirmek için yeni önlemler alınması, bu arada devlet tekelindeki kimi üretim alanlarının da yerli ve yabancı özel sermayeye açılması yolunda adımlar atıldı.

1993 yılı ise KiT’lerin tasfiyesinin ve/ ya da özelleştirilmesinin yoğun olarak gündeme getirildiği bir yıl oldu.

Özal Hükümetlerinden sonra gelenler de özelleştirmede önemli adımlara attılar. İşin ilginç tarafı,Türkiye’de merkez sağ partiler ile birlikte TBMM’nde temsil edilen iki merkez sol parti olan CHP ve DSP yönetimleri de özelleştirmeden yana görüş ve uygulamaları benimsemiş oldular 5 .

Sözgelişi,50.DYP-CHP Hükümeti’nin Başbakanı Tansu Çiller; 1994 yılında özelleştirmeyi savunurken Kemalist Cumhuriyete cepheden saldırıyor“Kendi bölgesinde son sosyalist devleti yıkacağız 6 , 10.Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel;”Devlet elindeki 100 milyar dolarlık tesisi özelleştirmediği sürece, bütçesini denkleştiremez. Devlete dayanarak ekonomiye artık hayır” 7 , Demirel’in bu açıklamayı yaptığı günlerde Başbakan Bülent Ecevit, Dünya Ekonomik Forumu’na katılmak üzere Davos’a giderken yanında, yabancı sermayeye satmak üzere 53 KİT’in tanıtım dosyası götürüyor 8 , 58, 59 ve 60.Hükümetlerde Maliye Bakanlığı yapmış Kemal Unakıtan; “KİT’ler satılmasın diyenler var. Babalar gibi satarım. Parayı veren düdüğü çalar… Sümerbank’ı tarihten sildik 9 , R.Tayyip Erdoğan özelleştirme uygulamalarının hız kazandığı 2005 yılında, “Ekonomi mükemmel gidiyor… Özelleştirme yapmazsak halka ihanet etmiş oluruz… Erdemir’i yabancılara söz verdim, yerli firma olmaz” 10 şeklinde açıklamalarda bulunuyorlardı.

Bu birleşmenin verdiği güçle, kamuoyu oluşturabilecek tüm araçlar tek yanlı bir şekilde kullanılarak, özelleştirmenin ülke sorunlarını çözebilecek tek yöntem olduğu sürekli vurgulandı. Bunu doğrulayabilmek için; Kamu Sektörünün verimsiz çalıştığı, kaynak israfı yaptığı, dünyada yaşananların bu yargıyı doğruladığı, ülkemizde de KİT etkinliğinin azaldığı, KİT açıklarının arttığı,bunun da enflasyon ve istikrarsızlığa neden olduğu gibi bir dizi kuramsal ve ampirik “kanıt” ortaya konuldu.

Diğer yandan özelleştirme ile ilgili raporların kimler tarafından hazırlandığı konusu gözden kaçırıldı.Türkiye’deki özelleştirmelerin hemen tümü, Dünya Bankası ve bağlı olarak Amerikan danışmanlık şirketlerinin belirleyiciliği ve yönlendiriciliği altında yapıldı ve yapılmaktadır. Bunlar arasında:”BOOZ–Allenve Hamilton TCDD, CS Firs BostonErdemir, Price Waterhause Sümerbank, Samuel Montaqu Petkim, Chase Manhattan Bank Tüpraş, Solomon Brothers Petrol Ofisi, Department of Employmeny Education and Training (DEET) Kardemir ile ilgilendi. Danışmanlık firmaları bunlarla sınırlı değildir ve sayıları çoktur. Türkiye’de hemen her iş için bir yabancı ‘danışman’ firma vardır. Petkim’in mali ‘danışman’ firmaları Samuel Montaqu ve Deloite Trouche, teknik danışmanı ‘Trichem ve Chem Systems’, ÖİB’nin ‘kuramsal danışmanı’ Mc Kinsey, ‘Özelleştirme Uygulamaları Teknik Yardım ve Sosyal Güvenlik Ağı Projesi Danışmanı’ Coopers & Lybrand’ 11 gibi firmalar ilk akla gelenlerdi.

