Tarih Bilinci Yok ama Yalan Çok
Ülkemizde son yıllarda yaşananları bu anlayışla irdeleyip değerlendirdiğimizde; yalan üzerine kurgulanmış siyaset cambazlığı ve sahte demokrasi kahramanları ile yüz yüze gelmekteyiz. Oysa demokrasi özgür bireylerin insanca yaşadığı ve kendilerini ifade ettiği, yönettiği rejimdir. Özgür birey, kendi kararını kendisi veren, güce ve çıkara biat etmeyen insandır. Ayrıca demokrasi, siyaset cambazlığı yaparak zenginleşmenin aracı değildir. Hırs, kibir ve megalomani ile demokratik bir rejim yürümeyeceği gibi, felaketleri de toplumun başına sarar.
Birinci Dünya savaşı sonu Mustafa Kemal, Ulusal Kurtuluş Savaşı vererek, yoktan bir ulus devlet yaratarak, ulusunu çağdaş ilim ve bilim yolunda ilerleterek saygın devlet adamı kimliğini hak ederek kahramanlaşmıştır. Aynı dönemde Almanya‘da Hitler kurduğu NAZİ Partisi ile iktidarı ele geçirerek Almanya’yı ve tüm dünyayı kan gölüne çevirmiştir. Demokratik yoldan iktidara gelerek adım adım diktatörlüğünü ilan etmiştir. Öyle ki, yol arkadaşlarını tasfiye etmek için, komplo hazırlamış ve uygulamıştır. İktidara gelmek için silahlandırdığı Himler’in komutasındaki SA’ları karşıtlarına saldırtmış, parlamentoyu yaktırarak suçlu yaratmış, sonra da suçu Bulgar Komünist Parti üyesi Dimitrof’un üzerine yükleyerek mahkum etmiştir. Daha sonra başta Himler olmak üzere SA’ları ortadan kaldırmıştır. Bugün ülkemizde darbe girişimi sonrası iktidardan ve kurumlardan tasfiye edilmeye çalışılan ve edilen Fetö’cüler yerine OSMANLI OCAKLARI, ANADOLU GENÇLİK ÖRGÜTÜ VE CAMİ GENÇLİĞİ AYNEN SS’ler gibi iktidar tarafından geliştirilmeye başlanmıştır.
Günümüz iktidar mensupları “beraber yürüyüp, beraber ıslandıkları” ve iktidar yolunda, “menzili aynı, yöntemleri farklı”, “ne istedilerse verdik” dedikleri Fettullah Gülen ve yandaşları ile güç ve çıkar paylaşımında anlaşamayınca çatışmaya girmişlerdir. Önce devlet istihbaratını paylaşmak istediler, olmadı. Sonra 17/25 Aralık yolsuzluk ve hırsızlıklarını gündeme getirerek Erdoğan ve ekibini ortadan kaldırmak istediler; bunu da başaramadılar. Sonunda kimlerin yaptığı veya yaptırdığı belli olmayan bir darbe girişimi ile devlet çarkı paramparça edildi. İktidara karşı kim varsa tutuklanmaya başlandı. Kanun Hükmünde Kararnamelerle sivil toplum örgütlerinden tutun, askeri okullara ve Gülen okullarına varana kadar birer birer kapatıldı. Dünkü yandaşlar bir gecede düşman yapıldı. Hukuk çöp sepetine atılarak suçlu gördükleri insanları aileleri ile birlikte açlığa ve sürünmeye mahkum ettiler. Demokrasi ve hukuk kurallarının üstüne simsiyah şal örterek kendi hayallerini gerçekleştirme yoluna girdiler. Darbe girişimi neden kabul edilip, “kindar ve dindar” bir nesil yetiştirecek rejim kurmak için, yeni yandaş Devlet Bahçeli ile omuz omuza yola koyuldular.
