15 Temmuz’dan sonra yapılan tutuklamalara her geçen gün yeni kitleler ekleniyor.
FETÖ’cülerin tutuklanması herkesi mutlu ediyor da, sorun bu darbe girişiminin fırsat sayılarak günahsız insanların geleceğini karartılması.
Dalga dalga gelen tutuklama ya da işten çıkarmalarda, yüreğimizi yakan olaylar oluyor.
“DARBE Girişimi” Sözünün Düşündürdükleri
Bir kalkışma, kim tarafından yapılırsa yapılsın, başarılı olduğunda adına devrim deniyor…
Başarılı olamayıp bastırıldığında ise; başkaldırı, kalkışma ya da darbe girişimi adını alıyor.
Bir de ikisi arası, adına kontrollü darbe girişimi denen durum var…
Burada yönetim darbe yapılacağını önceden haber alır veya kimi zaman kendi eliyle olayı planlar hatta kışkırtmalarda bulunur.
Bu durumda devleti yönetenler; istihbaratı, emniyeti ve silahlı kuvvetleriyle bir araya gelerek planlanan darbe karşısında alacakları tavrı görüşür, ipin ucunu sürekli ellerinde tutma koşuluyla darbe girişiminin yolunu açık tutarlar…
Darbeyi baştan önlememek, ya da bir darbe girişimi yaptırmak yönetimlere ne kazandırır?
Sayalım;
-
Darbeye kimlerin karıştığı net olarak anlaşıldığından, köklü temizlik yapılır….
-
Darbeyle ilişkili olmasa bile, yönetim tarafından sevilmeyenler; asker, bürokrat, hukukçu, yüksek yargı üyesi, üniversiteli gibi akla kim geliyorsa, hepsinin-en azından- işine son verilir.
-
Yönetim, kendi ideolojisini devletin içine sokmak için, her türlü anti-demokratik uygulamayı yapma şansına sahip olur; OHAL, KHK yetkisi gibi…
Konuyu elbette 15 Temmuz Darbe girişimine getirmek istiyorum…
15 Temmuz’u Anlayan Var mı?
Sadece siyasetçiler değil sokaktaki insan bile bu darbe girişiminin ‘açıklanması zor’ taraflarının olduğunu ve bize anlatılanlar dışında bazı şeylerin ‘döndüğünü’ düşünüyor…
Cumhurbaşkanı’nın da, MİT Başkanı’nın da böyle bir girişimden –önceden- haberdar olduğuna inanıyor ve bu darbe girişimini kontrol altında tuttuklarını kabul ediyorlar.
Sohbetlerde, ‘Kontrollü Darbe Girişimi’nin yolunu açanların bunu neden yaptıkları şöyle anlatılıyor;
Darbe baştan-birkaç gün önce- önlenseydi, bu kadar geniş bir tasfiye yapamayacaklardı. Çünkü, kimseyi işin ciddiyeti konusunda böylesine ikna etmiş olamayacaklardı. Darbe girişimi başlayınca ve çok sayıda insanımız yitirilince, artık kimsenin, bunun darbe girişimi olduğundan kuşkusu kalmadı. Bundan yararlanarak OHAL ilan edildi, KHK’lar çıkarıldı, geniş bir FETÖ’cü tutuklaması yapıldı…
Bu kadar önemli bir başka şey daha yaptılar;
Sadece her kurumda bulunan FETÖ’cüleri değil, Atatürk ilkelerinin duyarlığı içinde olan; bazı bürokrat, asker, yargı mensubu ve üniversite hocalarını da kurumlarından attılar.
Bir Gecede Onbinler Nasıl Atıldı
Herkes soruyor;
Madem ki, Sayın Cumhurbaşkanı böyle bir darbe girişimini 15 Temmuz gecesi ilk eniştesinden duydu, nasıl oluyor da 16 Temmuz sabahı on binlerce kişi bulundukları kadrolardan atılabiliyorlar?
Çok kısa bir süre içinde bu sayı nasıl oluyor da 150-200 bin kişiye çıkabiliyor.
