15 Temmuz Darbe Girişimi’ni kapsamlı bir kitabın sonsözüne benzetiyorum. Darbe girişimine şaşıranlar olduğu gibi bu ciddi ve tasarlı girişimi hafife alanlar, bir tür kurguyla özdeşleştirenler de yok değil. Sokaktaki vatandaşın böyle bir derdi yok belki ama eğitimli, öğretimli seçkin kitlemiz kafayı tiyatroya ve darbecik söylemlerine fena halde takmış durumda. Bunun da en temel nedeni ülkedeki her olayı ve gelişmeyi RTE ve AKP ile ilişkilendirme saplantısıdır. Bu saplantı bir tür hastalığa dönüşmüştür dense yeridir.
Ertesi günü kolluk güçlerince FETÖ üyeliğinden gözaltına alınmaları beklenenlerin içine düştüğü telaşla acemilik yapmalarında şaşılacak bir durum yoktur.
Tiyatro da olsa, gerçek de!
Darbe girişiminden RTE’nin kazançlı çıkması olasılığı yok değildir.
Her şeye karşın, fırsat doğmuşken, okunmuş dolara inanan yargıçtan, savcıdan, astsubaydan buyruk alan generalden, imam unvanlı eciş bücüş tiplerin güdümüne girmekte sakınca görmeyenlerin ortalıkta cirit attığı akıl dışılıktan kurtulmanın hiç kimseye bir zararı olmasa gerektir.
Darbe girişiminin sağladığı rüzgârla yelkenini şişiren, bugüne dek erişemediği hedeflere yönelebilecek bir RTE’nin karşımızda duruyor oluşu gözümüzü korkutabilir. Ancak, böyle bir durumda da karşıt güçler el ele verip bir zahmet çaba harcamak, bir şeyler yapmak yükümlülüğü ile karşı karşıyadır.
Her türlü olasılığı göz önünde tutmakta yarar var!
Ama RTE’nin apaçık darbe girişimi olan bu süreçte yaşadıkları, bu hain darbeye canla, başla karşı duranları da bir kenara not etmiş olması gerekir.
Birkaç örnek verelim!
15 Temmuz gece yarısından sonra darbeci işgalindeki Jandarma Genel Komutanlığı’na giderek darbeci etkinliğini kırmak için canlarını ortaya koyanların Balyoz hükümlüsü olmaları sıradan bir durum olabilir mi?
Ya da İstanbul Beykoz’da darbe girişiminin hemen ertesindeki saatlerde sokağa inen bir başka Balyoz hükümlüsü emekli General Ahmet Yavuz’un bir yandan askerleri kışlalarına göndermeye çalışırken diğer yandan halkı yatıştırmaya çabalaması dikkate değer değil midir?
Çok çarpıcı bir başka örnek Özel Kuvvetler Komutanı’nın emir astsubayı Ömer Halisdemir’in darbeci generali alnından vurup yere sermesi ve hemen sonrasında bu uğurda canını vermesi unutulacak gibi midir?
Darbe girişimi sonsözdür! Önsözü ve kitabın bütününü okumayanların sonsöz üzerinden fikir yürütmeleri, düşünce üretmeleri anlaşılır gibi değildir.
Bundan yaklaşık 10 yıl önce başlatılan Ergenekon, Poyrazköy, Balyoz, Askeri Casusluk vb adlarla anılan düzmece davalarla geçtiğimiz günlerde girişilen darbenin önsözü yazılmıştı. İzleyen süreçte önsöze eklenen tuğla büyüklüğünde kitaba eşdeğer gelişmeler geliyorum diyen darbeyi (anlamak isteyenlere) en ince ayrıntısına kadar anlatmaktaydı.
Balyoz iddianamesini yazmakla görevli savcı-yargıç kılıklılarca yaşamları cehenneme çevrilmiş olanların o dönemde her türlü olumsuzluğa karşın sergiledikleri dik ve kararlı duruşun değeri şimdilerde daha iyi anlaşılmış olmalıdır. TSK’deki o dik ve kararlı duruş tüketilememiş olmalıdır ki; 15 Temmuz Darbe Girişimi başarısızlıkla sonuçlanmıştır.
Şimdilerde halkın sokaklara dökülmesi, tankların önüne yatması, hain kurşunlara göğsünü siper etmesi öne çıkartılıyor. Haklı ve yerinde bir öne çıkarma olmakla birlikte; TSK’nin önemli bölümü ve gövdesi darbeye karşı durmuş, emeklisiyle, muvazzafıyla darbeci hainliğe ve işbirlikçiliğe geçit vermemek için canını vermekten çekinmemiştir.
Tehlikenin farkında olmamak için elinden gelen duyarsızlığı gösteren, yaverlerince, emir subaylarınca esir alınan üst düzey komutanların sergilediği zavallılık tablosu yanıltıcı olmasın!
SONSÖZ: Resmin bütününe bakıldığında TSK darbeci hıyanete karşı durmuş ve Mustafa Kemal’in askeri olduğunu dosta, düşmana gür sesle duyurmuştur!