Kamu Sektörünün verimsiz çalıştığı, kaynak israfı yaptığı ve kitlerin kamuya yük olduğu savlarına karşın,bunun gerçeklerle bağdaşmadığı konusunda raporlarda vardı.Sözgelişi,Ölçen; “KİT’lerin kâr etmesi ve Türkiye Cumhuriyeti hazinesine kaynak yaratması, 1998 yılıyla sınırlı değildi. Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu’nun 1996 yılında hazırladığı bir rapora göre KİT’ler Hazine’ye 1992’de 23 trilyon lira (3,3 milyar dolar), 1993’de 39 trilyon lira (2,1 milyar dolar), 1994’de 175 trilyon lira (5,6 milyar dolar), 1995’de 326 trilyon lira (7,4 milyar dolar), 1996’da 837 trilyon lira (10,3 milyar dolar) net katkı sağlamıştı” 12 . Bir başka bildirişde de “ Özelleştirme kapsamına alınıp ÖİB’na devredilen KİT’ler bile kâr etmektedir. Oysa ÖİB’na alınmak demek mezbahaya alınmış kesimlik demektir. Çalışanları umutsuz ve moralsizdir. İşsiz kalacakları günü beklemektedirler. Hiçbir gereksinmeleri karşılanmamaktadır. Bütün olumsuz koşullara karşın bunlar da kâr etmektedir ÖİB’nın verilerine göre bu KİT’lerden 4.7 milyar doları temettü geliri, 1,5 milyar doları diğer kaynaklar olmak üzere 5,2 milyar dolar kâr sağlanmıştır ” 13 .

Özelleştirme çalışmalarında Kemal Derviş’i de iyi tanımak gerekiyor. Ecevit Hükümeti tarafından 2001 yılında,Türkiye ekonomisini kurtarmak (!)amacıyla ekonomiden sorumlu devlet bakanı yapıldı.15 günde 15 yasayla 14 pancara ve tütüne kota konuldu,şeker ve tütün fabrikalarının satılması kolaylaştırıldı,ithalattaki sınırlama yabancı tekeller lehine kaldırıldı ve de kamu ihalelerine yabancıların girmesi sağlandı. Ancak yıllar sonra 2014 yılında yapmış olduğu bir söyleşide Kemal Derviş;“Bizi Özelleştirmeye Zorladılar” diye bir itirafda bulunuyor 15 ve “…Daha sonra ABD’ye geldim ve Başkan Bush’un Hazine Bakanı beni çok soğuk karşıladı…Kendisi ‘krediye hiç gerek yok’ dedi. Eğer bilmiyorsanız ‘özelleştirme konusunda size yardımcı olayım.Ama özelleştirirken satacaksınız, piyasa ne verirse o fiyata satacaksınız. Biz bu kadar ucuza satmayız diye bir tutum içine girerseniz o zaman hiçbir şeyi başaramazsınız.” dediklerini anlatarak aslında kendisine verilen uluslararası görevi örtmeye çalışıyordu 16 .

  • Tarım Ürünlerinde Dünya Borsa Fiyatları” Aldatmacası

Medyada, Türkiye tarım ürünleri fiyatlarının, dünya borsa fiyatları üzerinde olduğu söylendi. Rekabet edebilmek için dünya tarım ürünleri fiyatları göstergesi olarak ABD Tarımsal Ürün Borsaları Fiyatları’nın temel alınması gerektiği ileri sürüldü.

Burada iki konu gözönüne alınmadı,daha doğrusu saklandı. Bunlardan birincisi,tarımsal üretim maliyetleri idi.Türkiye’de girdi fiyatlarının(tohum,damızlık,gübre,ilaç gibi) dışa büyük ölçüde bağımlılığı ve tarımsal alt yapı sorunları gibi nedenlerle üretim maliyetlerinin ABD ve AB ile karşılaştırıldığında daha yüksek olması doğal bir durumdu. Bu durum karşılaştırmalarda hiç dikkate alınmadı 17 . Kimi zamanlarda ise ABD ve AB’de çiftçi eline geçen fiyatlar ile borsa fiyatları aynı olmadı.Genel olarak Amerikalı ve Avrupalı çiftçi eline geçen fiyatlar borsa fiyatının üstünde oldu ve aradaki fark devletçe karşılandı.

İkincisi ise zengin ülkelerin, dünya tarım pazarlarını ele geçirmek, aynı zamanda siyasal egemenlik için ucuza mal sunmaları konusu idi.Bu süreç devam etmektedir.