AKP iktidara geldiği günden günümüze dek aynı yol ve yöntemleri uygulamaktadır. Önce devlet kurumlarını, sonra eğitim kurumlarını ele geçirdiler. Karşılarında en büyük engel gördükleri silahlı kuvvetler mensuplarını Ergenekon, Balyoz, Casusluk v.s. gibi suçlamalarla tutuklatıp FETÖ savcı ve hakimleri ile mahkum ettiler. 17/25 yolsuzluk ve hırsızlıklarını örtbas etmek için “komplo” ilan edip başta kolluk kuvvetleri olmak üzere adli sorumluları cezalandırmaya başladılar. Böylece gidecekleri yolun önünü açmış oldular. Hedefleri olan Cumhuriyeti dinci bir rejime dönüştürerek gerici iktidarlarını kurmak için kollarını sıvadılar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan demokrasiyi bir araç gördüğünü ve bu araçla istediği durağa kadar gideceğini geçmişte açıklamıştı. AKP bu araçla iktidar koltuğuna oturarak arzuladığı durağa bugün gelmiş olduklarına inanarak aynen Hitler’in yaptığı gibi tek adam rejimine geçişe karar vermiş bulunmaktadır. Bu demokrasi aracını, Suriye ve Irak topraklarında dolaştırarak AKP liderlerini dinci sultan yapmak için bir Musul fatihi yaratmak istemektedir. Bu bana İspanya’da peynir gemilerinden armada oluşturmak isteyen, bir amiral espirisine benzer gibi gelmektedir. Ellerinde dişlileri kırılan devlet çarkı, sanki başkanlık rejimi gerçekleştiğinde işleyebilecek sanılmaktadır. Devlet bİr kurallar bütünü içinde çalışır. Çark bir kez kırıldıktan sonra zorlamayla dönmez.
Çiğnedikleri Anayasa’yı tek bir şahsın bedenine uydurmak için yenilemek istekleri ülkede hiçbir şeyi değiştirmeyecektir. Önemli olan yasa değiştirmek değil, zihniyet değiştirmektir. AKP 2007 den itibaren aşiretleşmiş bir yapı konumundadır. Her türlü irade ve karar tek kişinin inisiyatifinde bulunmaktadır. Neyi ve nasıl değiştirirseniz değiştirin, bugünden daha iyi değil, daha kötü olacaktır.
AKP tarihin tekerini ileri götürme yerine geri çevirme zihniyetine sahip bir partidir. Bunun böyle olduğu takipçisi oldukları tarihsel kişilikte aranmalıdır. Bunların yakın tarihimizde en çok önemsedikleri ve dillendirdikleri II. Abdulhamit Osmanlı tarihinde en çok vatan toprağı kaybeden padişahtır. Balkanlardan Afrika’nın kuzeyine, Girit Adası’ndan Kıbrıs’a, Ege Adaları’nın tamamına varıncaya kadar Abdulhamit zamanında yitirilmiştir. Bugün olduğu gibi anayasayı rafa kaldırarak 1876 Meşrutiyetini yok saymıştır. Polis devleti kurarak oğula babayı ispiyonlatmış, ordunun donanmasını Haliç’e hapsederek çürümeye terk etmiştir. Bu bilinenleri ters yüz ederek Cumhuriyet kurucularının omuzlarına yüklemek, yalancılıktan öte tarihi saptırmak ve milleti aldatmaktır. Ne idiğü belirsiz meczup kişileri tarih danışmanı olarak kabul ederseniz, bundan galat tarih üretirsiniz. Tarih yenilenmez ama benzer sonuçlarla her zaman karşılaşmak olasıdır. Aynı koşullarda aynı deneyi yapmak aynı sonucun oluşmasından farklı bir şey doğurmaz. Abdulhamit’in dönemindeki 31-Mart gerici başkaldırısı ile 15-temmuz-2016 dinci isyanını yan yana düşünmek tarihsel benzerliğin kanıtını bize göstermektedir. Ayrıca Balkanlarda o tarihte yaşananlar, bugün ülkemizin Güneyinde ve Ortadoğu’da yaşanmaktadır.
Tarih bilinci, bize bu gidişin karanlığa sürüklendiğimizi göstermektedir. Ölüm karanlığa gömülmektir. Cumhuriyet başkanlık adı altında gömülmek istenmektedir. Zaman yitirilmeden cumhuriyet ve onun kazanımlarını korumak ve yaşatmak için omuz omuza durarak, acil olarak bir araya gelinmelidir. Dinci iktidarların bir kez koltuklara oturduktan sonra demokratik yolla gittikleri görülmemiştir. Bu bilinç bize demokratik başkaldırı ve direnmenin gereğini göstermektedir. Tarih aptal ve vurdum duymazlara asla yardımcı olmaz. Omuzlarımızdaki atalet yükünü silkinip atarak başkanlık gidişatının önüne barikatlar kurmamız gerekmektedir. Demokrasi yalan ve hukuk dışı yöntemlerle gelişmez. O, ancak onu hak edenler için yaşar ve büyür.