On beş yıldır bu ülkenin ve ulusun başına içeride ve dışarıda getirmedik bela bırakmayan AKP İktidarı, gayri sona gelmiş bulunmaktadır. On altı Nisan’da yapılacak olan Anayasa referandumu halkımızın önünde bir fırsat olarak durmaktadır. Bu fırsat HAYIR la değerlendirildiğinde Cumhuriyet yeniden doğma olanağı yakalayacaktır.
AKP kuruluş döneminde ülkenin tüm sosyal sınıf ve katmanlarını çağdaş düşünce yalanları ile aldatıp, arkasına ABD ve AB güçlerini de alarak iktidar koltuğuna oturmuştur. Uluslar zaman zaman bazı şahıs ve örgütler tarafından aldatılırlar. Sovyet Devriminden önce Çarlık Rusya’sında sahte papaz Rasputin Çar 2.Nikola ve Çariçe’yi din ve kehanetle aldatarak saraya hakim olmuştu. Bu durum Rasputin’in, Çariçe’nin kardeşi tarafından öldürülmesine kadar sürmüştür. İtalya’da Mussolini, İspanya’da Franko, Portedkiz’de Salazar, Almanya’da Hitler halklarını din ve ezilmişlik söylemleriyle uyutarak iktidarlarını kurmuştur. Bütün bu liderlerin ortak yanı, halkına bol bol yalan söylemekti. Sonunda bu iktidarlar hem içeride hem de dışarıda felaketler oluşturarak son bulmuştur. Bu liderlerin adı ister DUCE, ister Führer olmuş, hiç fark etmez. Şimdi bizim de reis’imiz vardır. Adları ne olursa olsun tek adamdılar ve diktatördüler. Sonunda ağır bedel ödeyen bu halklar günümüzde bu tür liderlere söz hakkı bile tanımamaktadırlar.
AKP kurulduğu günden itibaren geleceğe ait düşüncelerini gizleyerek hukukun üstünlüğünü, insan hak ve özgürlüklerini özümsemiş görünerek Kopenhag Kriterlerinin savunucusu ve uygulayıcısı gibi davranarak 2007 yılına kadar geldi. Sayın Cumhurbaşkanı Nobel Barış Ödülüne az kaldı aday gösterilecekti… Hatta CHP’yi Sosyalist Enternasyonel’den çıkararak Sosyal Demokrat diye yerine AKP’yi alacaklardı. Bu tür yaklaşımlarla AKP, AB ve ABD desteği ile iktidarken muktedir de olma şansını yakaladı. Yanlarına aldıkları dönek Sosyalistler , mutsuz liberaller ve kariyer ve koltuk için fırsat kollayan bazı aydın geçinenlerle birlikte Cumhuriyet düşmanlığı yaparak, adım adım ülkenin ufkunu karartılar. Bu süreç boyunca “beraber yürüdükleri ve yağmurda ıslandıkları” devlet içinde örgütlü Fethullah Gülen takımı ile de koyun koyuna yaşadılar ve birlikte devletin işleyen çarklarını parçaladılar. İktidar ortak istemediği için de, 17/25 Aralık yolsuzluk olayı FETÖ’ cüler tarafından ortaya çıkarılarak iktidar içi kavga başlatılmış oldu. Sol dönek ve kendilerine aydın liberal diyenler yavaşça iktidar yandaşlığından uzaklaşarak veya uzaklaştırılarak AKP kendi çelik çekirdeği ile yola devam etmeyi bir şekilde başardı. Hırsızlık ve yolsuzlukla kuşatılmış ülke, hısım akraba, çoluk çocukla soyularak Cumhuriyetin dişiyle tırnağıyla edindiği tüm zenginlikleri yandaşlar arasında paylaşılarak ülke yoksulluk çemberine alındı. Milletin Anasına küfür ederek, havuzda toplanan paralar paylaşılarak AKP kendi zenginlerini yarattı. Bu zenginler eliyle bazen cebren, bazen hile ve hurda ile yazılı ve görsel basın ele geçirilerek düşünce ve basın özgürlüğü baskı altına alındı. Böylece tek sesli faşist yönetim demokrasi kisvesi altında ülkeye yerleştirildi… Eğitimsiz ve işsiz toplumun sınıf ve katmanları makarna, un, şeker ve kömürle avutularak çaresizlik adı altında bir istikrar teranesi oluşturuldu.
AKP’nin muktedir oluşuna kadar paralel yönettikleri devlet kurumları, FETÖ yandaşları tarafından ele geçirildi. Belgelerle MİT mensubu olduğu belirlenen Adil Öksüz, orduyu provakasyonla bir darbeye kışkırtı. Kontrollü yapılan, önceden haberli darbe girişimi kısa sürede bastırılarak poliste, orduda, adliyede, eğitimde ne kadar iktidar muhalifi varsa tutuklanarak hapishanelere dolduruldu. Hapse tıkılmayanlar da işlerinden atılarak sürünmeye terk edildi. Daha düne kadar beslenerek büyütülen bazı büyük şirketlere el konularak, kamulaştırma adı altında yandaşlara yemlik yapıldı.
