Ortadoğu’da devlet ve toplum yapıları erime noktasına doğru ısınmaya devam ediyor. Üstelik bu ısınma yalnızca Suriye, Irak gibi savaş yaşayan ülkelere, bu savaşlarla ilişkili İran, Lübnan, Ürdün, Mısır, Türkiye, Suudi Arabistan gibi ülkelerdeki kısa dönemli istikrarsızlık olasılıklarıyla da sınırlı değil.
Ortadoğu’nun stratejik önemi esas olarak iki özelliğinden kaynaklanıyor. Birincisi, burası Avrasya’nın altındaki bölge. İkincisi de dünyanın en büyük enerji kaynakları tarihsel olarak burada. Her iki özelliğinden dolayı da 19. Yüzyılın son çeyreğinden bu yana Ortadoğu büyük güçler arası sert rekabete sahne olmaya devam ediyor.
Enerji kaynakları açısından karşımıza ABD’nin bölgedeki enerji güvenliği mimarisinin temel taşları olarak Körfez ülkeleri diye bilinen monarşiler çıkıyor. Bu enerji kaynaklarına sahip ülkeleri, toprak-enerji rantları, bundan elde ettikleri mali sermayenin gelirleriyle ayakta tutmaya devam eden aileler yönetiyor.
Ancak, genel nüfus içindeki oranı artmaya devam eden, istihdam edilemediği, bir gelecek projesi geliştirecek konumdan yoksun, huzursuz ve öfkeli bir genç nüfus söz konusu.
Bu monarşiler genç nüfusun rejime karşı bir demokratik isyana ya da radikal İslamcı akımlara yönelmesini önlemek için iki yönteme başvuruyorlar. Devlet bütçelerinden gittikçe artan harcamalarla rızayı satın almaya çalışıyorlar. İkinci ve en basit yöntem olarak da yoğun bir şiddetle gelişen fikirler bastırılmaya çalışılıyor.
Bu rejimleri ayakta tutan mali kaynaklar artık eriyor. Beş yıl önce toplam 500 milyar dolar bütçe fazlası yaratan bu monarşilerin bütçe açıklarının gelecek beş yıl içinde 700 milyar dolara ulaşacağı hesaplanıyor.
Bu ülkelerin ekonomik yapılarında bir çeşitlenme gerektiğini söyleyebiliriz. Ama bu monarşilerin egemenleri, bir çeşitlenmenin getireceği sınıf şekillenmelerinin iktidarlarını tehdit edeceğini çok iyi biliyorlar. Bu nedenle gelişmelere direniyorlar. Öyleyse yine bir rejim değişikliği senaryosuna gelmiş oluyoruz. Uzun ve orta dönemde çöküş olasılığı bence çok güçlü.
Suriye ve Irak, Güneyde Yemen, Sina yarımadası üzerinden Mısır, Filistin-İsrail kazanında taşma noktasına doğru ilerleyen bir kaynama söz konusu. Kısa dönemli gelişmeler de bu çöküşün olasılığını güçlendiriyor.
Bölgedeki sıcak noktalara baktığımızda, iki gelişme ekseni görüyoruz. Birinci, Şii-Sünni çelişkisi üzerinden vekalet savaşları. İkincisi yine bu zeminde bölgedeki varlıklarını artırma eğilimi sergileyen büyük güçler.
ABD, Afganistan’dan çıkma sürecini erteledi. Suriye ve Irak’a özel birlikler, silah, helikopter gönderiyor, hava saldırılarını yoğunlaştırıyor. Rusya’nın Suriye’de en az dört bin araç, kara ve hava silahları, elektronik istihbarat sistemleri var. Bir Rus yolcu uçağının Sina üzerinde düşürülmesinden sonra Rusya’nın Suriye’deki varlığını artıracağı da aşikar.
Önümüzdeki dönemde Ortadoğu’da sıcaklığın daha da artacağını düşündüren başka gelişmeler de yaşanabileceğini düşünürsek, 21. Yüzyıl tarzı bir dünya savaşı içersine girdiğimizi açık ve net olarak söyleyebiliriz.
Aydınlık bir ay dileklerimle.