Karanlık ilişkiler..
Her şey o gün başladı.
Tarih: 26 Ocak 2002- Cumartesi
Yer: Washington – Ronal Reagan Havaalanı
Gelen, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ve beraberindeki heyet.
Heyet uçaktan inmiş, valizlerini almış ve otellerine doğru hareket halindeydi. Washington’un bir köşesinde, Çizmeli adam da telefonun başında ‘indik’ haberini bekliyordu. Beklediği haber kısa süre sonra geldi. Arayan Cüneyt Zapsu’ydu.
AKP Genel Başkanı ve yardımcıları, daha o zamanlar
tarihi belli olmayan 3 Kasım seçimlerinden tam 282 gün önce ABD seferini başlatmış ve görücüye çıkmışlardı.
Başbakan Bülent Ecevit’in Washington’a yaptığı ziyaretten on gün sonra gelen AKP Heyeti kalabalıktı.
Heyette 13-14 kişi vardı.
Heyet ikiye ayrılmıştı,
Çizmeli adamın beklediği ekip dört kişiden oluşan ‘esas ekip’ ti.
Bu ekipte
Recep Tayyip Erdoğan ve Cüneyt Zapsu’nun yanı sıra Özel Kalem Müdürü Turhan Çömez ve danışman Ömer Çelik vardı.
Sonradan gelen ekipse daha kalabalıktı. O ekipte Abdullah Gül, Yaşar Yakış, Murat Mertcan, Reha Denemeç, Ali Babacan, İbrahim Özel, Mevlut Çavuşoğlu ve Ali Sarıkaya yer alıyordu. Listede yer almayan bir başka isim de ekibin yanındaydı.
O da Atasay Kuyumculuk’un sahibi Cihan Kamer’di.
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın daha 10 gün önce ağırlayan Washington’da AKP heyetinin ne işi vardı?
Aslında her yıl İsviçre’nin Davos kentinde yapılmakta olan Davos toplantıları, 11 Eylül saldırılarına destek amacıyla 2002 yılında, 31 Ocak – 4 Şubat tarihleri arasında New York’ ta yapılacaktı.
Çizmeli adamın da Davos kurucuları ile çok yakın ilişkileri vardı. Hatta eşi, kurucu üyeler arasında önemli bir yere sahipti, Şubat 2002 toplantılarının ana konuklarından biri de Çizmeli adam sayesinde Recep Tayyip Erdoğan ve AKP kurmaylarıydı,
‘Çizmeli. Adam’, ekip hazır New York’a geliyorken, Washington’dan da geçmelerini ve ABD başkentinde ‘görücüye çıkmalarını’ istiyordu. Washington’un Recep Tayyip Erdoğan’ı ilk elden tanıması gerekiyordu.
ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’nden Washington’a gönderilen kriptolarda Erdoğan ve AKP’nin “yapılacak ilk genel seçimlerde tek başına iktidara geleceğinin sinyalleri” veriliyordu.
Türk siyasetinin genelde Washington’da siyasi ve New York’ta da dünya sermayesi ve para piyasaları tarafından ‘kabul görmesi’ geleneğinden dolayı bu gezi bir anda ‘bir taşla iki kuş vurma’ anlamına geliyordu Çizmeli için.
Recep Tayyip Erdoğan ve AKP ekibinin 4 günlük Washington gündemi bir hayli yoğundu, Ekip, 30 Ocak (Çarşamba akşamı New York’a geçecek ve Davos toplantılarına katılacaktı.)
