Siyasal rejimimiz, ekonomik bunalımımız ve dış ilişikilerdeki soyutlanmamız, Cumhuriyet Türkiye’sine getirilmek istenen dayatmaların sonucudur.
Siyasal islam odaklı yaşam tarzı dayatmaları, buna yönelmiş çağdışı eğitim uygulamaları, diş ilişkilerde akılcılık, bilimsellik ve karşılıklı çıkarlara dayalı dengeler yerine İslamcı odaklı uygulamalar, içine düştüğümüz bunalımın esas nedenleridir.
Çağdaş uygarlık değerleri ve bilimsellik yerine, siyasal İslamcı uygulamalara göre ayarlanmış tek adamlı rejim ülkeyi az gelişmişlik kısır döngüsüne kilitlemiş bulunuyor.
Tek çıkış yolunun parlamenter demokratik sisteme dönüş olduğunun çoğunluk tarafından bilinmesine, hatta istenmesine karşın, şu anda yaşadığımız otoriter rejim bunun önündeki en büyük engeldir.
İstanbul, Ankara, İzmir gibi kentlerde yapını değişmekte oluşu iki katmanlı bir durum oluşturdu. Akılcılık ve çağdışılık karşı karşıya geldi. Ancak oluşturulmuş bulunan rejimin yönetime sağladığı otoriter olanaklar çoğunluğun etkisini kısıtlamaktadır.
Azınlık oligarşisinin egemen olduğu iç dinamikler çıkış yolu bulamıyorlar. Nelerin olması ve yapılması gerektiğinin bilinmesine karşın, bunların nasıl sağlanacağı konusu rejim yüzünden karanlıkta kalmaktadır.
Amerikancılık, tek yanlı anlaşmalar ve uygulamalar sonucunda himayeciliği 15 Temmuz darbe girişimine kadar getirdi. FETÖ, siyasal İslam – Batıcılık işbirliğinin somut sonucu ve kanıtı oldu.
Turgut Özal, CFR’nin 1973’te ürettiği Washington Uzlaşısını, 24 Ocak 1980 kararları ile dünyada ilk kez uygulayarak vahşi kapitalizm-siyasal İslam işbirliğinin yolunu açtı.
12 Eylül darbesi ile rejim değiştirilerek Amerikancılık resmi ideoloji oldu. Vahşi kapitalizm, NATO’culuk, siyasal İslam üçlüsü 1989’da Sovyetler Birliği’nin çözülmesi sonucu zemin değiştirdi.
1990-1991’de Ankara, Kuveyt’in işgaline dahil edilmek istendi, TSK karşı çıktı. Arkasından, TSK’nın tasviyesi ABD’nin gündemine geldi. Siyasal İslamcılar ellerindeki en büyük maşa oldular.
ABD’nin denetimindeki Gülen Cemaati, TSK’den medyaya, üniversitelerden adalet sistemine ve iş çevrelerine kadar her yere şırınga edildiler. Bunun sonucunda, dünya tarihinde hiç bir ülkede görülmeyen oranla ve yöntemlerle sistemi ele geçirdiler.
Müslüman dünyasında laik olan ve çağdaşlık yolunda ilerlemeye çalışan Türkiye Cumhuriyeti, Ergenekon, Balyoz ve 15 Temmuz girişimleriyle parçalanmak istendi.
ABD ve İsrail, stratejik hedefleri Kürdistan konusunda, Erdoğan-Esad kavgası sonucu büyük ilerleme sağladılar. ABD, Kuzey Suriye’de YPG ordusunu askeri üstlerinin de yardımıyla kademe kademe yürütüyor.
ABD, Ankara’yı ikna edecek ortak hareket antlaşması yaptı, yani statükoyu kabul ettirmenin kapısını açtı. Sizi parçalayıp bölmek için yıllardır fiilen sahada uygulama yapan ABD ile neyin ortaklığını yapacaksınız? Yoksa, statükonun kabulu ile kendi statükonuzu mu değerlendiriyorsunuz? Özellikle de, ABD’ye yakın eski AKP’lilerin parti girişiminden sonra.
ABD, 1990-91’de ve 1 Mart 2003’te bizden elde edemediklerini, 2003’ten bu yana tek tek alıyor. Suriye dahil. -“Afrika dahil” gibi oldu…şairin dediği gibi –
Esad yerine filler ve ayılarla dans etmeye kalkarsak olacağı budur.
Aydınlık bir ay dileğiyle.