Durum böyle iken Şikago, Londra ve Zürih gibi borsalarda oluşan fiyatları Dünya Fiyatı olarak kabul etmek ve Türkiye’deki ödemeleri buna göre ayarlamak, bir aymazlık ya da teslimiyet değil mi? 18

  • Ziraat Bankası Görev Zararı Aldatmacası

Kırsal kesimin tarımsal kredi kurumu olan Ziraat Bankası, önce küçültüldü, daha sonra özelleştirilmeye başlandı. Özelleştirme gerekçeleri arasında bu bankanın büyük bir görev zararına sahip olduğu, bunun da tarımsal desteklemelerden kaynaklandığı dile getirildi. Kamuoyunun bir kesimi de buna inandırıldı. Bunun bir aldatmaca olduğunu somut bir örnekle açıklayalım. Ziraat Bankası, 1993-1994 ürün diliminde pamuğa pirim vermişti. Ancak, bankanın hazineye ödeyeceği paraya gerçek üstü boyutlarda faiz tahakkuk ettirildi. Şöyle oldu; Ziraat Bankası’nın 315 milyon dolarlık ödemesi, 2000 yılının başında 11 milyon dolara yükseltildi. Bu durum, dolar bazında yüzde 128’e ulaşan faiz getirisiyle gerçekleştirildi. Bu şekilde yüksek bir görev zararı meydana getirildi 19 .

Aslında görev zararı aldatmacasıyla iki önemli konu göz önünden uzaklaştırılmaya çalışıldı. Bunlardan birincisi, iflas eden ve kapatılan özel bankaların Ziraat Bankası’na devrinden meydana gelen zararların saklanılmak istenmesiydi. İkincisi ise hazinenin iç borçlanma ihalelerinde faizleri aşağıya çekme yükünün Ziraat Bankası’na verilmesi idi.

  • Doğrudan Gelir Desteği Aldatmacası

2000’li yılların başlarından itibaren, tarımda üretimle bağlantılı desteklemelerin yerine,köylü üretimden kopsun,ister eksin,ister ekmesin diye “Doğrudan Gelir Desteği(DGD)”uygulaması devreye sokuldu. Dünyadaki çiftçilere yapılan desteklemenin bu yolla olduğu iddia edildi. Ancak biraz incelendiği zaman durumun böyle olmadığı, toplam desteklemelerde AB ve ABD’de DGD’nin payının yüzde 10-25 arasında değiştiği görüldü.

DGD uygulamasıyla ortaya şu çıktı;Üretim ile destekleme arasındaki bağ koparıldı. Üretim yapsın yapmasın, tapu getiren herkese pirim verildi. Bunun sonucu olarak, tarımsal üretim geriledi. Türkiye tarım ürünleri dışalımcısı bir ülke durumuna geldi. Diğer yandan, kırsal kesim daha da yoksullaştı ve çözüldü. Kente göç hızlandı. Bu durum, kentlerde yeni sorunların ortaya çıkmasına da neden oldu 20 .

Daha sonra DGD uygulanmasından vazgeçildi ve ürün temelinde yetersiz desteklemeler gündeme sokuldu.

  • Türkiye’nin gelişmesinin önündeki en büyük yapısal engel köylülük ve tarımdır”Tezi 21

Türkiye kamuoyunda yine televoleci olarak tanımlanan akademisyenlerden Mehmet Altan, Türkiye’nin gelişmesinin önündeki en büyük yapısal engel köylülük ve tarımdır. Köylülük sadece fakirlik değil, bir zihniyettir. Türkiye, bu sorunla yasayamaz. Yapısal bir değişikliğe gitmeden ne bu sorun, ne de bu soruna bağlı olarak ortaya çıkan diğer sorunlar çözülebilir. Yeryüzüne ulaşmak istiyorsak, köylülük yakamızdan düşmeli… Köylülüğün bitirilmesi gerekir.

Ülkenin yarısı köylü bunlar da senede bir ay çalışıp 11 ay yan gelip yatıyorlar. O bir ayda da verimlilikleri o kadar düşük ki, bi halt üretmiyorlar. Üstelik ürettiklerini de pahalı üretiyorlar; öyle ki onların ürettiklerini dışarıdan ithal etsek çok daha ucuza gelir. Böylece bu köylü milletinden de kurtuluruz. Köylülerin çoğunlukta olduğu toplumlarda demokratik tepki gelişmez, birey ortaya çıkmaz.” diyordu.

Ancak bu tespitleri yaparken hiçbir bilimsel kanıt göstermek gereksinmesini de duymamıştı.