Recep Tayyip Erdoğan, dört gün boyunca Washington’un belli başlı merkezlerinde siyaset konuşacak ve Türkiye’nin geleceği ile ilgili kendi vizyonunu çizecekti,
Türk siyasetinde Turgut Özal döneminde bir gelenek doğdu. Eğer, “ülke liderliğine soyunmak istiyorsanız muhakkak Washington’dan icazet almanız gerekiyor” gibi. Bu yüzden belirli aralıklarla bazı siyasetçiler hep Washington’un yolunu tutuyor, orada yönetimlerle yapacağı görüşmeler ve çektireceği fotoğraflar ile Türk halkı gözünde “Bak Amerika da destekliyor” imajını yaymaya çalışıyorlardı, Bazıları, üst düzey kabul görüyor, bazıları da, ‘köylerden gelen bilgiler’ doğrultusunda ABD Dışişleri Bakanlığı’nın kapısından içeri bile giremiyorlardı. Washington: “Apaçık Görüşmeyelim”
Recep Tayyip Erdoğan Washington’a ayak bastığında gündemi yüklüydü çünkü ‘köylerden gelen bilgiler’ önünün açık olduğunu gösteriyordu.
Önce stratejik araştırmalar merkezi olan CSIS’te bir konuşma yapacak ve Washington bürokrasisinin karşısına çıkacaktı.
Daha sonra Washington’da oturan ve yönetim üzerinde ‘Türkiye uzmanları’ olarak söz sahibi olan eski CIA yetkilisi
Graham Fuller, eski Ankara Büyükelçisi
Morton Abramowitz, Türkçeyi neredeyse bir Türk kadar konuşan ve Refahyol hükümetinin kurulmasında rol alan
Henri Barkey gibi uzmanlarla baş başa yemekler yenecekti. Bunun yanı sıra,
CIA’in düşünce kuruluşu olarak anılan Rand Corporation ve Lehman Brothers Aracihk Kurumu yetkilileri ile de görüşülecekti. Son olarak da
American Jewish Conğress (Amerikan Musevi Kongresi) yetkilileri ile tanışacak ve Ortadoğu,Türk-İsrail ilişkileri konusunda görüş alışverişinde bulunacaktı.
Erdoğan’ın Washington temaslarına bakıldığında bir gariplik kendini hemen hissettiriyordu. O da, dört gün süresince Bush yönetimi yetkilileri ile hiç bir temasın programda olmamasıydı.
Aslında konu ABD Dışişleri Bakanlığı ile Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Dairesi tarafından Erdoğan ve AKP heyeti gelmeden önce uzun uzun tartışılmıştı.
Başbakan Bülent Ecevit’in Washington’dan 18 Ocak tarihinde ayrılmasıyla yetkililer, “Tayyip Erdoğan gelecek şimdi ne yapalım? Kendisiyle görüşecek miyiz? Yoksa önemsemiyor muşuz gibi mi davranalım? ..” demeye başlamışlardı.
Amerikalı yetkilileri bir ikilem içinde bırakan bir başka nokta da, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı daha yeni Washington’daydı. Kendisi milletvekili bile olmayan Erdoğan’a Dışişleri ve Ulusal Güvenlik Dairesi tarafından verilecek randevular, acaba Ankara’daki koalisyon hükümetine yanlış mesajlar mı yollardı?
Daha da önemlisi, Beyaz Saray görüşmesi sonrası Başbakan Bülent Ecevit’e, hem Türk pozisyonuna daha açıklık getirecek, hem de Türkiye’nin Irak konusunda neler yapabileceğine dair bir takım sorular verilmişti. Yönetim, Ecevit hükümeti’nden bu soruların yanıtlarını en kısa zamanda bekliyordu.
Acaba, Erdoğan ve ekibine verilecek yüksek düzey bir ağırlama, Ecevit hükümetini ‘sinirlendirir’ ve sorular yanıtsız bırakılabilir miydi?
Uzun tartışmalar sonucu karar verildi. Recep Tayyip Erdoğan ile resmi düzeyde görüşülmeyecek ve üst düzey hiç bir görüşme yapılmayacaktı. Ancak, ..
Gayri resmi bir üst düzey görüşme ayarlanacaktı.
Bu konuda ‘Çizmeli adam’ devreye girdi ve söz konusu gizli görüşme ayarlandı.
Yönetimin işaret ettiği kişi, Türkiye’nin de yakından tanıdığı Richard Perle idi.