Sıra Cumhuriyetin yüzüncü yılında kendi devletlerini ilan etmeye gelmişti… Hangi sebeple olduğu bir türlü çözümlenemeyen ve anlaşılamayan MHP lideri Bahçeli’nin teşvik ve önderliği ile bir anayasa değişikliği gündeme oturtuldu. Hiçbir hak ve özgürlüklerin bulunmadığı, tek kişiyi devlete reis yapan on sekiz maddelik anayasa, gümrükten mal kaçırırcasına Meclis’ten geçirilerek halk oyuna sunulmaya girişildi. Hitler Reichtag yakarak tek adam olmuştu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’da darbe girişimi sonucu tek adamlığa soyundu. Ama unutmayalım, yüzmek için suya dalan biri, akan suyun debisinden güçsüzse, sürüklenir ve sonunda boğulur.
Tüm bu gelişmeler olurken, otuz beş senedir ülkede kan akıtan Kürt hareketini çözme bahanesi ile Oslo görüşmeleri, Habur, analar ağlamasın ve Barış süreci adı altında içi kof projelerle Kürt halkını avutarak yanlarına almaya çalışan AKP iktidarı, sonunda Güney-Doğu’yu kan gölüne çevirdi. Başladıkları hiçbir girişimi bitirmeyen, ileride yapacakları değişimlere basamak yaparak oyalayan zihniyet, artık anlaşılmalı ve HAYIR oyları ile bu aldatmacalara son verilmelidir.
Perşembenin gelişi Çarşamba’dan belli olur. 2023 de ne yapacaklarını anlamak için bugün yapılanlara ve söylemlere bakmak yeterlidir. “fikri ve vicdanı hür” nesiller yerine, merdiven altı din eğitimi ile ana okullarında henüz soyutlama yeteneği oluşmamış çocukların beyinlerini hurafelerle doldurmaları (türbanlı çocuklara dini temsiller yaptırma, ilk okullarda din dersi ve Kuran okuma yarışmaları) AKP’nin nasıl bir cumhuriyet özlemi içinde olduğunun delilleridir. Kendisini muktedir yapan ABD ve AB ile devamlı sürtüşen ve kavga eden zihniyet, kendisine en yakın bulduğu ve Suriye Devlet başkanı Esad’ın yerine koyduğu Katar’la kardeşlik hangi derecededir henüz bilinmemektedir ama, dolar ortaklığı orta yerde durmaktadır. Komşularla sıfır problemden savaş sürecine geçen anlayış, hep çatışma ve savaşma miti ile siyaset üretmektedir. Dün besleyip büyüttüğü İŞİD’le bugün savaşır görünmek siyasetse, bunu kesinlikle başarmaktadır AKP. Tüm bunlar olurken Dünya’da salt Kuzey Irak lideri Barzani ve Katar Emir’iyle dost kalan zihniyet, yıllarca onurlu dış politikası olan ülkemizi her yerden dışlanan bir ülkeye dönüştürdü. Yalnızlaşan ve her gün biraz daha yoksullaşan bu ülke halkı, artık bu gidişe dur demelidir. Tek adamlığın gideceği tek siyasi yönetim faşizmdir. Bunu görmek için alim olmaya gerek yoktur. Faşizm tüm sorunlarını bağırıp çağırmakla ve sonunda çatışmakla çözümler. “Abidik, gubidikle” iktidar olan zihniyet ülkeye barış ve huzur getiremez. !6 Nisan sonun başlangıcı olmak zorundadır. Bu nedenle HAYDİ ARTIK…YETTİ GAYRİ deme zamanı gelmiştir. Bu cumhuriyet kan ve göz yaşları ile kuruldu. Çağdaş düşünce ve bilim için yola koyuldu ve bunu da genelde başardı. Bu çağdaşlaşma girişimlerini 14 asır geriye sürüklemek gaflet ve ihanettir. İslamiyet’in Kitabı Kuran “oku” emri ile başlıyor. Oysa günümüz iktidarı tam tersine “yalnız beni dinle” diyor.
Ülkemizdeki tüm bu gelişmeler bize niyet okutmuyor, gerçeği görmemizi sağlıyor. İşte bu nedenle Cumhuriyet’in 100. Yılında yeni Türkiye İslami kurallarla ve yaşam tarzıyla yönetilen bir devlete dönüştürüleceği açıktır.
Bunu engellemek için haydi hep beraber HAYIR deyip dişlileri kırılan Cumhuriyeti tekrar eski haline getirelim.
Tan ağarıyor.
Şafak sökmek üzere.
Sabaha ulaşmak için karanlığa HAYIR.