Sanalda Öyküler IV

adam dağ evinin verandasında oturmuş elinde kırmızı bir kadeh şarap, yazıyordu. kadınına. tek başına. kendi yalnızlığıma karşı yazıyorum. yalnızlık tercihim. bunu anlıyorsun artık. sen de yazmaya başladın. yazmak başta göremediğin bir şeyi sonunda bulmaktır. yazdım, seni buldum. yazmak kendini söyler. ve kağıdın dışında hayat kaldığı yerden devam eder. yazmak sözcüklerin düşünceleri doğururken öldürdüğü bir eylemdir. yazmak sestir. sesin yok oluşunun sesi yoktur. yazmak bir tür sansürdür. başka öykülerin anlatılmasını engeller. adam şarabından bir yudum aldı. kadınına yazmaya devam etti. ağaçlar içinde sallanıyordu kokusu kalbinde. insan tümüyle sahip olmadığı bir şeye aşıktır sadece. ilk dokunuşlarda erimeye başlar yavaş yavaş her şey. kendini tekrar yaratıyordu kadın. adam düşündü. kendini yaratmanın sonsuz süreci kendine yabancılaşmadan geçer. sıyrıl kendinden ve bak kendine. kimsin?
bana derin diyorsun oysa derin olmak kolaydır. kendimizi yanlışlarımızın içinde boğulmaya bırakalım yeter. zirve aşk mı? oysa zirveye ulaşmış olanın o andan itibaren yapabileceği tek şey inişe geçmektir. bir şeyi yeniden bulabilmek için onu kaybettiğimizi bilmemiz ya da sezmemiz gerekir önce.
bunları okurken söyleyeceklerin olacak. yanıtların. yanıtlar aşikar. oysa soru, hiçbir yanıta tahammül göstermeyen gizli bir soru işareti gibi ısrarlıdır. şairin dediği gibi, “usul usul yürü, düşlerimin üzerinde yürüyorsun çünkü”. bekleyiş bir büyüdür. özlemek apayrı bir test. biliyorum ikisini de sevmiyorsun. seven bir adama aşık oldun. bu nasıl bir şey biliyor musun, ölümün kesin bir olgu olduğunu bile bile yaşamak gibi. bile bile yaşamak gibi…
şimdi neyi tutsam kendi gölgesine dönüşüyor. neyi yaşasam biraz önce yaşanmış gibi oluyor. öyküler ancak onları anlatabilecek olanların başından geçer demişti biri bir gün. aynı şekilde belki yaşantılar da onları yaşayabilecek olanlara sunarlar kendilerini. tıpkı bir romanın yazabilmek için bir yazara ihtiyaç duyması gibi. bir rüya da o rüyayı görecek birine ihtiyaç duyar. adam gözkapaklarında sakladığı kadınına döndü ve ağzından dökülüverdi kelimeler kağıda. nasıl geri dönüleceğini bilmiyorsan kaybolma. insanın kendi kendisinin haritasını çıkarmak ölmekle eş anlamlıdır. o kadar güzel yazıyorsun ki, kelimeleri çıplak bırakmamak için onlara elbiseler giydiriyorsun renk renk…
hayat asla bir romandan ibaret değildir. yaşadığımız öykülerden birinin romanımız olmasını dileriz bazen. ve her tür sevgi tekrara bayılır. çünkü tekrarlar zamana kafa tutar. bana aşkı anlat diyorsun, aşkı anlat o zaman. aşk ateşli bir hastalıktır. ve deliliğin alevleriyle yanmayan bir aşkın kıymeti yoktur. aşk devrimcidir. aşk sana çevrilmiş olan bir yüz, bir güz, bir bakıştır. belleksiz aşk yoktur. tesadüfler biz ne anlama gelmelerini istersek o anlama gelirler. aşk akıl ürünü değildir.
aşk yok mu diyorsun o zaman dedi kadın acı bir tebessümle. hayır dedi adam. aşk hep olacak. onu yaşayacak büyük yürekler azaldı. hayat kendine indirgenemez. ve aşk var olan her şeyin içindeki bir çatlaktır. kelimeler özgürdür. cümleler onları hapsedemez.
aşk yaşamın kıyısında kalmış yerlerinden doğar. insanın yaşamında en geç keşfettiği şey şimdiki zamandır. yaşamında hiçbir şey sebepsiz yere olmaz. ve varmadan bilinmez bazı yerler. adam kadehindeki son şarabı da yudumladı. derim bir nefes aldı ve gözkapaklarında sakladığı kadınının parmak uçlarından usulca öptü…

15.09.2019
eylül sina

Bunları da sevebilirsiniz

Bir cevap yazın