Ancak bu görüşme gizli kalmalı ve çok az katılımlı olmalıydı.
Bu yüzden Washington’a geldiklerinin ertesi günü, bir pazar sabahı, Erdoğan, Cüneyt Zapsu, Turhan Çömez ve Ömer Çelik’ten oluşan ekip ikiye ayrıldı.
Turhan Çömez ve Ömer Çelik o pazar sabahı Washington’da turistik bir gezinti yaparken,
Recep Tayyip Erdoğan ve Cüneyt Zapsu, Çizmeli adam ile birlikte, Richard Perle’iin, Washington-Maryland eyaleti sınırındaki Chevy Chase Mahallesi’nde bulunan 3 katlı evinin yolunu tutuyordu.
Richard Perle Kim?
Richard Perle 1980-1988 yılları arasında ABD Başkanı olan Ronald
Reagan’ın ekibinde yer alan ve Sovyetler Birliği’ne karşı savunduğu
şahin politikalar ile
“KARANLIKLAR PRENSİ olarak Washington’da ün yapan bir muhafazakâr.
Reagan döneminde Savunma Bakanı Caspar Weinberğer’in, Uluslararası Güvenlik Politikalarından Sorumlu Bakan Yardımcısı olarak görev yapan Perle, 1988 seçimlerini baba George Bush’un kazanmasıyla yönetimden ayrılarak 1994 yılına kadar Türkiye’nin lobi faaliyetlerinde danışmanlık yapmıştı.
O dönemde Perle’üm iki yakın arkadaşı olan Paul Wolfowitz de üniversite hayatına geri dönmüş, Douğlas Feith ise, International Advisors Inc. şirketini kurarak Türkiye’nin lobiciliğini üstlenmişti.
Yeni Muhafazakârlar olarak bilinen Washington şahinleri olan NeoCon grubunun liderlerinden biri olan Perle, 2000 yılına kadar Clinton yönetimi üzerinde Irak’a saldırılması konusunda büyük baskılar kurmuştu, İsrail’e çok yakın olan
Perle, bilhassa sağcı Likud Partisi ‘nin Washington Temsilcisi olarak da anılır..
11 Eylül saldırıları sırasında Pentagon bünyesinde yeniden hayata geçirilen
Savunma Siyaseti Kurulu’nun başına geçirilen bu tarihten itibaren Bush yönetimi içinde sözü dinlenilen ve Irak politikaları konusunda yönetimin temel taşlarından biri oldu.
Söz konusu Savunma Siyaseti Kurulu, eski üst düzey yönetim yetkilileri, emekli
generaller, emekli CIA yetkilileri ve eski Güvenlik danışmanlarından oluşuyordu,
Bu kurulun aynı zamanda yönetim içinde ‘gizlilik derecesi yüksek’ belge ve
dokümanlara da ‘erişebilme’ yetkisi vardı,
Chevy Chase’deki Brunch
İşte böyle bir ortamda Tayyip Erdoğan, Cüneyt Zapsu, Çizmeli Adam ile birlikte 27 Ocak Pazar sabahı gizlice Perle’nin evine görüşmeye gidiyorlardı.
Hepsi, hazırlanan ‘brunch’ masasının etrafına dizilirler. Görüşme ve kahvaltı uzun sürer.
Perle, ABD’nin dünyaya ve bilhassa Ortadoğu’ya bakışını anlattı ve Saddam
Hüseyin ile Irak’a dikkat çekti, Bush yönetiminin, Saddam rejimine ‘kesin’ son
vereceğinin altını çizdi ve bu konuda Türkiye’yi yanlarında görmek istediklerini
söyledi, Erdoğan da Perle’ün söylediklerine katıldi ve ABD’nin Irak’a karşı sergilediği
tutumu desteklediğini ifade etti. AKP Genel Başkanı Erdoğan, “Saddam zalim bir
adam. Biz de onu sevmiyoruz” dedi.
