Kızamuk Ağıdı (*)

Çağımızda bilim ve teknolojide başdöndürücü gelişmeler yaşanıyor. Bununla orantılı olarak insanlığın utanç kaynaklarının da artış gösterdiğini gözlemliyoruz.

Bulunuşu daha eskilere dayansa da insanlığın yaygın olarak hizmetine sunuluşu ve erişilebilirlik sorununun ortadan kaldırılması XX. yüzyıla rastlayan ve adına aşı dediğimiz ucuz, erişilebilir ve koruyucu yöntem aracılığıyla pek çok hastalığı yaşamımızdan çıkartmış durumdaydık. Son çeyrek yüzyılda sözde haklı gerekçelerle aşıya karşı oluşturulan karşıtlık insanlığın utancının görünür hale gelmesi sonucunu doğal olarak doğurmuş oldu.

Dünyanın pek çok yerinde üstelik geri kalmış sayılmayacak ülkelerinde kızamık salgınları başgöstermeye başladı. Aşıya karşı durmak başlı başına bir utanç kaynağıdır. Ne yazık ki, karşıtlar listesinde Türkiye’nin adının varlığı da söz konusudur. Ülkemizdeki olgu sayılarındaki artış da bu aymazlığı belgelemektedir. Aşağıda yer alan kaynakçalı yazı bu önemli soruna ilişkindir.

Bu arada, ülkemiz Tıbbiyeli geleneğinin önemli adlarından halkçı ve toplumcu hekim Ceyhun Atuf Kansu’yu da 100. doğum yıldönümünde anmadan geçmeyelim. Kızamuk Ağıdı dizeleriyle ülkemiz çocuklarını aramızdan alan bulaşıcı hastalıklardan kızamığa değinmiştir. Aradan geçen yarım yüzyıldan sonra adından başka hiç bir şeyiyle tanışık olmadığımız kızamık hastalığını hortlatanlara yazıklar olsun!

Aşı Reddi : Ne Bilimsel, Ne Akılcı Üstelık Toplum Sağlığını Bozucu!

Türkiye’yi yönetenler Cumhuriyet kazanımlarının ortadan kaldırılmasında konu ve başlık ayırt etmiyorlar. Cumhuriyet’in sağlık devriminde önemli yeri ve payı olan aşı uygulaması ağır yara almış durumda. Gerekçe görkemli görünmekle birlikte dayanaksızdır.

Anayasa Mahkemesi 2015 yılının sonunda aldığı bir kararla ebeveynin çocuğunu aşılatmama isteğinin haklılığına karar verdi.1 Daha açık ifade etmek gerekirse; çocuğunu aşılatmayan ebeveyn geçmişte yasal takibata uğramakta ve çocuğun aşılanması sağlanarak toplum sağlığının tehlikeye düşmesinin önüne geçilebilmekteydi. Anayasa Mahkemesi’nin son kararıyla devletin bu yolla çocukları aşılatmasının önüne geçilmiş oldu.

Akılcı ve bilimsel dayanaklardan çok inanca bağlı gerekçelerle Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunan ebeveyn aldırdığı bu kararla sözde özgürlüğünü güvence altına almakla birlikte; en az bireylerin özgürlük hakkı kadar değer taşıyan toplum sağlığının tehlikeye atılması sonucuna yol açmıştır. Anayasa Mahkemesi mevcut yasalar gereğince böyle bir karara varmış olmakla birlikte; yasamanın yapacağı yeni bir düzenlemeyle bu konudaki karmaşaya son verilebileceğine göndermede bulunmuştur. Daha açık şekilde söylemek gerekirse yürütme harekete geçmek ve hazırlayacağı yasa taslağını yasamanın onayından geçirerek toplum sağlığının daha fazla tehlikeye düşmesini önlemekle ödevlidir.

Bilindiği gibi aşılama insan yaşamını tehdit eden pek çok hastalığın tarih olmasını sağlayan önemli bir koruyucu sağlık uygulamasıdır. Aşılama dünyanın pek çok yerinde sağladığı başarılarla kendisini kanıtlamış bir uygulamadır. Bilimsel ve akılcı olmaktan çok kanıtlanamamış savlara ve boş inanca dayalı gerekçelerle yalnız ulusal değil küresel ölçekte de aşı reddi olgularının sayısı gözle görülür bir tırmanış göstermektedir.

