Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 70 yıllık tarihinde ilk kez LGBT mülteciler ve insan hakları için bir araya geldi. Geçtiğimiz günlerde atılan bu önemli adım, belki de bir dönüm noktası olarak kabul edilecek. IŞİD yönetiminde eşcinsellere yönelik zulmü anlatan Subhi Nahas ve güvenlik nedeniyle soyadı verilmeyen Adnan tarih yazdılar.
2012 yılında Subhi Nahas üniversiteye giderken kontrol noktasında durdurulmuş. Otobüsteki gençlerle birlikte kendisi de gözaltına alınarak; terk edilmiş bir bölgedeki eve götürülmüş. Yürüme ve konuşma şeklinin farklılığı nedeniyle askerler tarafından alay edilmeye, aşağılanmaya başlamış. Ve Nahas hayatının en uzun 30 dakikasını etraftaki kan izleri arasında, kendisine işkence ya da tecavüz edip etmeyecekleri korkusuyla yaşamış. Ancak eve gitmesine izin verdiklerinde dahi şanslı olduğunu düşünmemiş. Çünkü çenesindeki yara izi, babası tarafından uygulanan şiddet sonucu olmuştur. Ölüme daha ne kadar yaklaşabileceğini artık tahmin bile edemiyordu.
Bunun üzerine Subhi Nahas üç yıl önce Türkiye’ye sığınmış ve üç ay önce de ABD’ye geçerek mülteci statüsü kazanmış. Türkiye’nin de LGBT birey hakları konusunda gelişmiş bir ülke olmadığını belirten Nahas «en azından saat başı kafanıza bombalar düşmüyor ve gey olduğunuz için idam edilmiyorsunuz” diyor. Türkiye’de ki mücadelesi sırasında Antakya’da ORAM’ı (Mülteci, Sığınmacı ve Göçebeler Kuruluşu) bularak, ilk kez yalnız hissetmemeye başlamış. Aktivist olarak burada özellikle kendisi gibi LGBT mülteciler için sığınma evleri oluşturulması üzerine proje başvurularında bulunmuş. Ancak gerek kendi ülkesinde gerekse sığınmacı olduğu ülkelerin sivil toplum kuruluşları tarafından bir destek bulamamış. ‘Önceliğin insan yaşamı olduğunu, gey hakları olmadığını’ söyleyen birçok cevap almış. Ancak Subhi Nahas soruyor: «Bizimkisi insan hayatı değil mi?”
Suriye’de eşcinsel olmak hiçbir zaman kabul edilmemiştir. 2011’deki iç savaş öncesinde ve pro-İslamist militanlar başa geçtiğinde de eşcinsellerin hükümet ve toplum tarafından dışlanması meşruluğunu korudu. Burada eşcinsel olup, olmadığınızın önemi yoktur aslında. Giyim-kuşam ya da konuşma ve davranışınızla öyle anlamlandırıldığınızda polis tarafından tutuklanabilir, toplum tarafından darp edilebilir, tacize uğrayabilirdiniz. O dönemde El-Nusra Cephesi, toplum tarafından kabul edilen cinsiyet kalıplarına uymayan (gender nonconforming) bir erkeği tutuklayıp, şehri «sodomi”ye bulaşmış herkesten temizleyeceklerini camide duyurmuşlar. İnsanlar sorgulanmaya başlamış ve bazıları öldürülmüş. Ancak hiçbiri basında yer almamıştır.
Subhi Nahas, Suriye’ye göndermek için İngilizce ve Arapça broşürler hazırlayarak; LGBT hakları, cinsel hastalıklar, cinsel yönelim ve cinsiyet kimlikleri konularında bilgilendirme ve farkındalık sağlama çalışmaları sürdürüyor. Bu süreçte tabi ki birçok zorlukla karşılaşmaya devam etmiş. Türkiye’de hem mülteci hem gey olarak toplum tarafından karşılaştığı tepkiler söz konusu. Ailesi tarafından hiçbir zaman desteklenmeyen Nahas, geri dönmesi için sürekli baskı yaşamış. Ancak IŞİD tarafından bir hedef haline gelmesi onu yaşam ile ölüm arasında sürekli bir kaçışa sürüklemiş. Dahası, bir arkadaşı IŞİD’e katılarak kendisini öldürmek istediğini, ortak bir arkadaşına söylediğinde bunun geri dönüşü olmayan bir yol olduğunu anlamıştır.
Güvenliği hala tehlikede olan Iraklı mülteci Adnan ise toplantıya konumu gizli bir yerden telefon bağlantısıyla katıldı. Adnan «Suriye’de eşcinsellik ölüm demek ve IŞİD eşcinselleri öldürdüğünde bu insanları mutlu ediyor. Çünkü bizim günahkar olduğumuzu düşünüyorlar. IŞİD benim peşimdeyken, kendi ailem bile bana sırtını döndü” diyerek durumun ciddiyetini anlatmaya çalışmıştır.
Türkiye’de hala en az 400 Suriyeli LGBT mülteci olduğunu ve güvenli ülkelere gitme sıralarını beklediklerini söyleyen Subhi Nahas; onlar için Amerika’daki ORAM’da çalışarak mücadelelerine devam ediyor. Ve hayallerinin ötesinde olan BM Güvenlik Konseyi’ndeki konuşmasını şu sözlerle bitiriyor: «ORAM üzerinden arkadaşlarım ve diğer mültecilerin güvenli bir sığınağa kaçıp evleri olacak yeni bir yere taşınmaları için önlerini açmak için çalışıyorum; insan hakları savunucuları, LGBT’ler, dindarlar, kadınlar ve kişilikleri ya da inançları yüzünden yargılanan herkes için.”