Zapsu’nun çevirisi ile Recep Tayyip Erdoğan daha sonra kendisini ve AKP’yi anlattı
ve yasaklı duruma düşmesinde hiç bir problemin bulunmadığına dikkat çekti.
“Önümde hiçbir engel yok” dedi. Her ikisi de 2002 yılında Türkiye’de genel seçimlerin yapılacağı konusunda hem fikirdiler.
Arada bir Çizmeli adam da lafa karışıyor ve konuşuyordu. Onun bir başka özelliği
daha vardı. Onun söylediklerinde Cüneyt Zapsu’ya fazla is düşmüyordu çünkü
Çizmeli adam çok iyi Türkçe konuşuyordu.Perle gizli görüşmede özellikle Erdoğan ve partisinin ABD’ye bakışını, Avrupa Birliği konusundaki düşüncelerini, iktidara gelmeleri durumunda IMF ve Dünya Bankası’na ve ABD’nin önde gelen para sermayesine nasıl yaklaşacaklarını, Kıbrıs ve Irak konusundaki düşüncelerini, Kürtleri, diğer azınlıkları ve
Türkiye’nin İslam’a bakışını öğrenmeye çalıştı, Erdoğan da elinden geldiğince soru bombardımanını cevaplamaya çalıştı.
Bu arada
Perle, AKP’nin, iktidara geldiği durumda, Ortadoğu’da Washington’un sorunlu olduğu birçok ülkeye ılımlı İslam modeli ile ‘örnek’ teşkil edeceğini ve Bush yönetiminin bu konuya çok önem verdiğini anlatmaya çalıştı.
(Köktendinci AKP iktidarından önce, tüm dünyada çağdaş laik bir ülke olarak adlandırılan
Türkiye, ne acı ki AKP İktidarında
Ilımlı bir İslam Ülkesi olarak görülmektedir.
Hatta Türkiye ile Pakistan aynı kategoride değerlendirilmektedir. ‘ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell, görevi sırasında Alman ZDF Televizyonuna yaptığı açıklamada Türkiye’yi İslam Cumhuriyeti olarak değerlendirmektedir.)
Bkz. Yılmaz Polat:Washington’da Akrobosi Kitabı s. 147
Perle bu arada Türkiye ‘de siyasetin çürümeye yüz tuttuğunu ve Erdoğan gibi genç ve dinamik bir Liderin bu imajı olumlu yönde değiştirebileceğini söyledi. Perle, Erdoğan’a bazı tavsiyelerde de bulundu.
Acaba yalnız tavsiyelerde mi bulundu, yoksa Tayyip Erdoğan’a muhalif olan kişilerle, kurumlarla ilgili birçok bilgi ve belgelerde verilmiş midir. Verildiyse ne karşılığında.
Recep Tayyip Erdoğan, Washington günlerinin geri kalan kısmını, program gereği
konuşmalar vererek, ikili görüşmeler yaparak geçirdi,
Erdoğan’ın Washington’da yaptığı konuşmalardan belki de önemlisi Stratejik
Araştırmalar Merkezi ‘CSIS ‘teki konuşmasıydı.
Bu konuşmada iki konunun altını çizdi.
Toplantılarda Amerikalıların en fazla üzerinde durduğu, AKP’nin kimliği konusuydu.
Adalet ve Kalkınma Partisi acaba bir din partisi miydi? Radikal İslamcı bir eğilimi
var mıydı?
Ne de olsa Amerikalıların önünde Erdoğan’ın eski söylemleri bulunuyordu.
Sorular, eskiden meydanlarda söylediklerinden seçilmişti
Erdoğan bu konulara şöyle cevap verdi:
Erdoğan’ın CSIS’teki konuşmasını dinleyen bazı gruplar şu kuruluşlardan
oluşuyordu:
“AlPAC (ABD’nin önde gelen Musevi lobisi kuruluşu), National Endowement for
Democracy, Mark Epstein Assoc., National Democratic Institute, Council on
Foreiğn Relations, Western Policy Center, Raymond James Associates, The
Jewish Committee …”
İlginç bir nokta,
ABD’nin önde gelen aracı kurumlarından olan Raymond James Associates kuruluşu, Çizmeli adam sayesinde Erdoğan ve ekibinin Washington ve New York ziyareti masraflarının büyük bir bölümünü üstlenmişti.