Bu durum bir beklenti ya da öngörü olmaktan da çıkarak ürpertici bir gerçeğe dönüşmüştür. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre ebeveyn kaynaklı aşı reddi Avrupa’da kendisini gösteren kızamık salgınından sorumlu tutulmaktadır. Avrupa’daki 53 ülkede rastlanan toplam 41 bin kızamık olgusu 37 ölüme neden olmuştur. 2016 yılında kayıtlara geçen 23.927 olguyla karşılaştırıldığında olgu sayısının kabaca ikiye katlandığı görülüyor. Bu yılın olgularının yarıdan fazlasının aşılama oranlarının geçtiğimiz onyıl boyunca % 50’lere dek gerilediği Ukrayna kaynaklı olduğu anlaşılıyor. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre kızamık salgını için aşılama oranlarının % 95’lerin altına düşmesi yeterli olabilmektedir.2

Bu yıl İngiltere’de 281’i Londra’da olmak üzere 807 kızamık olgusuna rastlanmış. Aşılamanın başladığı 1968’den önce İngiltere’de yılda yarım milyon dolayında kızamık olgusuna rastlandığını da anımsatalım.2

Ülkemizdeki duruma bakıldığında kızamık olgularının sayısında yıldan yıla bir artış eğilimi olduğundan söz etmek olasıdır. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı Başkanı Prof Dr Mehmet CEYHAN’ın verdiği bilgiye göre aşı reddi sayısı 2013’ta 980 iken, 2016’da 12 bine, 2017’de ise 23 bine çıkmıştır.3

Türkiye’de rastlanan kızamık olgularının sayısı 2016’da 9 iken, 2017’de 85’e tırmanmış durumdadır. 2018 yılındaki olgu sayısı ise şimdiden 44’ü bulmuştur. Ülkemizdeki aşılama oranının da kritik eşik olan % 95’e gerilemiş olduğu gözden kaçırılmamalıdır.3

Önlenebilir bir hastalığın yarattığı geçici rahatsızlık bir yana; kimi zaman ölümcül olabilen komplikasyonlar ciddiye alınmayı hak etmektedir.

Aşı reddine dayanak yapılan kişisel özgürlüğün toplum sağlığını tehlikeye düşürdüğü çok açıktır.

Ortamdaki aşı karşıtlığını besleyen eğilimlere eklenen Anayasa Mahkemesi kararıyla tırmanışa geçen aşı reddi ve buna koşut kızamık olgularındaki artış öncelikle yürütmeyi ve onunla birlikte yasamayı harekete geçirmelidir. Aşı reddi üzerinden söz konusu edilen sözde özgürlüğün toplum sağlığını tehdit eden bir aygıta dönüştüğü ortadadır.

Anayasa Mahkemesi kararı özenle okunduğunda yüksek mahkemenin aldığı kararın Türkiye’deki yasal düzenlemelerden kaynaklandığı anlaşılabilir. Yüksek mahkemenin bu doğrultuda karar almış olmakla birlikte yürütme ve yasamaya bu çarpık durumu düzeltme amaçlı yasal düzenleme görevi verdiği de açıktır.4

Ülkemizi yönetenlere düşen öncelikli ödevlerden birisi ve önde geleni de hiç kuşkusuz vatandaşlarının sağlığını korumaktır. Aşı gibi basit, yerleşikleşmiş ve ulaşılabilir bir koruma yönetmini akılcı olmayan gerekçelerle kullanımdan çıkartmak çağa ve bilimsel anlayışa uymayan bir yaklaşımdır. Yirmi birinci yüzyılda yaşadığımızı göz önüne aldığımızda hiç bir devlet bu gibi akıl ve bilim dışı; üstelik de toplum sağlığını tehlikeye düşüren bir sözde hak kullanımına seyirci kalamaz, kalmamalıdır.

Böyle bir edilgenliğin çağdışılığa eşdeğer bir durum yaratmasının yanı sıra aşı geliştiricilikleriyle insanlık tarihine adlarını yazdıran Louis Pasteur’e, John Franklin Enders’e, Jonas Salk’a ve hem I. Dünya Savaşı hem de Milli Mücadele boyunca cephedeki askerlerimiz için kendi üzerlerinde deneyerek tifüs aşısı üreten Tıbbiyelilerin anısına saygısızlık olduğunu unutmayalım.

(*) Toplumcu ve halkçı çocuk hekimi Ceyhun Atuf Kansu’nun kızamık nedeniyle yaşamını yitiren çocuklar için yazdığı şiir.

1http://www.anayasa.gov.tr/icsayfalar/basin/kararlarailiskinbasinduyurulari/bireyselbasvuru/detay/53.html

2https://www.newscientist.com/article/mg23931923-500-record-measles-outbreak-in-europe-reaches-41000-cases/

3https://www.sozcu.com.tr/2018/saglik/prof-dr-mehmet-ceyhan-turkiyede-kizamik-salgini-yasanabilir-2316102/

4http://doc.izmirtabip.org.tr/userfiles/asi_kitap.pdf

Bunları da sevebilirsiniz