Efsanelerle ilgisi olanlar Sisifos efsanesini bilirler. Geçen yıllarda Devlet Tiyatrosu oyuncularından efsaneyi anlatan çok hoş bir oyun izlemiştim.
Efsaneye göre Sisifos tanrılar tarafından çok ağır bir cezaya çarptırılır. Her sabah çok ağır kocaman bir kayayı ite ite yüksek bir tepenin üzerine tek başına çıkaracak, akşam olunca bütün gün bin bir zorlukla taşıdığı kayayı aşağıya yuvarlayacak ve ertesi sabah aynı işlem tekrarlanacaktır.
Sisifos her gün kan ter içinde kayayı tepeye kadar çıkarmaya ve her akşam, onca çabanın boşa gittiğini görmeye mahkûmdur. Aynı iş sonsuza kadar tekrarlanacaktır.
Bazen ülke olarak buna bir cezaya çarptırılmış olabileceğimizi düşünmekten kendimi alamıyorum.
Çünkü ülkemizin tarihi ilerleme dönemleri ve hemen arkasından patlak veren gericilik hareketleri arasında amansız gelgiti andırıyor.
Kimiz zaman bazı kuşaklar ideal edindikleri güzel amaçları için büyük uğraşlar verip kayayı tepeye çıkarmayı başarıyor. Kaya yukarı çıkarılırken kan dökülüyor, bin bir fedakârlıklar yapılıyor. Kayanın altında ezilme pahasına kazanılıyor bu başarı.
Sonra bir bakıyorsunuz her şey ters yüz edilmiş ve bir takım güçler kayayı aşağıya yuvarlayıvermişler.
Bir süre kızgınlık umutsuzluk kaplıyor herkesi sonra birileri daha ortaya çıkıp kayayı tekrar tepeye çıkarmaya uğraşıyor, pek çok bedel ödeyerek bunu başarıyor ama bu işe yaramıyor. Birileri daha ortaya çıkıp hoop kayayı yine yuvarlayıveriyor.
Kaç kuşak kayayı yukarı çıkarmak için telef olup gidiyor, aslında onlar telef olmayı göze alıyorlar ama acı olan Sisifos’un cezası gibi yapılanların bozuluvermesi.
Asıl acı olan umudu kaybetmek, kayayı yukarı çıkarsak neye yarayacak düşüncesine kapılmak.
Birisi Tevfik Fikret’in şiirini okuyormuş. ‘’Eğer bu memlekette sabah olursa Halık’’ dizesi okunur okunmaz arkadaşı hemen yapıştırmış: ‘’Bil ki fecr-i kaziptir’’ (Yalancı şafak)
O tarihten bu yana kaç yıl geçti İnsanoğlu yeni binyıla girmişken, biz kendi kuşağımıza yüklenen kayayı iterek tepeye çıkarmak için ter döküyor ve yüzlerce yıldır yazılanları yeniden üreterek görevimizi yerine getirmeye çalışıyoruz. Bu işi mahkûmiyetimiz olduğu kadar görev olarak görüyoruz.
Homeros’un Sisifos’undan yola çıkıp, hayattaki anlamı ve saçmalığı sorgulayan kitabı Albert Camus, tepeye ulaşma mücadelesinin hedefe ulaşmaktan daha önemli olduğunu ve bunun insan hayatını anlamlandırmaya yettiğini anlatıyor.
Yaşamak direnmektir.