30 Ocak 2002 tarihinde Erdoğan ve AKP heyetinin Washington’a yaptığı çıkarma
sona eriyordu, İşin siyasi yanı, gayri resmi olsa bile Bush yönetiminin üst
düzeyinde ele alınmıştı.
Basına yansıyan demeçlerde heyet yetkilileri her ne kadar, “Yönetim düzeyinde
itibar görmedik, Tayyip Bey de sinirlendi. Bu kadarı da olmaz. Biz böyle düşük
düzey bir ağırlama beklemiyorduk” gibi serzenişlerde bulunsa da, Erdoğan ve
Zapsu’nun yüzü gülüyordu. Erdoğan mesajlarının Perle aracılığı ile Bush
yönetimine, yönetimin mesajlarının da Perle aracılığı ile kendisine iletildiğini
biliyordu. (Bu gizli ve karanlık görüşmeyi Zapsu ve Çizmeli Adam haricinde kimse bilmiyordu).
Bunu sağlayanların başında Çizmeli adam geliyordu.
O da ABD ziyaretinin Washington ayağından memnundu.
Onun da yüzü gülüyordu.
Tayyip Erdoğan kısa zamanda KARANLIKLAR PRENSİ’NİN vasiyetlerini yerine getirmeye başlamıştı.
3 Kasım 2002 seçimlerine çok kısa bir zaman kala 25 Ekim 2002 tarihinde Deniz Baykal ile Tayyip Erdoğan Kanal D’de Uğur Dündar’ın ÖZEL ARENA programında karşı karşıya gelirler.
Bundan sonrasını Ukranya’da çok şüpheli bir şekilde trafik kazasında sonsuzluğa uğurladığımız arkadaşım Mehmet Bölük (CHP İstanbul Eski il Başkanı)ndan dinleyelim.
EL TAYYİP kitabı sayfa 9.
Program için “ keşke hiç izlemeseydim. Hesap vermesi dereken Tayyip, elinde bir İş bankası dosyası ile hesap soruyordu.
Kendisi ile ilgili olarak ta
‘varsa bir bildiğin haydi söyle’ diye kabadayılık yapıyordu. BAYKAL’dan tık yoktu. Tüm bilgiler belgeler elinde olmasına rağmen suskundu. Yerin dibine girdim. Sabaha kadar telefonlarım susmadı. Arayanlar “Niçin genel başkana bilgi vermedin?” diye bana tepki gösteriyorlar, ya da Deniz BAYKAL’ın elindeki belgeleri, bilgileri okumadan, dersini çalışmadan programa çıktığını söylüyorlardı.
Bir kısmı da kasten konuşmadığını, bir şeylerden çekindiğini ima ediyordu.
Tayyip Erdoğan elindeki kozları çok iyi kullanıyordu. Birkaç defa yazdım yine yazacağım. 15 Aralık 2002 de Beylerbeyi Balık lokantasındaki Tayyip Erdoğan Deniz Baykal buluşmasını buna bağlı olarak 19 Aralık 2002 tarihinde Mehmet Sevigen’in evindeki toplantıyı Zülfi Livaneli uzun uzun yazmıştı.
İşte 2002 tarihinden beri ülkemiz bu karanlık ilişkilerin giderek arttığı bir ortamda yönetilmeye çalışılıyor. Bu yüzdendir ki bütün kurumlar sindirilmiş, halk gittikçe daha da fakirleştirilerek teslim alınmış, her gün şehit haberleri olağanlaşmış, din adına ne kadar sapıklık varsa TV ekranlarına çıkartılan yobazlar tarafından beyinlere enjekte edilmektedir.
Kaynak 1- ÇUVALLAYAN İTTİFAK Turan Yavuz