Kaynakça

18-19 Ocak 2018 tarihli gazete ve TV haberleri

Altan,M.,2001.Köylüler Ne Zaman Manşet Olur? Zaman Kitap

arsiv.sabah.com.tr/1999/12/11. “Devletle ekonomiye hayır!’

arsiv.sabah.com.tr/2000/01/28 .”Ecevit 53 projeyle gitti”.

Aydoğan,M.,2014. Siyasette “Kutsal İttifak”; Özelleştirme. Kuramsal Aktarım, Ocak 2014

Balbay,M.,2005. Artık Sümerbank Yok Sömürübank Var. Cumhuriyet 02.08.2005

Benedetto,F., 2013 Hegemonya ve İktidar Çev. Onur Gayretli. İstanbul: Kalkedon Yayınları, 2013

Gramsci, A.,2009. Bir Devrimcinin Yaşamı . Çev. Kudret Emiroğlu. İstanbul: İletişim Yayınları, 2009.

Kaymakçı,M.,2009.Türkiye Tarımı Üzerine Notlar.Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Yayınları..s.31-32

KİT Sistemlerinin İktisadi Değerlendirilmesi, Nicel İrdeleme, Özelleştirme Sorunları ve Politika Seçenekleri Özet Rapor.KİGEM Yay. 1997, sf.30

Kit’ler ve Özelleştirme:İddialar ve Gerçekler.Türk-İş Araştırma Merkezi.Türk-İş Dergisi Ekidir.s.213

Ö.İ.B. Özelleştirme Uygulamaları. www.oib.gov.tr

Ölçen A.N., Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu Raporu”ak., “Türkiye Sorunları”Yıl 6, Sayı 33

Özkaya, T., O.Oyan,F. Işın ,A.Uzmay ,2000.Türkiye’de Tarımsal Destekleme Politikaları, Dünü-Bugünü-Geleceği, TÜSES için yapılmış yayınlanmamış çalışma.

www.egitimajansi.com/haber/kemal-dervisten-itiraflar

www.ensonhaber.com/kemal-dervis ve catherina-40 milyar-dolari-ne yapti)

Yeniçağ 26.07.2005.”Yabancılara Söz Verdim”

Yentürk,N.,E.Yeldan,A.H.Köse,G.Günaydın, (Ed.,Özer,M.) Türkiye Ekonomisi.T.C.Anodolu Üniversitesi.Yayın No.1579.Eskişehir.s.111

1 18-19 Ocak 2018 tarihli gazete ve TV haberleri

2 O yıllarda Mehmet Altan,Asaf Savaş Akad,Seyfettin Gürsel,Eser Karakaş gibi ekonomistler neo-liberal politikaların gerekliliği konularında ekranlarda ve gazetelerde boy gösterdiler.

3 Antonio Gramsci, elit bir azınlığın toplumun geri kalan büyük bir çoğunluğuna hükmetmesi, çoğunluğun da hükmedilmeyi ve yönetilmeyi kabul etmesini “Hegemonya Kavramı” nda açıklar.O’na göre;”Egemen sınıf çıkarlarını destekleyecek olan temel eğilimleri, inançları, ahlak kurallarını ve topluma egemen olmasını istediği tüm değerler sistemini; aile, okullar, sendikalar ve STK’lar gibi tüm toplumsal kuruluşlara etki ederek yayar.Bu araçlar sayesinde azınlık,çoğunluğu denetler. Hegemonya kavramı; kısaca topluma yön veren sınıfın dünya görüşü olarak tanımlanabilir ve egemen sınıf,iktidarını kimi zamanlar güç,kimi zamanlar insanların rızasını üreterek ya da ikisini birden kullanarak gerçekleştirir ve sürdürür. Güç kullanarak yönetmek için ordu, polis, yargı ve hapishane gibi kurumlar gerekir. Anılan kurumlar,fiziksel güç kullanarak insanların varolan sisteme boyun eğmelerini sağlar. İnsanları sisteme olan rızasını üretmek ve sağlamak için de medya etkin bir şekilde kullanılır. Medyada haber değeri olacak olay ve olgular hep egemen sınıfın bakış açısı ile sunulur. Kapitalist üretim ilişkileri, doğal düzen kabul edilir. Kapitalist her türlü girişim ve uygulamaları sağduyu ve toplumun çıkarı olarak sunulur. Bireycilik yüceltilir” .( Bakınız: Antonio Gramsci Bir Devrimcinin Yaşamı . Çev. Kudret Emiroğlu. İstanbul: İletişim Yayınları, 2009. Fontana, Benedetto. Hegemonya ve İktidar Çev. Onur Gayretli. İstanbul: Kalkedon Yayınları, 2013)