Bu listeler birkaç saat içinde nasıl hazırlanmış olabilir?
OHAL sonrasında arka arkaya çıkarılan KHK’lerle cezalandırılan yüz binlerce insanın hepsi FETÖ’cü olabilir mi?
Yüzde Kaç Haksızlık?
“Canım, ufak tefek haksızlıklar olacaktır elbette!” diye yapılanları savunanların, kimi zaman işi yüzde hesabına bile vurdukları oluyor.
Bir gün tartıştığım bir AKP yöneticisi, “Yanlış işten atılanların sayısı yüzde onu geçmez,” demişti. Bunun sebebini açıklarken de bir itirafta bulunmuştu;
“İçimizdeki Fethullah Gülen sempatizanları, kendilerini kurtarmak için yakın arkadaşlarını gammazlıyorlar. Oysa onların bir kısmı masum!”
Yüzde on haksızlığın normal kabul edilmesi ne acı!
150-200 bin kişiyi işinden atacaksın, bunun 15-20 bininin haksız yere atılmasını ‘normal’ olarak göreceksin…
İkinci Ve Üçüncü Dalga Temizlik(!)
Darbe girişiminin ertesinde yapılan birinci dalga temizlik, hiç olmazsa-bir ölçüde- olaya doğrudan karışmış olanların temizliğiydi.
Ancak gerçek cadı avı, olaydan bir ay kadar sonra başlatılan işten çıkarmalar ve tutuklanmalarda kendini göstermeye başladı.
İkinci dalga tutuklamalar, işte AKP’li yöneticinin söylediği, kendini kurtarma peşinde olan AKP’li FETÖ’cülerin birbirini ihbar etmesiyle başlamıştı.
Sadece onlar değil, başkasının masasında gözü olan bürokratlar da, başkasının işini kıskanan iş adamı da, kadro sıkıntısı çeken üniversiteli de ihbar mekanizmasının bir parçası oldu.
Çok masum insanın canı yanarken, asıl FETÖ’cüler ya korundular, ya da saklanmasını bildiler. Bunların sayısının hiç de az olmadığı, hatta insanların işten atılması sonucu devlette yaratılan boşluğun doldurulmasında çok sayıda gizli FETÖ’cünün kullanıldığı söyleniyor.
Ne yazık ki, at izinin it izine karıştığı söylenen bir durumda, FETÖ’cü adı altında yapılan işten çıkarmalarda, tam olarak kimin ne niyetle çıkarıldığını bilmek kolay değil. Ancak son zamanlarda Fethullah Gülen yanlılarının işten çıkarılmaları ivme yitirirken, belirlenen yeni hedeflerde Atatürkçülerin olduğu yönünde bir algının var olması kaygı yaratıyor.
Fetö’cü Milletvekilleriniz Nerede?
İktidara geldikleri 2002 yılından beri, AKP ile Fethullah Gülen el ele verdiler.
O ‘Ne istediyse’ verdiler, o da, AKP ne istediyse verdi. Mezarlarından ölüleri kaldırarak sandık başına bile götürerek AKP’ye oy kazandırdı.
El ele vererek, ülkeyi karpuz gibi ikiye böldüler, ayrılan iki parçayı birbirine düşman ettiler.
Bu işbirliği sayesinde hem devlet kadrolarını bölüştüler, hem de TBMM’yi paylaştılar.
Şimdi, Sayın Erdoğan, Fethullah Gülen’in kontenjanı ile TBMM’ye girmiş olan milletvekillerinin kimler olduğunu bilmiyor olabilir mi?
Bırakınız dünü, 15 Temmuz gecesi cebinde Bylock programı olan milletvekilleri, bilinmiyor olabilir mi?
Madem ki, Bylock kullanıcısı olanların hepsini FETÖ’cü diye –haklı olarak- fişleyebiliyorsunuz, sizin milletvekillerinizden kullananları neden görmezden geliyorsunuz?
Sakın, “Bizde Fethullahçı yok!” demeyin, size gülerler.
AKP içinde Fethullahçı olanların değil, olmayanların sayısı merak konusu bizim buralarda…