Sonsuzluğa uğurlanışının 77. Yıldönümünde M. Kemal Atatürk’e Özlem ve Saygıyla
Dört yıl önce,10 Kasım 2011 tarihinde Boğaziçi Üniversitesi’nde gerçekleştirilen
“Bir Entelektüel olarak Mustafa Kemal Atatürk” sempozyumunda, uluslararası üne sahip yerli ve yabancı araştırmacılar Atatürk hakkında özetle şöyle bir değerlendirmeyi yaptılar:
“O, rasyonel düşünen, çağdaş uygarlığı içinden çıktığı toplumu için hedefleyen büyük bir entelektüeldir. O’nun entelektüelliği sadece okumak değil, problem çözme aracıdır.”
Gerçekten de Mustafa Kemal Atatürk’ün en önemli özelliklerinden birisi, çok okuması ve araştırıcı bir yapıya sahip olmasıydı. Atatürk, 4000 kitabın altını çizerek ve yanına notlar alarak okumuştu.
Mustafa Kemal hakkında bir biyografiyi yazan ,ancak O’nu hiç sevmeyen bir Alman tarihçi, O’nun için
“Okumaya susamış bir Subay” olduğunu söylüyordu.
Saygın bir bilimci olan Prof. G. Lewis ise, O’nun için,
“Özünde bir bilgindir” diyordu.
Bu bağlamda,O ,
“Biz daima hakikati arayan ve onu buldukça ve bulduğumuza kani oldukça ifadeye cüret gösteren adamlar olmalıyız” diyerek bilimin nesnelliğini ve sürekliliğini işaret etmişti.
Atatürk’ün, bilim ve teknolojiye bakış açısını dile getiren birçok konuşması vardır. Bunların kimileri şunlardır:
“Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, başarı için en gerçek yol gösterici ilimdir,fendir. İlim ve fennin dışında yol gösterici aramak gaflettir, cehalettir, doğru yoldan sapmaktır. Yalnız; ilim ve fennin yaşadığımız her dakikada safhaların gelişimini anlamak ve ilerlemelerini zamanında takip etmek şarttır. Bin iki bin, binlerce yıl önceki ilim ve fen dilinin çizdiği kuralları, şu kadar bin yıl sonra, bugün aynen uygulamaya kalkışmak elbette ilim ve fennin içinde bulunmak demek değildir.”
“Hanımlar, Beyler; memleketinizin en mamur, en latif, en güzel yerlerini üç buçuk sene kirli ayaklarıyla çiğneyen düşmanı mağlup eden zaferin sırrı nerededir bilir misiniz? Orduların sevk ve idaresinde ilim ve fen düsturlarını (kurallarını) rehber ittihaz (kabul) etmektir.”
“Ben, manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım ilim ve akıldır. Benden sonrakiler, bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü zorluklar karşısında, belki gayelere tamamen eremediğimizi, fakat asla taviz vermediğimizi, akıl ve ilmi rehber edindiğimizi tasdik edeceklerdir. Zaman süratle ilerliyor, milletlerin, toplumların, kişilerin mutluluk ve mutsuzluk anlayışları bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişimini inkâr etmek olur. Benim Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevi mirasçılarım olurlar.“
“Bir milleti kurtarmak için hüsnüniyet de kâfi değildir. İlim ve maarif lazımdır. Düşmanı mağlup eden ordularımızın sevk ve idaresinde fenni ve ilmi düsturlar rehberimiz olmuştur. Mektep sayesinde, ilim ve fen sayesinde Türk milleti, Türk sanatı, Türk edebiyatı bütün mükemmelliği ile kendini gösterecektir. Ülkemiz içinde uygar düşüncelerin, çağdaş ileriliklerin, vakit geçirmeden yayılması ve gelişmesi gereklidir. Bunun için bütün ilim ve teknik insanlarının bu uğurda çalışmayı bir namus borcu bilmelidir.”
Özetle Atatürk, bilimin ışığında çağdaş, ancak Batıcı değil, Batı karşısında oryantal eğilimlere teslim olmayan, çözümleri kendi iç dinamikleriyle arayan entelektüel bir önderdi. Söylemleri ve eylemiyle içte ve dışta sömürüye karşı çıkmış, mazlumların yanında yer almıştı.
Bize yol gösterici olması, bu değerlerin hala geçerli olmasından değil mi?