4 Kaymakçı,M.,2009.Türkiye Tarımı Üzerine Notlar.Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Yayınları..s.31-32

5 Kit’ler ve Özelleştirme:İddialar ve Gerçekler.Türk-İş Araştırma Merkezi.Türk-İş Dergisi Ekidir.s.213

6 KİT Sistemlerinin İktisadi Değerlendirilmesi, Nicel İrdeleme, Özelleştirme Sorunları ve Politika Seçenekleri Özet Rapor.KİGEM Yay. 1997, sf.30

7 arsiv.sabah.com.tr/1999/12/11. “Devletle ekonomiye hayır!’

8 arsiv.sabah.com.tr/2000/01/28 .”Ecevit 53 projeyle gitti”.

9 Balbay,M.,2005 Artık Sümerbank Yok Sömürübank Var.Cumhuriyet 02.08.2005.

10 Yeniçağ 26.07.2005.”Yabancılara Söz Verdim”

11 Aydoğan,M.,2014. Siyasette “Kutsal İttifak”; Özelleştirme. Kuramsal Aktarım, Ocak 2014

12 Ölçen A.N., Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu Raporu”ak., “Türkiye Sorunları”Yıl 6, Sayı 33

13 Ö.İ.B. Özelleştirme Uygulamaları. www.oib.gov.tr

14 Kemal Derviş;Uluslararası Tahkim Yasası, Telekom Yasası,Şeker Yasası,Tütün Yasası,Tuz Yasası, Doğalgaz Piyasası Yasası,Merkez Bankası Yasası, Bankacılık Yasası,Sivil Havacılık Kanunu, Kamulaştırma Yasası, Bütçe Değişikliği Yasası, Görev zararları ve bazı fonların tasfiyesini öngören yasa, Ek Bütçe Yasası, İhale Yasası,Ekonomik ve Sosyal Konsey Yasası gibi 15 yasayı hızla çıkarttı.

Şeker Yasası,Tütün Yasası ve Tuz Yasası gibi yasalar doğrudan tarım ve gıda ile ilgiliydi.

Ancak onlarla dolaylı bağlantılı üç yasanın içeriğine de değinmek gerekiyor. Uluslararası Tahkim Yasası ile yabancılık unsurunun bulunduğu kamu hizmetleriyle ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıkların uluslararası mahkemelerde taşınabilmesini sağlandı. Ulusal irade emperyalist merkezlere devredildi. İhale Yasası ile kamu ihalelerine yabancılar için konulan sınırlamalar kaldırıldı. Ardından defalarca değiştirilen ihale yasalarıyla devlet delik deşik edildi. İhaleye verilmeyen devlet işi bırakılmadı. Ekonomik ve Sosyal Konsey Yasası ile sendikaları denetleyecek merkez oluşturuldu. Kamunun, işçi, işveren örgütlerinin buluştuğu örgüte, Ekonomik ve Sosyal Konsey adı verildi.

15 www.egitimajansi.com/haber/kemal-dervisten-itiraflar

16 Bu tespiti yıllar sonra eski bakanlardan,üstelik sağ eğilimli Güneş Taner de doğrulayacaktır. Taner,Kemal Derviş hakkında şunları söylüyordu: “Özel bir görevi vardı. Yerli sermayeyi biçerek yabancılara kapıları sonuna kadar açtı. Bankalar ve sigorta şirketleri el değiştirdi ”(Bakınız:www.ensonhaber.com/kemal-dervis ve catherina-40 milyar-dolari-ne yapti)

17 Yentürk,N.,E.Yeldan,A.H.Köse,G.Günaydın, (Ed.,Özer,M.) Türkiye Ekonomisi.T.C.Anodolu Üniversitesi.Yayın No.1579.Eskişehir.s.111

18 Kaymakçı,M.,2009.a.g.e.,s.33

19 Özkaya, T., O.Oyan,F. Işın ,A.Uzmay ,2000.Türkiye’de Tarımsal Destekleme Politikaları, Dünü-Bugünü-Geleceği, TÜSES için yapılmış yayınlanmamış çalışma.

20 Kaymakçı,M.,2009.a.g.e.,s.34

21 Altan,M.,2001.Köylüler Ne Zaman Manşet Olur? Zaman Kitap

Bunları da sevebilirsiniz